KATETER ABLASYON YÖNTEMİ İLE
KALP RİTİM BOZUKLUĞUNUN TEDAVİSİ
Dakikada 60-80 defa, günde ise yaklaşık 80 bin ile 100 bin arasında atan kalbimizde, dış veya iç etkenlere bağlı olarak yaşanan aksaklıklar sonucu ortaya çıkan sorunlar kalp çarpıntısı olarak adlandırılıyor.
Her çarpıntının kalp hastalığının göstergesi olmadığını belirten Türkiye İş Bankası iştiraki Bayındır Söğütözü Hastanesi Kardiyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Erdem Diker “Kalp ritim bozukluğu doğuştan gelebileceği gibi sonradan da oluşabilir. Kalp çarpıntısının farklı sebepleri olabildiğinden hastaların bir an önce çarpıntıya neden olan sebebi bulmaları gerekir. Bazı kalp çarpıntısı durumlarında ani ölümler, kalp yetmezliği veya beyne pıhtı atması sonucunda felç kalma riski ortaya çıkabiliyor” dedi.
Kalp çarpıntısı, kan basıncı yüksekliğinin, korku, endişe, stres durumlarının, aşırı kafein ya da alkol alımının sonucu olabildiği gibi kalp ritim bozukluğunun (aritmi) belirtisi olarak da ortaya çıkabiliyor. Sıkça olan ve gündelik yaşamı etkileyen çarpıntıların ise bir hekim tarafından mutlaka değerlendirilmesi gerekiyor.
Kalp çarpıntılarının farklı farklı değerlendirildiğini belirten Türkiye İş Bankası iştiraki Bayındır Söğütözü Hastanesi Kardiyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Erdem Diker, “Toplumda en çok görülen çarpıntı şekli normal atımlar arasına giren fazladan atımlar, tekleme veya arada kalbin duracak gibi olması şeklinde bir hisse neden olur. Ekstrasistol adı verilen bu durumda kalp vuruları normal hızda ve düzenlidir. Ancak bir araya giren fazla bir atım, bahsedilen hisse neden olur” dedi.
KALP ÇARPINTISININ NEDENLERİ NELERDİR?
Çarpıntı yakınması her zaman kalp hastalığının göstergesi değildir diyen Prof. Dr. Erdem Diker, “Kan basıncı yükseldiğinde, korku, endişe, stres durumlarında, çok çay kahve içimini takiben veya alkol alımını takiben çarpıntı yakınması olabilir. Kansızlık (anemi), gebelik, tiroid bezinin fazla çalıştığı durumlarında da kalp problemi olmadan da çarpıntı yakınması görülebilir. Her insan arada çarpıntı hissedebilir. Ancak sık olan, gündelik yaşamı etkileyen çarpıntıların bir hekim tarafından değerlendirilmesi gerekir. Burada amaç çarpıntı yakınmasının kalp hastalığı ile ilişkili olup olmadığını bulmak ve tedavisini yapmaktır. Kalp atımlarının normalden hızlı olması ve bu sırada hastanın çarpıntı hissetmesinin taşikardi olarak açıklanır. Kalbin normal ritminin hızlanması sonucu oluşabileceği gibi daha ciddi ritim bozuklukları sonucunda da oluşabilir. Taşikardi durumunun bir uzman tarafından değerlendirilmesi ve tedavinin planlanması gerekir” diye belirtti.
KALP ÇARPINTISI HANGİ KALP HASTALIKLARININ GÖSTERGESİ OLABİLİR?
Çarpıntı yakınması oluşturan bazı ritim bozuklukları doğuştan gelen bir zemin üzerinde ortaya çıkabilir diyen Diker, “Doğuştan bir zeminin olması demek doğar doğmaz ritim bozukluğunun görülmesi demek değildir. Zemin varsa başka faktörlerin de etkisi ile ilerleyen yaşlarda, hatta ileri yaşlarda ritim bozukluğu ortaya çıkabilir. Diğer taraftan doğuştan bir zemin olmasa bile altta yatan kalp hastalığına bağlı da ritim bozuklukları olabilir. Örneğin, kalp yetmezliğinde, kalp krizi sonrası hasar gören kalpte ritim bozuklukları görülebilir. Özellikle bu zeminde görülen ventriküler aritmiler hayati tehlike oluşturabilir. Uygun şekilde ilaç, pil veya ablasyon yöntemi ile tedavi edilmesi gerekir. Toplumda sık görülen bir diğer ritim bozukluğu ise atriyal fibrilasyondur. Kalbin üst tarafı (kulakçık) kökenli ritim bozukluğunda çarpıntı sık görülen bir yakınma olmakla beraber esas tehlike kalpten kaynaklanan pıhtıların beyne atması sonucu oluşan felçlerdir. Bu risk açısından hastanın mutlaka bir uzman tarafından değerlendirilip, ilaç veya girişimsel tedavilerin (atriyal fibrilasyon ablasyonu, sol atriyal appendiks kapatma gibi) planlanması gerekir” dedi.
KALP RİTİM BOZUKLUĞUNUN NEDENLERİ NELERDİR?
Kalp hastalığı ile ilgili olan çarpıntıların ritim bozukluğu olduğunu belirten Prof. Dr. Erdem Diker, “Dakikada 60-100 arasında düzenli çalışan bir organ olan kalbin ahenginin bozulması sonucunda ritim bozukluğu ortaya çıkar. Bunlar kalbin elektriksel sistemindeki bozukluklar sonucu oluşan çarpıntılardır” dedi.
Kalp ritim bozuklarının doğuştan gelebileceği gibi sonradan da ortaya çıktığını belirten Diker, “Doğuştan olan kalp ritim bozukluklarının bir kısmı ilerleyen yaşlarda yakınma oluşturur. Yani doğuştan gelen bir zemin vardır ama ritim bozukluğunun ortaya çıkması 20’li, 30’lu, hatta daha ilerleyen yaşlarda olabilir. Sonradan oluşan, doğuştan zemini olmayan ritim bozuklukları ise çoğunlukla kalp krizi, kalp yetmezliği yapısal kalp hastalığı zemininde gelişir. Bazen de ritim bozukluğunun doğuştan gelen zeminde ya da sonradan olan kalp hastalığı ile ilişkili olduğu ayırt edilemeyebilir. Sonuçta nasıl olursa olsun, ritim bozukluğu türünün adının koyulması, riskinin belirlenmesi ve tedavi edilmesi gerekir” diyerek uyarılarda bulundu.
KALP RİTİM BOZUKLUĞU BELİRTİLERİ
Kalp ritim bozukluğunun en sık belirtileri çarpıntı ve bayılmadır diyen Diker, “Çarpıntı, kalbin hızlı atması, arada teklemesi veya düzensiz atışlar şeklinde kendini gösterir. Bayılmalar ise çoğunlukla kalp hızının çok düştüğü durumlarda görülen bilinç kayıplarıdır. Bazen hiç şikayet yokken çekilen bir kalp grafisinde (EKG) ritim bozukluğu tespit edilebilir.”
KALP RİTİM BOZUKLUĞU NELERE YOL AÇAR?
Kalp ritim bozukluğu sonucunda en sık görülen şikayetler arasında hayat kalitesini bozan ve hastada yoğun endişeye yol açan çarpıntı ve bayılma ortaya yer alıyor. Bazen bu yakınmalar ani ölümler veya kalp yetmezliği ile sonuçlanabiliyor. Bazı özel ritim bozukluklarında (atriyal fibrilasyon gibi) beyne pıhtı atması sonucu felç kalma riski ortaya çıkabiliyor.
RİTİM BOZUKLUĞUNUN TANISI
Ataklar şeklinde gelen ritim bozuklukları herhangi bir muayene esnasında tanınmadığını belirten Diker, “Hastalar muayeneye geldiğinde çarpıntı yakınması olmadığından muaneyi yapan hekim bir şey bulamaz. Kalp ritim bozukluklarında bir takım tanı araçları kullanılarak hastaya özel bir cihaz bağlanır. Kısaca holter denilen bu yöntemde, hastaya bağlanan özel bir cihaz ile 24-48 saat süreyle kalp atımları kaydedilir. Bu süreç içerisinde çarpıntı olmayan kişilere 1-2 haftaya kayıt yapabilen cihazlar verilerek tanı konmaya çalışır. Yine de karar verilemez ise o zaman tanı ve tedavinin aynı zamanda yapıldığı girişimsel işlem olan elektrofizyolojik çalışma (EPS)’ye gerek duyulur” dedi.
KALP RİTİM BOZUKLUĞUNUN TEDAVİSİ
Kalp ritim bozukluğu tedavisinde birçok durumunda ilaç tedavisinin yeterli olduğunu belirten Prof. Dr. Erdem Diker, “İlaç kullanmak istemeyen veya ilaç tedavisinin etkisiz olduğu durumlarda ablasyon, pil gibi işlemler ile tedavileri gerçekleştirilir. Ablasyon işleminde kateter denilen plastik kaplı, ince, yumuşak teller aracılığı ile kalp içinde ritim bozukluğundan sorumlu odak veya odaklar radyo dalgaları ile tahrip edilir. Tahrip edilen odak birkaç milimetredir ve ritim bozukluğundan sorumludur. Bu işlem kalp içinde birkaç milimetre büyüklüğünde bir odağın aranmasını da içerdiğinden on dakika ile bir saat arasında sürebilir. Hasta standart ablasyon işlemi esnasında ağrı hissetmez. Çünkü çoğunlukla kalp içinde ablasyon yapılan bölgelerde ağrı sinirleri yoktur. Elektrofizyolojik çalışma temelde ağrısız bir işlemdir. Sadece damar girişi yapılan kasık bölgesine yerel ağrı kesici uygulanır ve burada damar yolu açılması esnasında biraz rahatsızlık olabilir. Standart ablasyon işlemi de elektrofizyolojik çalışmanın devamında yapılan temelde ağrısız bir işlemdir. Nadiren bazı özel bölgelere ablasyon yapılırken saniyeler süren ağrı olabilir. İki işlemde de hastanın konforunu sağlamak için hafif sakinleştiriciler uygulanabilir” dedi.
ABLASYON KİMLERE UYGULANIR?
Hastaların ablasyon tedavisine ihtiyacı olup olmadığını hekimlere danışması gerektiğini belirten Diker, “Eğer çarpıntı yakınmanız varsa, yakınmanızın nedeni konusunda tanı konulamamış ise, ilaç tedavisinden yarar görmediyseniz ya da ilaç kullanmak istemiyorsanız hekiminize danışarak güvenle elektrofizyolojik çalışma ve ablasyon işlemi yaptırabilirsiniz. Ablasyon sonrası çoğunlukla tam tedavi sağlanır ve ilaç tedavisi gerekmez. Ancak bazı ağır ritim bozukluklarında ablasyon sonrası destekleyici ilaç tedavisine devam etmek gerekebilir” dedi.