Kozmetik kullanımı ve kozmetik uygulamaların yaygınlaşmasının altında insanların daha güzel olma çabası ve yaşlanma bulgularının ortadan kaldırılması isteğinin yattığını belirten Özel İntergen Genetik Hastalıklar Değerlendirme Merkezi kurucu hekimi Prof. Dr. Serdar Ceylaner, “Bazı insanlarda erken cilt yaşlanması bulguları ortaya çıkmaktadır. Bu kişilerde genellikle cildi ultraviyole ışına duyarlı hale getiren bazı hastalıklar ya da taşıyıcılıklar söz konusu olabiliyor. Genellikle DNA tamir mekanizmasındaki bozukluklarla oluşan bu hastalıklar, kişilerde çeşitli kanser tiplerinin gelişme riskinin artmasına da yol açmaktadır. Bu kişilerin tespiti, doğru kozmetik uygulamaların yapılmasının yanında, kişilerin uzun vadede uygun takip ve tedavi planlarının yapılmasında da önemlidir. Eğer kişinin cildi, yaş grubundan beklenenden daha yaşlı bulgular gösteriyorsa bu durumun mutlaka genetik olarak araştırılması gerekir.”
Erken yaşlanma ile seyreden hastalıklarda farklı hastalarda farklı tedavi yaklaşımlarının etkili olacağını söyleyen Prof. Dr. Serdar Ceylaner, “Bu kişilerden güneş hassasiyeti olanların belirlenmesi ve ciltteki lezyonların yakından takibe alınarak hızlı değişiklik gösteren lezyonların kanser riski açısından değerlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Cilt bulguları yaşıtları ile uyumlu olan olgularda dahi günlük hayatta ilaç kullanırken dikkat edilen kurallara, kozmetik araçlar kullanılırken de dikkat edilmesi gerekir. Bazı kişilerde belli kozmetik araçlara karşı hassasiyetler olabilir. Bu hassasiyetler kabul edilebilir sınırlarda ise ve kolay aşılabiliyorsa çok büyük problemler beklenmesede; aşırı hassasiyetli kişilerde bazı önlemlerin alınması gerekmektedir. Bu önlemlerin en kestirmesi kullanılan maddelerin veya markaların değiştirilmesidir. Markaları değiştirirken içeriklerinde neler olduğuna dikkat edilmesi ve marka değişikliğine vücudumuzun verdiği yanıtların kaydedilmesi, nelere karşı hassas olduğumuzu belirlemede faydalı olabilir. Eğer genel olarak birçok kozmetik müdahale ve malzemeye hassasiyet tespit edilirse, kişinin hipersensitif deri yapısının olması olasılığı vardır ve alerjik araştırmaların/genetik risk analizlerinin yapılması gereklidir” dedi.
Kişinin normal hayatında egzama, yüzde cilt kızarıklıkları, sivilce benzeri yapılar fazla ise ve buna ek olarak altın olmayan takılara ve/veya deterjanlara hassasiyet gibi kişinin otoimmün hastalık sahibi olması olasılığına yönelik bir bulgu varsa bunların sebeplerinin araştırılması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Serdar Ceylaner, şunları söyledi: “Otoimmün hastalıklar toplumda % 4 sıklıkla gözlenmektedir ve bu kişilerin kullanan kozmetik araçlardan fayda görmek yerine zarar görmesi olasılığı fazladır. Hatta bazı kişilerin ana başvuru nedeni, bu hastalıkların bulgularının kapatılması olabilir. Bu gibi durumlarda kozmetik araçlarla bulguları düzeltmeye ek olarak, hatta bazen bu yöntemlere dahi başvurmadan önce ana hastalığın tanısının konularak uygun tedavi yöntemlerine geçilmesi hastaların hayat kalitesini artırmaktadır. Ayrıca genç yaşta sadece cilt bulguları ile seyreden bir hastalık ilerde aşırı üşüme, eklem ağrıları, fibromiyalji, kas ağrıları ve duyarlılığı, migren, MS gibi başka otoimmün hastalıklarla karşımıza gelebilir. Kişilerin Hashimoto tiroiditi, SLE, Sjögren hastalığı gibi zaten bilinen bir otoimmün hastalığı olduğunda, bu hastalıklarının tedavisi için çalışmaların yapılması gereklidir. Bu kişilerde, immünoloji- romatoloji değerlendirmelerine ek olarak mutlaka ileri düzey genetik araştırmalarla hastalıkların nedenleri bulunmalı ve buna uygun tedavi planları yapılmalıdır. Bunun için hastaların veya hekimlerinin genetik tanı merkezleri ile iş birliği kurmaları gereklidir. Bu hastaların önemli bir kısmında biyokimyasal yöntemlerle yapılan otoimmun hastalık taramalarında negatif sonuçlar elde edilecektir. Ancak negatif sonuçlar elde edilen vakalarda genetik araştırmalar ek tanı olanağı sağlaması nedeniyle önemli olmakta ve genetik test sonuçları uzun vadeli planlarının yapılmasında önem taşımaktadır.”
Prof. Dr. Serdar Ceylaner, bazı genetik hastalıkların hafif seyirleri nedeniyle tanı alamayabileceklerini ifade ederek; kozmetik yöntemlere başvurmada ana nedenin ciltteki bazı bulgularının kaybedilmesi veya örtülmesi gibi çabaların olması durumunda uygun genetik araştırmaların yapılması gerektiğini belirtti. Prof. Dr. Serdar Ceylaner, ciltte bulgu olması ve bunların ortadan kaldırılması maksadı ile başvuran tüm hastaların tespit edilen bulgularının fotoğrafları ile birlikte bir genetik merkezine konsülte edilmesi gerektiğini belirterek sözlerini şu şekilde tamamladı: “Kişi ana hastalık tespit edilmeden doğrudan tedaviye alınacak olursa, hastalık bulgularının ilerlemesi ve yapılacak çalışmalardan başarı elde edilememesi gibi sonuçlar gözlenebilir. Bu vakalarda ilerde başlayacak olan daha ciddi bir sistemik hastalığın bulguları kozmetik yaklaşımlarla görünmez hale getirilmeye çalışılırken, bir yandan hastalığın tanı alması da geciktiriliyor olabilir. Kişilerde sık meydana gelen morarma, cilt altı kanamaları gibi bulgular otoimmun damar hastalıkları, pıhtılaşma bozuklukları gibi durumlarla ilişkili olabilir. Kişilerdeki bulguların alakasız gibi görünen aile öyküleri ve diğer sistemik değerlendirmeler yapılmadan doğru planlama yapılması olasılığı azdır. Özetle kozmetik uygulamaları yaparken kişi cilt bulguları olmadan sadece kozmetik yollarla daha çok güzelleşmeyi hedefliyorsa onlarda herhangi bir ek genetik araştırmaya gerek olmazken, herhangi bir cilt bulgusu ya da başka sistemik hastalık bulguları varsa mutlaka genetik değerlendirmeden geçmeli ve ondan sonra planlamalar yapılmalıdır. Uygulamaların başarısız olduğu hastalar veya aşırı reaksiyon veren kişiler genellikle bu grup hastalardır ve devam eden kozmetik uygulamalar hastaya zarar verme potansiyeli taşır. Yine kişinin altın olmayan takılara hassasiyetleri ve alerjileri tedavi başlamadan sorgulanmalıdır. Hastalıklarının tamamı araştırılmalı ve sorulmalı, herhangi bir hastalıktan bahsediyorsa tedavi uygulamalarına başlamadan önce değerlendirme ve gereği halinde diğer uzmanlık alanlarından danışmanlık alınmalıdır”