Önlenebilir kanserler arasında yer alan kolon kanserinin tarama programları sayesinde az da olsa gerilediği görülüyor. ABD’de en sık görülen kanserler arasında 2. sıradan 3. sıraya geldiğini belirten Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Cengiz Pata, bu gelişmenin riskli grupların düzenli takibi ve tarama programlarının önemini ortaya koyduğunu anlatıyor. Özellikle son yıllarda yaşanan yeni gelişmelerin bu anlamda taşları da yerinden oynattığını söylüyor.
Kolon kanseri, tarama programlarının hayat kurtardığı kanserlerin başında geliyor. Özellikle ailesinde kanser hikayesi olanlar için. Konuyla ilgili çalışmalar sürerken edinilen bilgiler kolon kanserine karşı yaklaşımı da değiştiriyor. Prof. Dr. Cengiz Pata özellikle genetik testler ve yeni nesil tanı teknolojisinin hem hastalar hem de hekimler için son derece önemli olduğunun altını çiziyor.
TARAMA TESTLERİ İÇİN YAŞ ÖNE ÇEKİLİYOR
Kolon kanserinin daha sık ve daha genç yaşlarda görülmeye başlamasıyla günümüzde standart taramanın 50’den 45 yaşa düştüğünü söyleyen Prof. Dr. Cengiz Pata, şu bilgileri veriyor: “Kolon kanseri geçmişe oranla 30-35’li yaşlarda dahi sık oranlarda görülmeye başlandı. Standart tarama 50 yaşından sonra 10 yılda birdi. Yüksek risk taşıyan gruplar için daha özel tarama programları mevcuttu. Ama bugün bu bilgi de değişti. Şunu da söylemem gerekir, öyle kanser tipleri var ki biz ne kadar tarama yaparsak yapalım (yaklaşık %2-5 arası) normal çıkan bağırsakta 2 yıl sonra kanser görülebilir. Bu durumda kolonoskopi takiplerini düzenli yaptırmak ta kesinlikle kanser olmayacaksınız anlamına gelmiyor. Ancak yine de yüksek risk gruplarında düzenli taramaların yapılması gerekir.”
YÜKSEK RİSKLİ GRUPTA YENİ YAKLAŞIMLAR VAR
Kolon kanseri kalıtımın etkili olduğu kanserlerden biri. Bu nedenle birinci derece yakınlarında kolon kanseri görülen kişiler yüksek riskli grup olarak değerlendiriliyor. Bu grupta yer alan kişiler için de yeni yaklaşımların olduğunu belirten Prof. Dr. Cengiz Pata, “Kolon kanserinde de bugün birçok kanserde olduğu gibi genetik danışmanlıkla kişinin riski belirlenerek tarama programları bu doğrultuda planlanabiliyor. Kolon kanseriyle ilgili tanımlanan 30’a yakın gen var. Bunların arasındaki farklara göre ayrıştırılması tamamen genetik uzmanlık gerektiren bir işlem. Bu hizmetler yurtdışında çok yaygınlaştı, ülkemizde de yeni yeni kullanıma girmekte” diye konuşuyor.
Genetik danışmanlığın kolon kanserinde çok önemli bir sayfa açtığını söyleyen Prof. Dr. Cengiz Pata, “Kolon kanserlerinin yaklaşık yüzde 1’ini oluşturan “Lynch Sendromu” bu konuda güzel bir örnek. Birinci derece akrabaları arasında iki nesil boyunca 40 yaşın altında kolon kanseri görülen bu gibi riskli kişileri en genç vakadan 10 yıl öncesinden başlanmak üzere 2 yılda bir kolonoskopi ile izlemeye alıyoruz. Bu vakalar için yeni yaklaşım şu; hasta olanlarda hastalık genini tespit edip risk altında olanları tarayarak bu genin olup olmadığını belirlenebiliyor. Geni taşımayan kişileri standart tarama programlarına alıyoruz. Dolayısıyla öncelikle birinci derece yakınlarında kolon kanseri görülen kişilerin erişkinlikten itibaren yaş sınırı olmadan genetik danışmanlık almalarında yarar var. Bu konuda ülkemizde de önemli gelişmeler yaşanıyor.” diye konuşuyor.
Genetik danışmanlık sonucunda genetik risk grubuna uymayan kişilerin tarama programlarını sıklaştırmak gerekmediğini anlatan Prof. Dr. Cengiz Pata,konuyla ilgili şu bilgileri veriyor: “ Yüksek riskli bulunanlar için tarama sıklığını 10 yıldan 5 yıla düşürüyoruz. Ancak örneğin kişinin 30 yaşındaki kardeşinde bağırsak kanseri tanısı konmuşsa, bu kişinin 20 yaşından itibaren 10 yılda bir kolonoskopi yaptırması gerekir. Ancak genetik danışmanlık sonrası kanser geni tespit edilmemişse normal tarama prosedürüne dönülemiyor. Yani kolonoskopi çektirmeye 20 yaşında değil 45 yaşında başlanabiliyor. “
TANIDA DA YENİ GELİŞMELER VAR
Kolon kanserinin tanısında kullanılan dışkıda gizli kan testinin yanında bu konuda da yenilikler yaşandığını hatırlatan Prof. Dr. Cengiz Pata, dışkıdaki protein ölçümü esasına dayanan testler çok yeni. Bu nedenle henüz yaygın olarak kullanılmadığını ancak önümüzdeki yıllarda tanıda yerini alacağını söylüyor. Tanı yöntemlerinde bir diğer yenilik de “Video Kapsül Kolonoskopi”. Aslında zor bir işlem olmasa da bazı kişiler kolonoskopi yaptırmaktan çekinebiliyor. Bu noktada kapsül kolonoskopi çok büyük kolaylık sağlıyor. Yaklaşık kuru fasulye tanesi büyüklüğünde olan ve içinde iki kamera bulunan bu özel cihazı hasta yutuyor. Kameranın elde ettiği görüntüler, kapsülün bağırsaklarda seyahati sırasında belinizdeki cep telefonu büyüklüğündeki bilgisayara aktarılıyor, işlem sonrasında kapsülün peşinde değiliz, belinizdeki bilgisayarın oluşturduğu video görüntülerini izleyerek bağırsaklar içerisinde polip gelişimi ya da farklı bir hastalık varlığı rahatlıkla görülebiliyor. Yeni nesil kapsüllerin tanı hassasiyeti yaklaşık yüzde 90-95 düzeyindedir.”
ERKEN EVRE KOLON KANSERİ ENDOSKOPİK OLARAK ÇIKARILABİLİYOR
Kolonoskopi sonrasında tanı alan hastalarda da tedavi yaklaşımında farklılıklar gözleniyor. Bu noktada yaşanan önemli gelişmelerden biri de bazı tümörlerin endoskopik olarak alınabilmesi. Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Cengiz Pata,bu gelişmeyle ilgili şu bilgileri veriyor: “Geçmişte sadece kanserli olmayan dokuyu yani polipleri endoskopik olarak alabiliyorken günümüzde artık T1S ya da T1M dediğimiz tümör çeşitlerini de bağırsak duvarının çok içine girmediyse endoskopik submukozal diseksiyon (ESD) adı verilen yöntemle kolayca kazıyıp temizleyebiliyoruz. Endoskopik yöntemler sonrasında hasta hastaneden hiç yatmadan ertesi gün işine gidebiliyor. Sonrasında patolojik olarak doku temizse kemoterapiye de ihtiyaç duyulmuyor.”