İstanbul’da yaşayan ve tercümanlık yapan Aslı Köklü 11 yıl önce kulak tıkanıklığı şikâyetiyle doktora gitti. Kendisine ‘Sakız çiğne geçer’ denmesine rağmen ağrı ilerleyince Aslı Köklü birçok farklı doktora gitti. Son olarak Yeditepe Üniversitesi Hastanesi’ne başvuran genç kadının uzun süren şikayeti dikkat çekince yapılan detaylı tahlillerde böbrek hastalığı olduğu ortaya çıktı. İç Hastalıkları ve Uzmanı Prof. Dr. Gülçin Kantarcı uzun süren üst solunum yolu enfeksiyonu ya da kulak enfeksiyonu gibi nedenlerde başka hastalıkların da akla gelmesi ve genel değerlendirme yapılması gerektiği konusunda uyardı.
2009 yılında kulak tıkanıklığı ile şikâyetinin başladığını ifade eden 3 çocuk annesi Aslı Köklü, yaşadığı süreci şöyle anlattı: “Kulak tıkanıklığıyla başlayan hastalığım böbrek yetmezliğine kadar götürdü. Birçok doktora gittim. İlk önce ‘Sakız çiğne geçer’ dendi. Arkasından gittiğim doktorlar antibiyotik kullanmamı söylediler, çünkü bunun bir iltihap olduğunu düşündüler. 10 ayrı kür antibiyotik kullandım. Uzun bir süreç oldu ve her birinin sonunda bir işe yaramadığı anlaşılıyordu. En sonunda kulağımdan sıvı akarak hastaneye geldim. Kulak Burun Boğaz hekiminin yönlendirmesiyle teşhis konuldu ve tedaviye başlandı.”
UZUN SÜREN KULAK TIKANIKLIĞI DİKKAT ÇEKİYOR
Kulak tıkanıklığı ile hastaneye gelen hastaya önce ayrıntılı incelemeler yapıldığını belirten Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Gülçin Kantarcı, “Hastamız kulak tıkanıklığı şikâyetiyle başvuruyor. Kulak burun boğaz uzmanımız bu kadar uzun süren tıkanıklığın başka bir nedenle olabileceğini düşünüyor. Yapılan tahliller sonucunda vaskülit olabileceği sonucuna vardık” dedi.
Hastalığın bir böbrek hastalığı olmasına rağmen üst solunum yollarını da tutan bir hastalık olduğunu belirten Prof. Dr. Gülçin Kantarcı, “Bu hastalık benzer damarsal yapılara sahip olduğu için, hem üst solunum yollarını, hem alt solunum yollarını, hem de böbrekleri tutar. Hastamız, kulak tıkanıklığından böbrek yetmezliğine kadar giden bir sürecin içindeydi. Ancak tedaviye başladıktan kısa süre sonra da hiç diyaliz ihtiyacı olmadı. Böbrek fonksiyonları neredeyse normale çok yakın hale geldi. Bu tür hastalıklar erken tanı ve iyi bir iletişimle tedavi edilebiliyorlar” dedi.
“MİLYONDA 2 KİŞİDE GÖRÜLÜYOR”
Hastalığın görülme sıklığı hakkında da bilgi veren Prof. Dr. Gülçin Kantarcı, “Milyon nüfus başına 1-2 kişi gibi az sayıda görülme sıklığına sahip bir hastalık. Üst solunum yollarını tutan, uzun süren ve tanı koyulmamış hastalarda, akciğerlerle ilgili yine tanı koyulamamış, uzamış hastalıklarda da bu durumun akla getirilmesi lazım. İdrar renginde değişiklik olduğunda da akla gelmesi gerekiyor” dedi.
“AMBALAJLI GIDALAR HASTALIK RİSKİNİ ARTTIRIYOR”
Hastalıkta erken teşhisin hayati önem taşıdığını da vurgulayan Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Gülçin Kantarcı sözlerini şöyle noktaladı: “Tanı geciktikçe diyaliz gerektiren böbrek fonksiyon bozukluğu oranı neredeyse hastaların yarısı kadar. Diyaliz gerektiren böbrek fonksiyon bozukluğu geliştiyse bu tür vaskülitlerde yarısında maalesef hastayı kaybediyoruz. Yaşam kaybı oldukça yüksek. Bu hastalıklar özellikle çevresel faktörler nedeniyle görülüyor. Bazı hastalarda genetik yatkınlık olsa da bazısında hiç olmuyor. Çevresel faktörlerden kastımız, gıdalarda kullanılan katkı maddeleri, ambalajlı gıdaların içindeki koruyucular. Ayrıca sigara içiciliği, bazı ilaçlar, bazı virüsler, bu tür vaskülitik hastalıkların ortaya çıkma riskini arttırıyor.”