Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşe Ferdane OĞUZÖNCÜL ile bir hekim olarak kronik ölümcül hastalıkları ile mücadelesi, zaferi ve hayata dair söyleşi yapacağız.
W- Değerli Hocam sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
A.F.Ö-1986 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunuyum. Hala Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalında öğretim üyesi olarak görev yapmaktayım. Evli ve iki erkek evlat sahibiyim.
W- Hayatınıza iz bırakan hastalıklarınızın oluşumunu ve beraberinde aile hayatınızı, akademik kariyerinizin içindeki hikayesini paylaşır mısınız?
A.F.Ö.- 18 yıl içine bir kas hastalığı, iki kere de kanser tanısını sığdırmış bir hekimim. Doğu Anadolu’da bir ilde ikamet etmekteyim. Bu hastalıklara rağmen kariyerimde istediğim yere geldim.
Kas hastalığı tanımı 2005 yılında aldım. O ana kadar eğitimim ve çalışma hayatımda “Myestenya Gravis” in sadece ismini duymuştum, ama son yıllarda TUS sınavlarında da sorulduğunu öğrendim.
Çok hareketli bir insan iken 40 yaş civarında çabuk yorulduğumu fark ettim. Psikolojik olabilir diye düşündüm. İki erkek evlat sahibiyim, büyütme, ileriye dönük onları hazırlama ve bu arada kariyer için uğraş vermek, kolay değildi tabi.
Perde asarken zorlanmayan ben, kollarımda güçsüzlük olduğunu hissettim. Ben ve eşim hekimdik, ancak kendinize hastalık yakıştıramıyorsunuz. Biraz yavaş hareket etmeliyim dedim. Ama bu sefer merdiven çıkmakta zorlanıyordum. Genel bir muayeneden geçtim. Aneminiz var denildi, zira kanda MCHA, MCV düşük çıkıyordu. 6 ay kadar demir takviyesi aldım. Bu süre içinde boyun ağrılarım başladı. Boyunluk takmaya başladım, boynuma destek olduğu için rahatlıyordum. Fizik tedavi önerildi, hatta algolojide lidokain tedavisi bile gördüm. Ama şikayetlerim azalmıyor, artıyordu! Bu arada var olan migrenim de artmaya başlamış, haftada 4-5 kere atak şeklinde geliyordu. İstanbul Üniversitesi’ne başağrılarım için başvurdum ve ilaç tedavisi verildi.
2004 yılının başlarında bel ağrım artmaya başladı. Bu seferde bel korsesi kullandım. Bu zaman içerisinde görmemin bozulduğunu anladım; bulanık görüyordum, renkler de net değildi. Göz muayenesi ve anjio oldum. Arkadaşlarım nörolojik olabilir dediler. Nörolojide göz kaslarıma EMG yapıldı, belirgin bir sorununuz yok denildi. Kariyerime devam ediyordum ama halsizlik durumumda hiç azalma olmamıştı. Bu sefer kardiyoloji kalpte sorun olabilir dedi ve Tİ yapıldı; kapaklarımda 1. Derece yetmezlik varmış.
Bu zaman zarfında işimden geri kalmadım. Merdiven çıkarken memurumuz sandalye getirirdi, her katta dinlenip öyle çıkıyordum (asansör yoktu). Dersleri oturarak anlatıyordum. Ailemin bana desteği oldu, bu benim için çok önemli idi.
Artık yemek yerkende güçlük çekiyordum. Çorba içerken üzerime döküyordum. Eşim bir gün “bence sen kas hatasısın” dedi. Sevk istedik ve tekrar İstanbul a geldik. Bu süre içinde göz kapağımda düşüklük oldu (ilk belirti bende son belirti oldu). Nihayet Nörolojide Jitter dalgalarının görülmesi ile teşhisimi aldım! Tanı konduğu için sevinmeli miydim, Myestenya Gravis tanısı aldığım için üzülmeli miydim?!….
2005 yılında tanı alır almaz bir ay içinde Timektomi oldum. 3 ay oksijen tüpü ile evde yaşadım. Aileme de bu arada moral veriyordum.
ameliyat öncesi morak hediyem ile.
Bu arada ek verilen ve yüksek doz aldığım kortizon, Chuching sendromu yaptı. Şu an tansiyon ilaçları alan ve İnsulin kullanan bir diabet hastasıyım. Doktorum her hastada bu durumun ortaya çıkmadığını söyledi. Diğer yan etkiler olan; vücutla ilgili kıllanma, strialar vb. bende gelişmedi. Sevimli bir aydede yüzüm vardı. Gözlerimi aşağıya doğru kaydırdığımda yanaklarımı görüyordum.
Geriye dönük baktığımda bana verilen Lidokainin ve migren ilacının kas hastalığıma ters düştüğünü gördüm. Tesadüfen de talasemi taşıyıcısı olduğumu öğrendim. MCHA ve MCV düşüklüğünü açıklıyor. Boynum da artık ağrımıyor. Aldığım ilaçlarla boynumu tutabiliyorum.
Hayat şeklimi değiştirdim. Sabahları daha çok çalışıp, öğleden sonra daha yavaş hareket ediyorum. Ders saatlerimi de dinç olduğum saatlere göre ayarladım. Yol yürürken de dinlenmeden hedef tayin ediyorum ve ona ulaşınca duruyorum. Arada durursam zor kalkacağımı biliyordum. Yorulunca yazım çirkinleşiyor, başta üzülmüştüm zira yazım güzeldi. Sıcak ve soğuk havalar beni etkiliyor, biliyorum. Kendimi ona göre ayarlıyorum.
Biraz uzun olacak ama kısaca diğer hastalığıma da paylaşmak istedim. 2010 yılında kanamaların uzaması şikayeti ile gittiğimde Uterus Kanseri tanısı aldım. Neyse ki yeni bir başlangıç dediler. Azatioprin aldığım için gelişmiş olabilir denildi. Kilolu değildim, menapoza girmemiştim ve sigara hiç kullanmadım. Total histerektomi oldum. 2013 yılında yürümemi bozacak şekilde bel ağrısı oldu. Taş öyküm vardı, listezis L-5 de olduğu için onlar suçlandı. Kas hastalığımdan dolayı kas gevşetici de alamıyordum. Yine tanı koymada sorunlar ile tesadüfen asistan bir arkadaşın sol over duruyor demesi ile ameliyatımı yapan doktora gittim. 2 cm lik solda bir kitle görülmesi üzerine ( 5 cm nüks ca) ameliyat oldum. Kemoterapi, radyoterapi, brakiterapi hepsini yaşadım.
Kemoterapilerimde 3. Hafta işe geliyordum, bir hafta çalışıp (maske ile) yine kemoterapi… Bu böyle 6 kür devam etti.
Kontrollerim devam ediyor. 6 aylık aralara terfi ettim:)
kemoterapi öncesi saç kesimi için kuaförde
W- Tedavi sürecinizde hekim olsanız da çaresizlik hissi ve üzüntü yaşadınız mı?
A.F.Ö.- Bu kadar zaman zarfında hiçbir hastalığım için üzülmedim. “Neden ben” demedim. Bir tek ailemin üzülmesi beni üzüyordu, onlara da moral veriyordum. Sadece bir kere ağladım. Uzun süreli raporları kabul etmedim. Herbir hastalık bana birşeyler öğretti ve benim gibi hastalıkları ile mücadele eden hastalara destek oldum. Tanımadan beni arayanlara moral veriyorum. Radyoterapi uygulanması döneminde öğleden sonra kursa gittim. Resim yapıyorum ve koroya katıldım. Birçok yönden geliştiğime inanıyorum.
Arkama baktığımda bir tek; tanı için zaman kaybı ile beni üzen bir hekim arkadaşımın hareketi aklımda kaldı. Timektomy sonrası taburcu olmak için beni takip eden doktorum yoktu. Bir başka doktor arkadaşa rica ettim, beni rencide etti. İşte bunun için öğrencilerime “bir gün masanın karşısındaki sandalyeye oturabilirsiniz, bunu asla unutmayın” diyorum.
Kanser hastalarına da yaklaşımda güleryüz, yumuşak bir ses tonu çok önemli.
Pridostigmin bromür ve Azatioprin , İnsülin benim arkadaşım oldu. Pridostigmin bromürü çok seviyorum, iyi ki var.
W- Değerli Hocam çok çok geçmiş olsun, samimi paylaşımınız için çok teşekkür ederiz.
devam edecek…….