- ULUSAL RADYASYON ONKOLOJİSİ KONGRESİ
Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği tarafından 2 yılda bir düzenlenen ve yeni gelişmelerin tartışıldığı “Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongresi”nin ondördüncüsü, 26 – 30 Kasım 2021 tarihleri arasında Antalya-Belek Titanic Kongre Merkezi’nde gerçekleştiriliyor.
Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği (TROD) tarafından, ilk olarak 1994 yılında düzenlenen Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongresi’nin (UROK) 14.’sünde bir araya gelmenin coşku ve heyecanını yaşıyoruz. TROD, 950’ye yakın üye sayısı ile Türkiye ve bölge ülkeleri içinde, radyasyon onkolojisi alanında çalışan en büyük uzmanlık örgütüdür. Üyeler içinde radyasyon onkologlar ve medikal fizikçiler bulunmaktadır. UROK, radyoterapi alanında düzenlenen tek kongre olup katılımcı sayısı 650’lere ulaşmaktadır.
Kongre öncesi düzenlenen ve yoğun ilgi gören 2 farklı konudaki kurslara da katılım yaklaşık 200 kişiyi bulmuştur.
Kongre programımızda 49 oturumda, yurtiçi ve yurtdışından alanında deneyimli 154 uzman bilgi ve deneyimlerini paylaşmaktadır. Meslektaşlarımızın 280 poster, 82 sözel olmak üzere toplamda 445 bildiri ile yaptıkları çalışmaları dört gün boyunca deneyimli bilim insanlarının değerlendirmelerine sunulmaktadır.
Prof. Dr. Yavuz Anacak
- Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongresi Başkanı
KANSER ÖLÜMLERİNİN ÇOĞU FAKİR ÜLKELERDE
Dünya Sağlık Örgütü’nün son verilerine göre 2020 yılında yaklaşık 10 milyon insan kanser nedeniyle hayatını kaybetti. Küresel olarak dünyadaki her 6 ölümden 1’i kansere bağlıdır. Kanser tanısı ve tedavisi çok pahalı ve üst düzey teknolojik yatırımlarla mümkündür. Örnek vermek gerekirse, ABD’de 2010 yılı kanser tedavilerinin maliyeti yaklaşık 1.6 trilyon dolar civarında idi. Ancak kanser hastalarının üst düzey tanı ve tedavilere erişimi yüksek gelirli ülkelerde %90’nın üzerinde iken, bu oran maalesef fakir ülkelerde %15’in altındadır. Dahası aşılarla rahatlıkla önlenebilen hepatit ve insan papilloma virüsü gibi viral enfeksiyonlara bağlı kanserler, orta ve düşük gelirli ülkelerdeki kanserlerin yaklaşık %30’unu oluşturmaktadır. Fakir ülkelerde ciddi yatırımlar gerektiren radyasyon onkolojisi merkezlerinin yetersizliği ve pahalı kanser ilaçlarına erişimin kısıtlı olmasından dolayı, her yıl rahatlıkla tedavi olabilecek milyonlarca kanser hastası hayatını kaybetmektedir. Benzer şekilde fakir ülkelerde tanı olanaklarının yetersizliği de, çoğu kanser hastasının maalesef geç tanı almasına ve tedavi şanslarının neredeyse imkânsız hale gelmektedir. Özetle, geç tanı ve yetersiz tedaviler sonucunda kanser ölümlerinin %70’i orta ve düşük gelirli ülkelerde görülmektedir. Yani parasızlık nedeniyle tedavi olabilecek milyonlarca kanser hastası hayatını kaybetmektedir. Bu acı tablo maalesef insanlık için gerçekten çok üzüntü verici bir durumdur.
Öte yandan sadece kanserin maliyeti yüksek tanı ve tedavilerine odaklanarak, çok önemli bir hususu gözden kaçırıyoruz. Şöyle ki, tedaviye gerek bile kalmadan kanser ölümlerinde %30-50’lik bir azalma, diğer bir deyişle, 5 milyon ölümü engellemek mümkündür. Çünkü her üç kanser ölümünden biri tütün kullanımı, şişmanlık, alkol, düşük sebze-meyve alımı ve hareketsizliğe bağlıdır. Sadece sigara tüm kanser ölümlerinin dörtte birinden sorumludur. Yani, kanserlerin hatırı sayılır bir kısmı hayat tarzımızdaki basit değişikliklerle rahatlıkla önlenebilir.
Prof. Dr. Gökhan Özyiğit
Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkanı
SGK, KANSERLİ HASTALARDA RADYOTERAPİ SIRASINDA YAN ETKİ YÖNETİMİNİ ZORLAŞTIRDI!
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), onkoloji alanında en uzun eğitim alan ve kanser tedavisinde ana uzmanlık dallarından biri olan biz radyasyon onkologlarını yok saymaya başlayarak, bazı ilaçları reçete etme yetkimizi elimizden aldı. SGK’nın almış olduğu bu kararlar neticesinde radyoterapi sırasında gözlediğimiz bazı yan etkileri yönetemez hale geldik. Dahası, radyoterapi sırasında gelişebilen bu yan etkilerden bazılarına zamanında müdahale edemediğimiz zaman, hastalarımızın ölümü ile sonuçlanabilir. Bu bilimsel ve hukuki temeli olmayan karar sonrası daha önce yazabildiğimiz ilaçları reçetelendirebilmek için hastalarımızı başka uzmanlık dallarına yönlendirme durumunda kalıyoruz. Sonuçta bu randevular hemen alınamıyor ve ilaçlar reçete edilene kadar geçen süre içinde de hastalarımız hem acı çekiyor, hem de tedavileri aksıyor. Kararı alanların sahayı görmeleri ve empati yapmaları gerek. Danıştay’da açmış olduğumuz yürütmeyi durdurma ve iptal davalarımız sürüyor. Yetkilileri hastalarımızı zor duruma düşüren bu kararları bir an önce düzeltmeye davet ediyor ve olası can kayıpları dahil tüm olumsuz durumların sorumluluğun bu kararı alanlarda olduğunu bir kez daha kamuoyunun bilgisine sunuyoruz.
Prof. Dr. Gökhan Özyiğit
Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkanı
COVID-19 PANDEMİ SÜRECİNDE KANSER TEDAVİLERİ
COVID-19 açısından riskli grupta yer alan kanser hastaları ve bu hastaların tedavisi ile uğraşan onkoloji merkezleri pandemi sürecinden ve alınan önlemlerden etkilenmiştir. Sağlık Bakanlığı kanser hastalarının tedavisine yönelik olarak radyoterapi ve kemoterapi hizmetlerinin kesintisiz devam etmesi kararı almasına rağmen çeşitli nedenlerle onkoloji hizmetlerinde yavaşlama ve aksamalar olmuştur:
- 65 yaş üzeri kişilere getirilen sürekli sokağa çıkma yasağı: Kanser hastalarının önemli bir kısmını 65 yaş üzerindekiler oluşturmaktadır. Bu yaş grubunun sokağa çıkma yasağına tabi olması bu kişilerin sağlık hizmetine erişiminde aksamalara neden olmuştur. TROD, hastaların radyoterapi merkezlerine sorunsuz ulaşımını sağlamak için tedavi bilgilendirme formu hazırlayarak hastalara ulaştırılmasını sağlamıştır.
- COVID-19 algısının kanser kaygısının önüne geçmesi: COVID-19 hastalığı algı olarak diğer tüm sağlık sorunlarının önüne geçmiştir. Kanser tanısı olan hastaların bir kısmında da COVID-19 kaygısı nedeniyle onkoloji merkezlerine gitmeme, tedaviyi reddetme gibi davranışlar gözlenmiştir. TROD bu konuda sık sık kanser hastalarının bilgilendirici doküman, video ve sosyal medya duyuruları yayınlayarak kanser şüphesi veya tanısı olan hastaların tanı ve tedaviyi geciktirmemeleri konusunda uyarmıştır.
- Şehirlerarası seyahat kısıtlaması: Şehirlerarası seyahat kısıtlaması neticesinde küçük şehirlerden büyük metropollerdeki donanımlı merkezlere hasta akışı neredeyse tamamen durmuştur. Hastalar bulundukları şehirdeki onkoloji merkezlerinde tedaviye başlamış veya metropollere ulaşım yasağının kalkmasını beklemeyi tercih etmişlerdir, bu da tedavide gecikmelere neden olmuştur.
- Onkoloji merkezlerinde çalışan personelin COVID-19 kliniklerinde görevlendirilmesi: Pandemi hastanelerinde görev yapan radyasyon onkolojisi personeli COVID-19 kliniklerinde geçici olarak görevlendirilmiştir. Bu personelin bir kısmı karantina koşullarına tabi tutulmasına rağmen, bir kısmı da radyoterapi merkezinde görev yapmaya devam etmiştir (nöbet sonrası çalışma). Bunun sonucunda hem radyoterapi merkezlerinin işgücü kapasitesinde azalma olmuş, hem de bu personelden kanser hastalarına bulaş riski ortaya çıkmıştır. TROD bu konuda Sağlık Bakanlığı ile üst düzeyde görüşmüş ve bunun sonucunda Sağlık Bakanlığı onkoloji kliniklerindeki personelin COVID kliniklerinde görevlendirilmemesi yönünde tavsiye kararı almıştır. Ancak sahada bu karar genel olarak uygulanmamıştır.
Ancak tüm bu yaşanan olumsuzluklara rağmen pandemi sürecinde hiçbir radyoterapi merkezinde hizmet tamamen durmamış, radyoterapi merkezleri yeni hasta kabul etmiş ve tedaviler büyük aksamalar olmadan sürdürülmüştür.
Prof. Dr. Yavuz Anacak
- Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongresi Başkanı
TÜRKİYE’DE KANSER TEDAVİSİ İÇİN PROTON TERAPİ MERKEZİ HALA YOK!
Proton tedavisi henüz ülkemizde bulunmamaktadır. Proton tedavisi ile özellikle çocukluk çağı tümörlerinde yalnızca tümörlü bölgeleri ışınlayabilmek, geride kalan henüz tam gelişmemiş hassas sağlıklı organ ve dokuları koruyabilmek, kanseri tedavi edilen çocukların sonraki yaşamlarında uzun dönem yan etkilerden sakınmış normal bir hayat sürebilmelerine ve ikincil kanserlerden korunmalarına yardımcı olmaktadır. Ülkemizde bir proton merkezimizin olmaması büyük bir eksikliktir ve bu tedaviye ihtiyaç duyan önemli sayıda hastamız, maliyeti çok yüksek olan bu tedavi için yurt dışında ya kendi ya devlet imkânları ile ciddi miktarda harcamada bulunmaktadır (ABD’de proton tedavisinin maliyeti 150 bin Dolar iken, Avrupa’da 33 bin Avro), yurt dışına çıkmak için geçen sürede tedavi için hassas aralığın kaçabilmesi riskini yaşamaktadır. Kuruluş ve idame maliyeti yüksek olsa da, ülkemizde belli sayıda proton merkezi kurulmasının gerektiğine inanıyoruz, donanımlı insan kaynağımız ile bu süreci hızlandırmak için Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği olarak elimizden geleni yapmaya hazırız.
Prof. Dr. Uğur Selek
Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkan Yardımcısı
MEME KANSERİNDE ERKEN TANI HAYATİ ÖNEMDE
Dünya genelinde 2020 yılı verilerine göre en sık görülen kanser, kadın meme kanseridir. Kadınlarda kansere bağlı ölümlerde 2. en sık görülen sebep olarak karşımıza meme kanseri çıkmaktadır. Maalesef meme kanserinde erken tanının gereksiz olduğuna dair bazı sorumluluktan uzak ve talihsiz demeçler bulunmaktadır. Bunların hiçbir bilimsel dayanağı olmadığı gibi meme kanseri hastalarının hayatını da tehdit edici boyuttadır. Meme kanseri tanısı erken evrede konulursa, tedavinin başarısı ve hayatta kalma şansı çok büyük oranda artmaktadır. Meme kanserinin erken evrede yakalanabilmesi için tarama testlerinin yapılması önerilmektedir. Her kadının 20 yaş üzerinde ayda bir kendi kendini muayene etmesi, iki yılda bir sağlık kuruluşunda meme muayenesi olması, 40-69 yaş aralığında ise yine ayda bir kendi kendini muayene etmesi, yılda bir sağlık kuruluşunda muayene olması ve iki yılda bir mamografi çektirmesi önerilmektedir. Meme kanseri, yayılmadan önce erken evrelerde tespit edilirse hastaların %90’ından fazlası normal yaşamını sürdürmektedir. Günümüzde modern tedavi yöntemleri sayesinde erken evre meme kanserlerinde memenin tümünün alınmasına gerek kalmadan sadece tümörlü bölgenin çıkarılması sonrası radyoterapi ile meme kanseri tedavi edilebilmektedir. Bu sayede kadınlarda hem ruhsal hem bedensel sıkıntılara yol açabilen tüm memenin cerrahi olarak çıkarılmasına daha az sıklıkla başvurulmaktadır. Meme kanserinde modern radyoterapi teknikleri sayesinde akciğer ve kalp korunarak hedeflenmiş bir tedavi yapmak mümkündür. Mükemmel kozmetik ve minimum yan etki ile meme kanseri tedavisi artık çoğu hastada daha da kısa sürede tamamlanabilmektedir. Böylece hastalarımız kısa sürede sorunsuzca tedavilerini tamamlama imkânı bulabilmektedirler.
Prof. Dr. Nilgün Okumuş
Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongresi Genel Sekreteri
RAHİM AĞZI KANSERİ AŞILAMA PROGRAMI SAYESİNDE AVUSTRALYA’DA TARİH OLUYOR
Rahim ağzı kanseri kadınlarda özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde çok sık görülen bir kanser. Gelişiminden erken yaşta cinsel ilişki, çok eşlilik, sigara, immun sistem, beslenme gibi faktörlerin yanında esas olarak uzun süren, inatçı HPV (Human Papilloma Virüs) enfeksiyonu sorumludur. Cinsel aktif kadınların yarısı yaşam boyu HPV enfeksiyonu ile karşılaşır. HPV tip 16 ve 18 rahim ağzı kanseri ile ilişkili en sık görülen yüksek risk HPV tipidir. Rahim ağzı kanserinden korunmak amaçlı aşılama ve tarama çalışmaları yıllar önce başlatılmış ve bu sayede erken tanı ve hastalığın ortadan kaldırılması hedeflenmiştir. HPV aşısı, rahim ağzı kanserinin neredeyse %99’undan sorumlu HPV’e karşı geliştirilen koruyucu aşılardır.
Avustralya’da aşılama ile ilgili yeni bir modelleme yapılmış olup araştırmacılar 20 yıl içerisinde rahim ağzı kanserinin bir kamu sağlığı sorunu olmaktan çıkarılacağını açıklamışlardır. Ve aşılama tarama programları bu şekilde devam ederse Avustralya rahim ağzı kanserinin bitiren ilk ülke olacaktır. Bu modellemede 2007 yılında cinsel aktivite başlamadan önceki dönemde 12-13 yaş kız çocuklarına ve daha sonra 2013 yılında erkek çocuklarına olmak üzere ücretsiz HPV aşılama programına başlamışlardır, 2015 yılında yapılan değerlendirmede 18-24 yaş arasındaki kadınlarda HPV görülme oranının %22.7’den %1.1’e düştüğü görülmüştür.
Benzer şekilde Yeni Zelenda, Avrupa, İngiltere, ABD ve Kanada da olmak üzere toplam 27 ülkede ödeme kapsamına alınmış ve özellikle 12-13 yaş kız çocuklarına ücretsiz okul aşılaması veya lokal sağlık organizasyonları aracılığı ile aşılama programları başlatılmıştır. Dünya Sağlık Örgütünün önerileri; primer hedef 9-10 yaş ile 13 yaş arası kız çocuklarıdır. Aşı 3 doz halinde 0.,2., 6. aylarda yapılmalıdır.
Ulusal HPV Aşı Standartlarımızda benzer şekilde belirlenmiş ancak henüz ödeme kapsamına alınmamıştır. Ebeveynlerin aşılarla ilgili bilgilendirmesi görevi, KETEM, Sağlık Ocağı ve Aile hekimlerine düşmektedir.
Prof. Dr. Zeynep Özsaran
Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongre Bilimsel Sekreteri
KANSERE BAĞLI ÖLÜM ORANLARI DÜŞMEYE BAŞLADI
Bugün dünyada ölüm nedenlerinin başında kanser gelmektedir. Ancak Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü’nün yayınladığı son rapora göre ABD’de kansere bağlı ölüm oranlarında her geçen yıl gerileme görülüyor. 1991’de kansere bağlı ölüm oranları zirvedeyken, geçen 30 yılda kanser ölümleri %31 oranında azaldı. Kanser kaynaklı can kayıplarının azalmasında, en yaygın görülen dört kanser türü olan akciğer, bağırsak, meme ve prostat kanserlerinde uygulanan tedavilerdeki gelişmelerin büyük rol oynadığı belirtilmekte. Ayrıca sigara içme oranlarının azalması, radyoterapi ve ilaç tedavilerindeki gelişmeler de kansere bağlı ölümlerin azalmasındaki diğer önemli faktörler. Sık görülen kanserlerden en ölümcülü olan akciğer kanserinde hedefe yönelik ilaçların yanı sıra, özellikle son yıllarda kullanıma giren immünoterapi adı verilen yeni nesil kanser ilaçlarının kullanımının yaygınlaşması ve bu tedavilerin radyoterapi ile kombine edilmesiyle de yaşam sürelerini belirgin uzattı. Ülkemizde üstün teknoloji olarak tanımlanan “nokta atışı” veya “radyocerrahi” denilen radyoterapi teknikleri pek çok merkezde başarılı bir şekilde kullanabiliyor. Akciğer kanserinde nokta atışı yani hedefe yönelik radyoterapi kullanımı ile yaşam sürelerinde yaklaşık 2 kat artış gözlendi. Ancak bu yöntem her akciğer kanseri hastası için kullanılabilecek bir yöntem değildir.
Prof. Dr. Banu Atalar
Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi