Prof. Dr. Özlem Er & Maslak Acıbadem Hastanesi
Tıbbi Onkoloji Bölümü
Kanserde kişiye özel tedavi yaklaşımı günümüzde dünyada ve ülkemizde gelişerek artmaktadır. Tümör dokusunun ve hastanın genomik özellikleri saptanarak etkili olması muhtemel en uygun tedaviyi seçmek mümkün olmaktadır.
Kişiye özel hassas tıp yöntemleriyle hastanın tümörüne özel en uygun tedavi seçilerek etkili tedaviler uygulanmaktadır. Kanserin tedavisinde çığır açan gelişmeler var.
İmmunoterapi
İmmünoterapi; vücutta bağışıklık hücrelerinin uyarılarak kanser hücrelerini tanıması ve ortadan kaldırması esasına dayalı bir tedavi yöntemi. Bağışıklık sistemi elemanlarından olan makrofajlar, NK hücreleri ve T lenfositleri gibi hücrelerin aktifleştirilmesini sağlayan immünoterapi, temelde kişinin bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi amacıyla uygulanıyor. Günümüzde iimmünoterapide en çok kullanılan ilaçların bağışıklık kontrol noktası inhibitörleri olan antikorlardır. Kontrol noktası inhibitörleri, yani antikorları günümüzde birçok kanserde önemli iyileşme sağlayan ve kullanımı gittikçe yaygınlaşan ilaçlardır. Bu özel moleküller bağışıklık sistemindeki doğal fren mekanizmasını ortadan kaldırarak, kanserli hücreyi tanıyan ve saldıran T hücrelerinin aktivasyonunu sağlıyorlar. Moleküller bağışıklık sisteminin kanserli hücreye saldırmasını durduran ‘kontrol noktası proteinlerini’ bloke ederek etki gösteriyorlar.
Kemoterapi
Kemoterapi; kanser hücrelerinin büyümelerini ve çoğalmalarını önleyerek onları hasara uğratan bir tedavi yöntemi. Hızlı çoğalan hücreler kemoterapi tedavisiyle yok oluyorlar. Kemoterapi uygulamalarında yan etkileri destek tedavilerle önlemek mümkün oluyor. Bulantı, kusma, kan değerlerinde düşme gibi yan etkiler bu şekilde önlenebiliyor. Birçok kanserde kemoterapi, tedavinin en önemli parçasını oluşturur. Bazı kanserlerde kemoterapi ile immunoterapi birlikte uygulanır. Bu yöntemlerde oldukça başarılı sonuçlar alınmaktadır.
Hedefe yönelik tedavi
Hedefe yönelik tedavi “akıllı ilaçlar” olarak bilinen yöntemdir. Kanser hücrelerinin büyümesini, çoğalmasını sağlayan hedefler saptanarak bu özel moleküller ile hücre büyümesi durdurulur. Bu sayede normal hücrelere olan yan etkiler en aza indirgenir. Hedefe yönelik tedaviler özellikle küçük hücreli olmayan akciğer kanserinde tümörün genomik, bir başka deyişle hücrenin moleküler düzeyde özelliklerine göre düzenleniyor. Hücrede EGFR, ALK, ROS, BRAF, MET, RET diye adlandırılan 10’dan fazla hedef test edilerek, uygun molekül saptanır. Moleküler özelliğine göre tedavi seçimi sayesinde, hem erken evre hem de ileri evre akciğer kanserinde tedavinin etkinliği yüksek, yan etkisi az oluyor ve hastaların yaşam süreleri belirgin oranda uzuyor.
Kanser tanısından itibaren tedavi ve takip sürecinde ekip çalışması ile hasta ve yakınlarına psikolojik ve fiziksel belirtilerine destek verilmesi çok önemlidir. Ekibimizde yer alan Onkoloji vaka hemşireleri ve klinik psikoloğun görüşlerini aşağıda paylaşıyorum.
Kanser Tedavi ve Takibinde Hemşirelik Bakımı
Uzm. Hem. Hacer Aydın Akkaya
Hem. Hacı Mehmet Gökdeniz
Onkoloji Vaka Yönetici Hemşiresi
Günümüzde kanser, yaşamı tehdit eden önemli halk sağlığı sorunlarından biridir.
Hemşireler “başkası için var olmak” düşüncesiyle yetiştirilmiş profesyonel sağlık çalışanlarıdır. Eğitim hayatları boyunca hastayı bütüncül değerlendirerek, gereksinimlerin doğru şekilde karşılanması konusunda eğitim alırlar. Bu düşünceyle kişiye özel eğitimler, hasta yakınlarının eğitimi ve hastanın biyopsikososyal bütünlüğünün korunması oldukça önemlidir. Onkoloji hemşiresi, sadece tedavi uygulama sürecinde değil, hastada olan bütün etki ve yan etkilerin kontrolü, bakım sürecinin bireyselleştirilerek iyilik hali ve yaşam kalitesinin arttırılması konusunda önemli role sahiptir.
Kanser hastalarında biyopsikososyal sorunların ve gereksinimlerin diğer hasta gruplarına göre daha fazla olduğu yapılan çalışmalarda görülmektedir. Bu gereksinimlerin giderilmesi ve sorunların çözümünde biz hemşireler farklı birçok işlevi bir arada yürüterek hem profesyonel hem duygusal anlamda güçlü iletişim becerilerimizi kullanırız. Kanser hastası ve hasta yakınlarının eğitimi sırasında kurum içinde belirlenen formlar kullanılarak hastalığın yönetimi ve hayat kalitesinin arttırılması konusunda hasta desteklenmektedir. Beslenme durumu, tütün ve tütün ürünü kullanılmaması, alkol tüketilmemesi, hafif egzersiz, günlük su tüketim miktarı, ağız bakımı, fiziksel değişime uyum, beklenmeyen durumlar, acil durumlar gibi çok geniş kapsamlı eğitimler verilmektedir. Hastaların beklentilerinin karşılanması, sorularının doğru cevaplanması ve endişelerinin giderilmesi büyük önem taşımaktadır. Kanserli hastanın semptom yönetiminde bazı ana başlıklar vardır. Bunlar: Ağrı, ağız hijyeni, iştahsızlık, yorgunluk ve enfeksiyon riskidir.
Ağrının kontrol altına alınması için öncelikle ağrının sebebinin bilinmesi gereklidir. Hasta ve yakınları ile iletişimde güven duygusunun varlığı, bireysel baş etme yöntemleri ve ağrı eşiğinin bilinmesi çözüme daha hızlı ulaşmamızı sağlar. Ağrı varlığında varsa hekimin reçete ettiği ilaçların kullanımı dışında, masaj, sıcak veya soğuk uygulama, dikkati başka yöne çekme, gevşeme teknikleri ile duygu paylaşımının oldukça fazla yararı olacaktır.
Ağız hijyeni, kanser hastalarında ağız yaralarının açılmaması için oldukça önemlidir. Her gün, yemeklerden sonra ve yatmadan önce yapılan gargaralar ağız yarası oluşumunu minimuma indirmektedir. Diş fırçalamada yumuşak fırça tercihi diş eti kanama riskini de azaltacaktır. Unutulmamalıdır ki ağız yarasının en iyi tedavisi önlemektir.
İştahsızlık, vücut gereksiniminden daha az beslenme kas ve kilo kaybına sebep olmaktadır. Laboratuvar değerleri de göz önünde bulundurularak diyetisyenle iş birliği yapılması, kalorili ve proteinden zengin beslenme düzeni oluşturulması hastalık yönetimini olumlu yönde etkilemektedir. Sevilen besinlere yer verilmesi, yemeklerden 30 dakika önce relaksasyon egzersizi yapılması iştahsızlığın önüne geçmeye yarayacaktır.
Kas metabolitlerinin birikimi, sitokin salınımının artışı, kırmızı kan hücrelerinde (hemoglobin) düşüşler birer yorgunluk sebebi olabilir. Yorgunluğun farkına varmalı ve ona direnç göstermemeli, daha fazla uykuya ihtiyaç halinde sesinize kulak verebilir, dinlenebilirsiniz. Yorgunluğu bireysel olarak değerlendirip laboratuvar bulguları da göz önünde bulundurularak; günlük en az 2 litre su tüketilmeli, proteinden zengin beslenme düzeni oluşturulmalı, yeterli ve düzenli uyku düzeninin korunması, alkol ve kafeinden uzak durulması, sosyal aktiviteler ve hafif egzersizler yorgunluğu azaltmaya yardımcı olacaktır.
Kemik iliğinin etkilenmesiyle beraber beyaz kan hücrelerinde (lökosit ve nötrofil) düşüş meydana gelebilir. Bu sebeple kanser hastaları enfeksiyona, normal bir bireyden daha yatkın olacaktır. Kişilerin; el ve vücut hijyeni, maske kullanımının öneminin bilinmesi, taze sebze ve meyvelerin karbonatlı veya sirkeli suda bekletilerek tüketilmesi enfeksiyon riskini en aza indirmektedir.
“Kanser önlenebilen bir hastalık mıdır?” sorusu, hasta ve yakınları tarafından sağlık çalışanlarına sıkça sorulan sorular arasında yer almaktadır. Kanser taramaları, toplumun bilinçlendirilmesi ve farkındalık yaratılması kanserle müdelede en önemli ve etkili yöntemler arasında yer almaktadır. Risk grubunda olan kişilerin kanser taramaları sayesinde kanserin tedavi başarısı artmaktadır. Kanserin erken dönemde teşhis edilmesi ile beraber hastalığın kontrol altına alınması kolaylaşır ve yaşam süresi uzar. Bu sebeple Türkiye’ de 2008 yılından itibaren “Ulusal Kanser Programı” yürütülmektedir. Ulusal Kanser Programının paylaştığı verilere göre Türkiye’ de görülen akciğer kanserlerinin %90‘ı sigara kullanımına bağlı ortaya çıkmaktadır. Tütün ürünleri kullanım oranı %30‘ un üzerinde ve her gün 300 kişi sigara kullanımı sebebi ile hayatını kaybetmektedir. Etkin bir tütün kontrolü sağlandığında her yıl yaklaşık 110.000 hayat kurtarılabilir.
Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan veriler doğrultusunda Türkiyede toplam 254 Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezi (KETEM) bulunmaktadır. Bu yapılan testler doğrultusunda meme, rahim ağzı ve kalın bağırsak kanserlerin önlenmesi veya erken tanısı mümkün olmaktadır. Bu bilgilerin sürekli yenilenmesi, teknoloji ve bilimin gelişimiyle beraber kanser, önlenebilir ve kontrol altına alınabilir bir hastalık haline gelmiştir. Unutmayalım; erken teşhis hayat kurtarır.
Kanser Tedavisinde Psikolojik Desteğin Önemi
Uzm. Psk. Cemile Büşra Konuk & Klinik Psikolog
Sağlık tanımı yalnızca fiziksel anlamda iyi oluş değil, ruhsal ve sosyal yönden de tam bir iyilik halidir.
Kanser tedavisi uygulanırken sağlığı bir bütün olarak ele almak, multidisipliner bir yaklaşımla hastanın fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden iyilik halini hedeflemek, optimum fayda sağlamaktadır.
Kanser hastalığının tanı ve tedavi süresince yarattığı ruhsal anlamdaki sıkıntı; hastanın tedavi uyumunu, yaşam kalitesini ve işlevselliğini bozmakla beraber hastalığın seyrini ve tedavinin cevabını olumsuz etkileyebilmektedir.
Bu sebeple psiko-onkoloji, kanser tedavisindeki gelişmelerle beraber giderek önem kazanmış ve tedavi sürecinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir
Süreç içerisinde bir ruh sağlığı uzmanı desteğiyle, hastalarda tedaviye bağlı olarak gelişen yan etkilerle, hastalığın yarattığı stres ve kaygı ile başa çıkmak için doğru baş etme mekanizmalarının gelişmesini sağlamak, bireylere her zaman olumlu düşünmek zorunda olmadıklarını hissettirmek ve yaşadıkları korku, öfke, üzüntü ve kederi ertelememelerini ve olumsuz duygularını ifade etmelerine fırsat verilmektedir.
Bireyin hayatının kanserden ibaret olmadığını, kanser dışında da bir hayatının olduğunu anlamasını sağlayıp, kişinin sosyal hayatını düzenlemesine yardımcı olunmaktadır.
Hastaların birinci derece yakınlarında da uyku bozuklukları, iştah kaybı gibi yeme bozuklukları, depresyon, kaygı, psikosomatik belirtiler gibi psikolojik rahatsızlıklar görülebilmektedir. Öfke, çaresizlik, inkar, ellerinden geleni yapıp yapmadıkları konusunda kendilerini suçlama gibi duygusal değişkenlikler oluşabilir. Bu süreçte yalnızca hasta için değil, hasta yakınları için de psikolojik destek çok önemlidir.
Kanserle mücadelede hastanın ve yakınlarının birbirlerine destek olarak tedaviye devam etmesi büyük önem taşıyor. Kişi, bir yandan sevdiği birinin hastalığını kabullenmek zorundayken, bir yandan ona destek olmaya çalışıyor. Tedavinin ve hastane sürecinin başlamasıyla, kişi ‘faydalı olduğunu’ düşünürken istemeden bir takım hatalar yapabiliyor. Hasta yakınlarının çoğu kendi tükenmişliklerinden utanıyor. Oysa kanser olan birine bakım verme ve destek süreci stresli ve tüketici olabilir. Bu süreçte kendilerini suçlamamaya ve aşırı yormamaya dikkat etmeleri gerekmektedir.
Kronik hastalıklar bir kere teşhis edildikten sonra ömür boyu takip ve tedavi gerektirirler. Bu sebeple hasta yakınları kendilerine özel zamanlar ayırmalıdır. Aksi takdirde yarı yolda kendilerini tükenmiş ve güçsüz hissedip, kendileri desteğe muhtaç duruma gelmeleri ya da hastaya karşı öfke hissetmeleri kaçınılmaz olur.
Hasta ve yakınları için üzüntüyü paylaşmak, rol yapmak yerine, samimi bir ilişki kurmak hastalığın neden olduğu uzaklaşma ve yabancılaşma duygularını azaltır. Beraber zaman geçirilmesi, eski keyifli faaliyetlere mümkün olduğunca devam edilmesi önemlidir. Hastalıkla ilgili mümkün olan en sağlıklı bilginin, doğru bir şekilde alınması, buna göre en iyi tedavinin izlenmesi için adımlar atılması ailenin duygusal yükünü azaltmada yardımcı olacaktır.