W- Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Gastroenteroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Basaranoglu’ndan gastroenteroloji özelinde görüşlerini alacağız.
Değerli Hocam sizi tanıyabilir miyiz?
M.B.- İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde iç hastalıkları ihtisasımı yaparken gastroenteroloji konusuna ilgi duydum. Henüz asistan iken yaptığım çalışmalarla Birleşik Devletler’den Genç Araştırmacı ödülleri aldım. Kariyer planım böylece şekillendi. Daha sonra ülkemizdeki sınırlı olanakları görerek Birleşik Devletler’de temel bilimler alanında karaciğer araştırmalarında bulundum. Dönerken iki kitap ve iki araştırma makalesi bastırmayı başarmıştım.
W- Özel ilgi alanınızı steatohepatit olarak gözlemledik, araştırmalarınızda ülkemizin durumu nedir?
M.B.- Steatohepatit araştırmaları konusunda ülkemizde bariz bir farkındalık vardır. Temel bilimler alanında olanaklar kısıtlı olduğu için çalışmalar yetersiz olsa dahi, klinik tarafında hastalıkla ilgili dünya literatürüne katkımız yüksektir.
W- İnsanlarımızda steatohepatit başlıca nedenleri nelerdir ve burada beslenme kültürümüzün yeri hakkında bilgi alabilir miyiz?
M.B.- Başlıca nedeni aşırı kilolu olma ve obezite halidir. Yetmişli (1970 ve sonrasında) yıllardan sonra batılılaşmış yeme alışkanlıklarının ve kültürünün hayatımıza girmiş olması başlıca nedenidir, sorumlusudur.
W- Nüfus arttıkça maalesef endüstriyel tarım ve gıda ürünleri tüketimimiz artıyor. Bu duruma bağlı gelişen olumsuz tabloyu sizden alabilir miyiz?
M.B.- Artan nüfusu doyurmak için yola çıkan endüstriyel ürünler, günümüzde engellenebilir hastalıklar olan hipertansiyonun, obezitenin, kalp-damar hastalıklarının, beyin-damar hastalıklarının, yağlı karaciğere bağlı sirozun bugünkü başlıca nedeni olmuştur.
W- Tehlikenin boyutunu idrak edebilmemiz için örneklendirebilir misiniz?
M.B.- Fransa ve ABD’de yapılan çalışmalar artan kanser, total ve erken ölüm riskini de ortaya koymaktadır. Türkiye’de her üç kişiden ikisi aşırı kilolu ya da obezdir; ve bu üç kişiden birinde yağlı karaciğer mutlaka vardır. Yani, durum hiç iç acıcı değildir.
W- Fruktoz konusunda ciddi uyarılarınız var ve de nişasta şurubu. Konunun vardığı boyutu sizden alırken meyvelerde bulunan doğal früktoz için uyarınız var mıdır?
M.B.- Meyvelerde bulunan doğal fruktoz ve market raflarında satılan paketli gıdaların içerisinde bulunan nişasta bazlı şeker (NBŞ) birbirinden farklı şeylerdir. NBŞ tükettiğinizde konsantre, yani yüksek yoğunlukta, şekeri bir anda vücudunuza almış olursunuz. Bugün bu sıkıntıyı içine bolca NBŞ katılmış başlıca meyve sularında ve tatlandırılmış içeceklerde (gazlı ve gazsız meşrubatlar), enerji içeceklerinde, soslarda, meyveli yoğurtlarda yoğun olarak yaşamaktayız. Doğal meyve ve sebzelerde ise günde toplam beş porsiyonu geçmemek, Dünya Sağlık Örgütü’nün uyarısıdır.
W- Teşhiste kullandığınız fibroscan elastografi’nin avantajları nelerdir?
M.B.- Kanatmadan, hastayı incitmeden, ameliyat ve ölüm riski taşımadan (bu saydığımız riskler çok çok düşük de olsa karaciğer biyopsisi için vardır) karaciğerinizdeki hasarı ortaya koyan non-invaziv bir işlemdir. Bu nedenle tekrar tekrar yapılabilir. Özellikle hastanede yatış gerektirmez. Akşam açlığı ile gelmeniz ve 15 dakikanızı ofisimde ayırmanız yeterli olur. Hepatitler (B, C), karaciğer hasarı olan HIV pozitifler, yoğun ve/veya uzun süreli ilaç kullanan ve karaciğerde hasar şüphesi olanlarda tekrarlanabilen hastaya hiç bir sıkıntı vermeyen bir yanı aracıdır, fibroscan. Karaciğerden uzun inçe bir iğne ile alınan parçadan daha büyük bir alanı incele olanağı sağladığından dolayı karaciğer biyopsisinin taşıdığı örnekleme hatasını (%10-15) taşımaz. Bu işlem ofisimde hastalarıma bir ayrıcalık olarak ücret almadan yapmaktayım.
W- Karaciğerin uğradığı bu ağır saldırılarda kanser gelişme riski nedir?
Kanser & gıda ilişkisini sizden alabilir miyiz?
M.B.- Karaciğer yağlanmasına bağlı, karaciğer sirozu ve karaciğer kanseri bugün bir bilimsel gerçektir. Batı ve doğu yarım kürede yağlı karaciğer sirozu ilanlardaki karaciğer kanseri sıklığı %2-5 arasında tespit edilmiştir. Ülkemizde ekibimle yaptığım çalışmada, dekompanse (varisi olan) hastalarda bu sıklığın karaciğer kanseri için %5 olduğunu bulduk. Özellikle fruktoz ve doymuş yağların birlikte fazla tüketiminin yaptığı obezite bundan sorumlu olabilir.
W- Tedavide başarıyı etkilen etmenler ve sonuçlarınız hakkında bilgi alabilir miyiz?
M.B.- Yağlı karaciğer rahatsızlığında etkili olan tedavi şeklinin, düşük kalorili Akdeniz diyeti ve fiziksel aktivitenin arttırılması ile sağlanan kilo kaybı olduğu tespitimizdir. Mevcut kilonuzun %3 ünü vererek karaciğerdeki yağlanmayı geriletebilirsiniz. Tüm kilonuzun %7-10 unu vererek karaciğerde siroza gidişe neden olan fibrozisi (skar) geriletibilir ve engelleyebilirsiniz.
W- Hepatosteatoz için fitoterapik ürünler önerilmekte, bu konuda tavsiyeleriniz olur mu? Tedavi de bu ürünlere yer vermektesiniz?
M.B.- Yağlı karaciğer tedavisinde fitoterapiyi, bitki ve aktar yaklaşımlarını oldukça sakıncalı buluyorum. ABD’de yaptığımız çalışmalarda da gösterdik ki, yağlanmış karaciğer dışarıdan her tür alınacak maddeye karşı aşırı hassastır ve beklenmedik tepkiler verir. Klinik pratiğimde de bu tür yaklaşımların yağlı karaciğer hastalarında şiddetli karaciğer hasarına neden olabileceğini görmekteyim ve kongrelerde bu bilgiyi sunmaktayım.
W- Bağırsaklar ve mikrobiyota önemi ne zaman oluştu ve ülkemizde bu konuya yaklaşım nasıldır özellikle belli hekim gruplarında farkındalık olarak değil bilgilenme konusunda ki düzey hakkında bilgi alabilir miyiz?
devam edecek…