İnsanların adını koydukları ya da koymadıkları bir şey, durum ya da kavramdan çekinmelerine korku adını veriyoruz. Çekinmenin daha iyi tanımlanmasına karşılık korkmak o kadar açık bir tanım bulmaz. Zira korkunun nesnesi kişiden kişiye değişkenlik gösterir. Çoğu korkunun nedeni bilinmez, psikiyatri ve psikoloji bunları sınıflasa bile, altında yatan gerekçe açısından, mesela örümcek, yılan, kedi gibi korkuların yaşanmış olaylara bağlı bir karşılıkları genellikle bulunmaz. Çoğu kez korkulan öğeyle gerçek bir karşılaşma yoktur, ama imge korkunun oluşması için yeterlidir. Yılandan korkup kemere dokunamayalar olduğu gibi, kediden korkup yılanlarla yüzebileceğini dile getiren örnekler de bulunur. Dolayısıyla korku olarak adlandırılan duygu durumunun “kendini savunmak” dışında bir açıklamasına erişilememiştir.
Korkular farklı ama genellikle açıklamasızdır
Korkuların özel bir sınıfını aslında var olduğu hiçbir zaman kesin söylenemeyen kavramlar oluşturur. Doğaüstü canlılar, merdiven altı uğursuzluklar, on üç sayısı gibi korku kavramlarının kanıtlanmış karşılıkları yoktur. Bu korkular daha çok masallar, söylenceler ya da aktarımlar çerçevesinde şekillenir. Uğursuzluk genel bir algıdır, bazı yerlere sağ ayakla girilmesi, tahtaya üç kez vurulması gibi yarı batıl yarı rahatlatıcı davranış biçimlerinin ortaya çıkmasına neden olurlar, ama açıklama yine yoktur.
Buna karşılık bir başka korku biçimi vardır ki bu da bir şeyin varlığından, olasından değil de olmamasından korkmaktır. Çünkü bu durumda korkunun nesnesi yoktur, bir açıklama getiremediğimiz gibi yorum da yapamazsınız. Mesela bir sportif karşılaşmada amaç kazanmaktır, oysa hata yapma korkusu oyunun oynanmasını daha en baştan engeller. Sınavda hata yapma korkusu, dansta ayağa basma korkusu, seçimin kaybedilmesi ya da birinin yitirilişinin korkusu sadece olumsuzluk olasılığından beslenir. Ancak bu durum hata yapma olasılığını artırmakla kalmaz, harekete geçilmesini bile engelleyebilir.
Korkmaktan korkmak
Korkunun üstesinden gelinebilir mi, kesin olmasa da mümkün görünmektedir. Kişi bu durumda korkusuyla değil kendisiyle yüzleşir. Yazının basında sözünü ettiğimiz gibi, korkunun zaten gerçek karşılığı yoktur, olumsuzluk olasılığına dayanır. Korkulan şey ne bir nesne, ne bir kişi ne de doğaüstü olaydır. Bu durumda korkmaktan korkmak dışında bir adlandırma hatalı olmaz. Kişi aslında korkmaktan korkar, yani sorun alışılmış mevcut durumun değişmesinin güvensizliğidir. Bunun bir sonraki aşaması ise harekete geçememe, bir anlamda donmadır. Gündelik yaşamın çoğu meselesi bunun üzerinde şekillenir.
Çözüm bir yerde kendini tanımaktan, sınırlılıklarını bilmekten geçer. Olmakta olan bir şey değiştirilemiyorsa, gariplik korkunun nesnesinde değil, yeni koşullara karşı yeni duruş alınmasındadır.
Dr.Yavuz Dizdar