Kişinin kendini nasıl gerçekleştireceği aslında Maslow tarafından bile tanımlanmaz. Hayata dair bütün beklentilerini tamamlamış olan, sevgi ve saygınlık da kazanan kişinin bir sonraki aşamaya zıplayıp kendini gerçekleştireceğini varsayar. Maslow çok atıfta bulunulan modelini alanlarındaki en başarılı insanları temel alarak kurar.
Dr,Yavuz Dizdar
Mesela herkesin tanıdığı kişi olduğunu düşünürsek, Albert Einstein evrenin sırlarına ermiş görünür. Kimsenin düşünemediği kavramlara varmış, madde ve enerji dönüşümünü tanımlamış, hatta bunan çıkan türev ürün, zaten kazanılmış bir savaşın alametifarikası olarak insanlığın hafızasına kazınmıştır. Ama bunlardan hangisinin Einstein’ın kendini gerçekleştirme aşaması olduğu bilinmez. Dünyanın en iyi tanınan ve kabul gören insanlarından biri olmaksa mesele, bunun örneği çoktur. Einstein’ın kendini gerçekleştirme aşaması bana göre aslında gerçekleştirilmiş o bombanın hiç atılmamasını sağlamaktır.
Yazıya gelen yorumun değeri
Yazıya gelen tek yorum o yüzden çok değerlidir. Atatürk bir ülkenin kaderini belirlemekle birlikte, kurucu olmanın dışında kendine bir şey alınmaz. Uğur Mumcu toplumun gerçeklerle yüzleştirilmesi adına aldığı riskin kurbanı olur. Madam Curie yeni şeyler bulmaz, en önemli özelliği erkek egemen bilim dünyasında kadının da var olabileceğinin simgesine dönüşmesidir; hayatı araştırdığının neden olduğu lösemi ile sonlanır. Che için de durum farklı değildir, direnişin simgesi olmasını dağda yakalanarak öder. Dördünün ortak noktası varsa eğer, bu kendilerinden vazgeçmelerinden geçer. Esas anahtar budur; performansın doruğundayken jübile yapmaya benzemez, gerçekleşme aşaması kendinden vazgeçebilmektir, genelin yararı için yok olmayı seçmek. Nitekim kimin koyduğu bilinmeyen piramit benzemesi de bunu tanımlar; yükselir, yükselir ve en ucunda artık yok olursunuz.
Kendini gerçekleştirmenin nihai değeri
O zaman aslında herkes için bir şans vardır, ama kullanmayı seçenler artık çok azdır. Birazcık ün ve kazanç kolaylıkla paraya çevrilebilir hale geliyorsa insanlar giderek bunu tercih eder. Bir yerde durum o kadar normalleşir ki, artık bunu yapmayan kınanır hale gelir. Derken ısrarla sürdürürseniz, kendini gerçekleştirme, kendinden vazgeçmeden gerçekleşemeyeceğinden, akıbetiniz örneklerdeki gibi olmasa da başka şekilde ortaya çıkar. Aslında günlük yaşamınızdan dışlanırsınız, arkadaşlarınız uzaklaşır, aileniz yabancılaşır. İnsanlar önce ısrarınıza şaşar. Hep ardında aradıkları bir açık vardır, o kadar isteklidirler ki bu açığın olmasına, kırılmasınlar diye bazen açık sandıklarını kendiniz sunarsınız. O zaman önce sevinirler, ama bu kez de sahiciliğinizden etkilenirler, düşmanınızı bile kazanırsınız.
Derken, derken, kendi halinizde sessiz beklerken, bir anda olmasa bile yavaş yavaş amaç gerçekleşir ve toplumun vicdanı yeniden biçimlenir. Bu bir yerde dağa çıkmaya benzer, gerçek dağ zirvedir, çıkılır ve geri gelinir. Ama zihinlerdeki dağı devirmek Everest’i almaktan daha zordur; çile esas, zaman kaçınılmazken; en büyük rakibiniz bu kez sadece kendiniz olursunuz, tırmanır, tırmanırsınız. Başarıp başaramayacağınız aslında bilinmez. Dolayısıyla akılınızda kalan tek şey hazin bir öykünün nihayeti olan sözlerdir, içinizden “kendinize” mırıldanmakla yetinirsiniz:
“Sen geçerken sahilden sessizce, gemiler kalkar yüreğimden gizlice…”