Kahve telvesinden elde edilen kafeik asit, beyni Alzheimer ve Parkinson gibi gelişen hastalıklara karşı korumaya yardımcı olabilir. Her yıl altı milyon ton çöpe giden kahve telvesi, şimdiye kadarki en değerli dönüşüm’ olabilir
Caffeic acid recarbonization: A green chemistry, sustainable carbon nano material platform to intervene in neurodegeneration induced by emerging contaminants
Her yıl yaklaşık altı milyon ton kullanılmış kahve telvesinin atıldığı ve bunların çoğunun çöplüklere atıldığı göz önüne alındığında, günlük yan ürünün yeni sürdürülebilir malzemeler oluşturmak gibi diğer kullanımlar için yeniden değerlendirilmesine olan ilgi artıyor.
Texas El Paso Üniversitesi (UTEP) araştırmacıları, beyin hücreleri temellerini atabilecek mikrobiyolojik saldırılardan koruma potansiyeline sahip olabilecek kafeik asit Karbon Kuantum Noktalarını (CACQD’ler) topraklardan türeterek tamamen farklı bir yola yöneldiler.
Baş araştırmacı Jyotish Kumar, “Kafeik asit bazlı Karbon Kuantum Noktaları, nörodejeneratif bozuklukların tedavisinde dönüştürücü olma potansiyeline sahip. Çünkü mevcut tedavilerin hiçbiri hastalıkları çözmüyor; yalnızca semptomların yönetilmesine yardımcı olurlar. Amacımız bu koşulları yönlendiren atomik ve moleküler temelleri ele alarak bir tedavi bulmaktır.”
Genetik, nörodejeneratif hastalıklarda önemli bir rol oynasa da, yaşam tarzı ve çevresel faktörler, beynin belirli bölgelerindeki nöron kaybına büyük ölçüde katkıda bulunabilir ve bu durum daha sonra Alzheimer ve Parkinson gibi hastalıklara dönüşebilir.
Bu faktörler arasında serbest radikallerin aşırı aktivitesi, kanser ve kalp hastalıklarında da rol oynayan zararlı moleküller ve amiloid oluşturan protein parçalarının birikmesi yer alıyor. Bunlar beyinde Alzheimer ilerlemesinin ayırt edici özelliği olan plaklar oluşturabilir.
Hücre örneklerinde araştırmacılar, CACQD’lerin serbest radikalleri uzaklaştırdığını, bunların etki etmesini engellediğini ve amiloid oluşturan proteinlerin toplanmasını engellediğini buldu. Daha da önemlisi, CACQD’lerin hücreler üzerinde herhangi bir olumsuz etkisi olmadığı görüldü.
Eğer bu fayda önleyici tedaviye dönüşebilirse, hastaları hastalığın ilerlemesinin dönüm noktasından uzak tutabilir.