Eski İlaç ve Eczacılık Genel Müdürü, İVEK İlaç, Eczacılık, Sağlık Bilim ve Teknolojileri Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı, İstanbul Medipol Üniversitesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı öğretim üyesi ve Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Dr. Mahmut Tokaç’ın Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp özelinde görüşlerini almaya devam ediyoruz;
W- Meslektaşlarınızdan sanırım en fazla eleştiri “kanıta dayalı bilim” konusunda, bu alanda yolun başındasınız sonrası-yapılacaklar-süreç hakkında bilgi alabilir miyiz?
M.T.- Kanıta dayalı tıp dediğimiz belli metodolojiler dahilinde klinik araştırma sonuçlarına göre bilimsel açıdan anlamlı kabul edilen tıp uygulamalarıdır.
Bu metodolojinin temelinde araştırılan yöntemin aynı özellikte belirli sayıda hasta üzerinde kontrollü deneyler sonucunda istatistiksel olarak anlamlı bulunması yatıyor. Buna göre her hastaya aynı standart tedavinin uygulanması, kontrol grubuna da başka bir yöntem ya da pasebo uygulanması gerekiyor. Geleneksel tıpta bu metodoloji her zaman uygulanamayabiliyor. Özellikle holistik yaklaşım temelli GETAT uygulamalarında her hasta kendi özelinde bir bütün olarak değerlendirildiği için aynı hastalık türünde bir hastaya uygulanan tedavi ile diğerine uygulanan tedavi aynı olmayabiliyor.
Bu yüzden klasik araştırma metodolojisinin GETAT araştırmaları ile tam uyuşması mümkün olamayabiliyor.
GETAT araştırmaları için bilimsel olarak kabul edilebilir yeni bir metodolojinin geliştirilmesi gerekiyor. Bazı uygulamalarda mevcut metodoloji ile araştırmalar yapılması mümkün olabildiği için o araştırmalar yapılabilir ve yapılıyor da.
Bir de işin finansal boyutundan bahsetmiştim. Klasik ilaç araştırmaları son rakamlarla yaklaşık 2,5 Milyar Dolar civarında bir maliyetle gerçekleştirildiği bildiriliyor ilaç sektörü tarafından. Bu kadar büyük maliyetler, bulunan ilacın patent koruması olması ve tüm dünyada yüksek fiyatlarla pazarlanabilmesi dolayısıyla maliyeti kat kat fazlasıyla karşılanabilmektedir. GETAT araştırmalarında elde edilecek ürünlerin patentlenmesi mümkün olamayacağından maliyetler karşılanamayacaktır. Bu itibarla GETAT araştırmalarının daha az maliyetli metodolojilerle ve kamu kaynaklarıyla finanse edilerek gerçekleştirilmelerinin temini önem azretmektedir.
W- Fitoterapi hatta Aromaterapi ilaç-ürünleri konusunda bir standardizasyon sorunu var; elde ediliş şekli, doğru bitki (aynı bitkinin farklı türü var) ve doğru yöntemle mi elde edilmiş, GDO’lu olabilir mi ve ambalajlama vb… Bu konuda muhatap T.C. Tarım Bakanlığı gözükmekte bu konudaki düşüncelerinizi alabilir miyiz?
M.T.- Aslında standartlar monograflarda belirlenmiş. Sadece bir denetleme mekanizmasına ihtiyaç var. Şu anda TİTCK bünyesinde Geleneksel Bitkisel Ürünler Hakkında Yönetmelik ile bu standartlar sağlanabilmektedir. Bu itibarla fitoterapötik ürünlerin mutlaka Sağlık Bakanlığından onaylanan ürünler olmasına dikkat etmek gerekiyor.
Tek sıkıntımız birçok firmanın bu ürünlerin ruhsatlandırılmasındaki prosedürleri yerine getirmekte zorlanmaları dolayısıyla daha kolay olanı yani Tarım Bakanlığını tercih etmeleridir. Bu durumu düzeltmenin en kolay yolu, halkımızın ve hekimlerimizin bilinçlenerek sadece Sağlık Bakanlığından onaylı ürünleri tercih etmeleridir. Böylece ilgili firmalar kolaya kaçmak yerine Sağlık Bakanlığından onay almaya gayret edeceklerdir. Tabii ki TİTCK’nın da prosedürleri daha kolay hale getirmesi ve ilgili firmalara danışmanlık yapması da bir yol olarak önümüzde duruyor.
W- Benzeri şekilde eczacılar eczanelerinde majistral reçeteler için standart ürünleri temin edebilecekler mi, biraz zaman mı gerekiyor ve kamuya düşen sorumluluk sizce nedir?
M.T.- Eczacılarımız lisans eğitimleri esnasında bu eğitimleri alıyorlar aslında. Ama ne yazık ki lisansta alınan eğitimler pratik hayatta tam karşılığını bulamadığı için mezuniyet sonrası sertifikalı eğitimlerle rahatlıkla bu ürünleri eczanelerinde majistral olarak hazırlayabilirler. Bunun için standart hammaddelerin temin edilebildiği satış depoları oluşması gerekir.
Bir konuyu da hatırlatmam lazım, eczacılarımız sadece majistral hazırlayabildikleri için önceden hazırlayarak raflarında bu ürünleri bulundurmaları yasal olarak mümkün değil. Buna da dikkat etmeleri gerekiyor. Belki TİTCK bu konuda bir düzenleme getirerek toptan satışa yol açmayacak şekilde belli ürünleri hazır tutmalarına müsaade edebilir. Ancak hali hazırdaki mevzuatla bu mümkün görünmüyor.
W- Amerika’da Fitoterapi biyolojik temelli tedavi başlığı altında, bu konuya hekimlerimizin sahiplenmesi konusundaki argümanlarınızı alabilir miyiz?
M.T.- Ülkemiz yasalarına göre yani 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda hastalıkları tedavi etme hakkı sadece hekimlere aittir.
Eczacılar ancak reçetesiz ürünler ile sağlığı koruyucu ürünleri hastalara tavsiye edebilirler, hasta tedavi edemezler.
ABD’de ise hemşireler ve eczacılar belli hastalıklar için reçete yazma hakkına sahip oldukları için hekimler bu konuyu sahiplenme ihtiyacı hissetmektedirler. Bizde böyle bir ihtiyaç yok ki. Önemli olan Fitoterapi sertifikasına sahip hekimlerin sayısının artırılması.
Bir de klasik tıp eğitimimizin içinde bitkiler ve gıdalarla ilgili derslerin olmaması büyük bir eksiklik. Halbuki genetiğimiz bile yediğimiz içtiğimiz gıdalarla ilişkilidir. Kadim tıp kitaplarımızın hemen hemen tamamında hastalıklar ve tedavilerinden önce sağlığı koruyucu tedbirlerden bahsedilir. Bu bölümün en önemli kısmı ise “ne yenilir, ne içilir?” kısmıdır. O yüzden günümüz tıp eğitim müfredatımızda gıdalar ve tıbbi bitkilerle ilgili dersler zorunlu hale getirilmelidir.
W- Şimdiki TİTCK’nın öncesi olan İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğünde Genel Müdür olarak görev yaptınız. Bitkisel ürünler aslında mevcut konvansiyonel ilaçların büyük çoğunluğunda mevcut. Fitoterapi konusunda hekim ve eczacılarımıza yönelik ne gibi çalışmalar yapılabilir?
M.T- Konvansiyonel ilaçların bir kısmının hammaddesi bitkisel kaynaklıdır. Bitkisel kaynaklı bile olsa biz onları konvansiyonel ilaç olarak kabul ediyoruz. Halbuki Fitoterapi uygulamalarında kullanılan ürünler Geleneksel Bitkisel Tıbbi Ürün olarak adlandırılmaktadır. Aslında bunlar da TİTCK tarafından ruhsatlandırılmaktadır. Şimdilik sayıları çok fazla olmasa da gittikçe artmaktadır. Ne yazık ki firmalar işin kolayına kaçarak bitkisel ürünleri Tarım Bakanlığından Gıda Takviyesi olarak izin almak suretiyle piyasaya sunmayı tercih ediyorlar. Hekim ve eczacılarımız hastalarına sadece Sağlık Bakanlığından onaylı olan ürünleri tavsiye ederlerse, bir süre sonra tüm firmalar TİTCK’dan Geleneksel Bitkisel Tıbbi Ürün ruhsatı alamaya kendilerini mecbur hissedeceklerdir. Bu arada TİTCK yöneticisi arkadaşlarımıza da bu firmaları Tarım Bakanlığına kaçmaya zorlamayacak şekilde mevzuatta düzenlemeler yapma görevi düşüyor.
W- Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp geleceği size göre ülkemizde nasıl gelişecek-şekillenecektir?
M.T.- GETAT şu anda en zor kısmı geçmiş durumda. Hekimlerden ciddi bir ilgi görmeye başladı. Meslek örgütümüz ne kadar karşı dursa da binlerce hekim bu eğitimleri aldı ya da almaya devam ediyor. Binlercesi de sırada bekliyor. GETAT Kongresine gösterilen ilgi ümitvar olmamızı sağlıyor. İnşallah bilimsel çalışmalara hız verilir ve daha fazla kanıta ulaşılırsa bugün şiddetle karşı çıkanların da taraftar haline gelmesi sağlanır.
Ben Tıp Fakültemize başlayan öğrencilerime ilk derslerinde hep şunu söylüyorum: “Biz burada sizlere bugün için bilimin doğru kabul ettiği bilgileri öğreteceğiz ve sizlerde bu bilgileri doğru olarak kabul edip öğreneceksiniz. Ancak bana 35-40 sene önce fakülte doğru olarak öğretilen bilgilerin bir kısmının bugün yanlış olduğu görüldü. O yüzden bugün öğrendiğiniz bilgiler mutlak doğru bilgiler değil, yanlışlığı ispat edilene kadar doğru olarak kabul edeceğiniz bilgilerdir. Bu bilgilerin doğruluğundan kuşku duyarsanız bilim adamı olursunuz. Aksi taktirde sadece size öğretilen doğruları mutlak doğru sanan sıradan doktorlar olursunuz. Kendinize bir hedef koyun ve ‘Ben bu bilgilerden en az birinin doğru olmadığını ispat edeceğim.’ deyin. İşte o zaman doğru bilgiye ulaşma yolunda ilk adımınız atmış olursunuz.”
Bilim kuşkuyu gerektirdiği gibi bir şeyi hemen reddetmemeyi de gerektirir. Ben binlerce yıllık geleneklerin bir kalemde silinip atılmasının o kadar kolay olmadığını düşünüyorum. Bir şeyin varlığının ispatından daha zoru ve belki de imkansızı bir şeyin olmadığının ispatıdır. Onun için GETAT uygulamalarına toptan karşı çıkanları, GETAT uygulayıcılarının hepsini şarlatan ilan edenleri itidale davet ediyorum. Tabii ki GETAT uygulayıcılarının da klasik tıbbı ve uygulayıcılarını karalayan genellemelerden de kaçınmaları gerekiyor. İfrat ve tefrite düşmeden orta yol her zaman bulunabilir diyor, okuyucularınıza saygılar sunuyorum.
W- Değerli görüşlerinizi paylaştığınız çok teşekkür eder başarılar dileriz.