T.C. Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı, Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı & Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı, NPFUAM Müdürü Prof.Dr. İ. Tayfun Uzbay’dan çalışmaları ve Covid-19 küresel salgını özelinde görüşlerini alacağız.
W- Sayın Hocam çok üretken ve çok yönlüsünüz, sizin ve çalışmalarınız hakkında bilgi alabilir miyiz?
T.U.- 1982 yılında İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’ni bitirdim. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) adına burslu eğitim aldığımdan mezuniyetimle birlikte eczacı teğmen olarak TSK saflarına katıldım. Çorlu ve Tekirdağ’da askeri hastane ve ilaç deposunda kıta hizmetimi tamamladıktan sonra, 1984 yılında Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde (GATA) yeni kurulan Tıp Fakültesinde lisansüstü eğitimime başladım. GATA Tıp Fakültesi’nde 1992 yılında Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı’nda doktoramı tamamladım. Doktora çalışmalarımı Hacettepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı başkanı rahmetli Prof. Dr. Oğuz Kayaalp’in danışmanlığında yaptım. Her zaman rahmet ve minnetle andığım hocam aynı zamanda tez danışmanlığımı da yaparak gelişmeme büyük katkı sağladı. GATA Tıp Fakültesi’nde 1995 yılında doçent oldum. 1997-1999 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri, Kuzey Texas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Merkezi’nde ve İtalya’da Cagliari Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Toksikoloji Bölümü’nde davranışsal nörobilim ve psikofarmakoloji odaklı doktora sonrası çalışmalar yaptım. GATA’da 2003 yılında profesör oldum. Anabilim Dalı Başkanlığı ve Yüksek Bilim Konseyi Üyeliği yaptım. TSK’dan 2013 yılında emekli oldum. Halen Üsküdar Üniversitesi’nde çalışmaya devam ediyorum.
Doktora tezimden itibaren çalışmalarımı davranışsal nörobilim ve psikofarmakoloji alanına yönelik olarak sürdürdüm. Çalışmalarım deneysel hayvan modelleri üzerinde alkol ve madde bağımlılığının mekanizmasını anlamak ve tedavisi için yeni yaklaşımlara yönelik olarak başladı. GATA’da Psikofarmakoloji Araştırma Ünitesi’ni kurdum. Burada 1997-2012 yılları arasında daha çok bağımlılık üzerinde çalıştım. Tezimde geliştirdiğim yöntem Encyclopedia of Psychopharmacology (Psikofarmakoloji ansiklopedisi) içinde yer aldı.[1] Bunun dışında sadece bu süreçte önemli uluslararası dergilerde 90 bilimsel makale yayımlandım. Bu yayınlara şu ana kadar 2000’den fazla atıf yapıldı. Ünitede 5 yüksek lisans, 5 doktora tezi, yedi TÜBİTAK ve 1 DPT (Devlet Planlama Teşkilatı) projesi başarı ile tamamlandı. Bu süreçte Psikofarmakoloji’nin Temelleri ve Deneysel Teknikler[2], Nöropsikofarmakoloji[3] ve nöroplastisite ile depresyon ilişkisini anlatan uluslararası bir kitap[4] yayımladım. Çalışmalarımı 2007’den itibaren bağımlılık ile şizofreni hastalığı arasındaki ilişki üzerinden daha çok şizofreniyi anlamaya odakladım. Deneysel davranışsal çalışmaların yanı sıra şizofreni tanı ve tedavisine yönelik araştırmalar yaptım.
W- Şizofreni hastalığının oluşumu, tanısı ve tedavisine yönelik ilaç adayı üç molekülün incelemeli patentini aldınız, çalışmalarınızın hikâyesini alabilir miyiz?
T.U.- GATA Psikofarmakoloji Ünitesi’ndeki çalışmalarımızda şizofreninin tanı ve tedavisine yönelik yerleşik teoriden farklı yeni bir yaklaşım ileri sürdük. Şizofrenide poliamin yaklaşımını destekleyen deneysel çalışma sonuçlarımız üzerinden ilaç adayı üç moleküle incelemeli patent aldık. Bu buluşun gerçekten insanlardaki şizofreni tedavisinde işe yarayıp yaramayacağı ise ayrı bir konu. Medya ve tıp camiası bu gelişmeyle çok ilgilendi. Çalışmalarım ulusal ve uluslararası alanda yankı uyandırdı. Çalışmalarımın sonrasında Amerika Bileşik Devletleri’nde, California, San Diego Üniversitesinden (UCSD) davet aldım ve sunum yaptım. Üniversitenin önemli akademisyenleri birlikte çalışma ve ilaç geliştirme teklifimizi kabul etti ve birlikte proje üretmeye karar verdik. Daha sonra Dubai Üniversitesinde de bu konuda konferans verdim.
Tabii ki ilaç adayı moleküllerin patentini almış olmanız ilaç için yeterli değildi. Bunun hastayı da tedavi etmesi lazım. Bu patent maalesef Türkiye’de öksüz kaldı. O dönemde ilaç geliştirmek için TÜBİTAK’ın uygun bir programı yoktu ve bütçesi yetersizdi. Çalışmalarımın sonuçlarını Journal of Pyschopharmacology de yayımladım. Ardından Neuroscience Biobehavioral Review ve Current Medicinal Chemistry gibi önemli dergilerde kapsamlı derlemelerim basıldı.
Bunlar alanında çok önemli dergiler, ancak Türkiye’de beni “Bu bir buluş olsaydı Science ya da Nature’de yayımlanırdı” diyerek eleştirenler oldu. Türkiye’deki bazı bilimcileri maalesef ikna edemedim.
Burada ilginç bir anımdan bahsetmek isterim. Şizofreni konusundaki çalışmalarım ve patent ile ülkemizde yerli bir ilaç firmasının düzenlediği bir ödülün inovatif yayın kategorisine başvurdum ama kazanamadım. Başvurduğumuz inovasyon kategorisinde “Bu yıl ödüle değer çalışma çıkmamıştır” kararı verildi. Yani, şizofreni gibi bir hastalık için deneysel çalışmalarla desteklenen ve sonuçları önemli dergilerde yayınlanan incelemeli patent inovasyon için yeterli bulunmadı. Türkiye’de Ar-Ge olsun, inovasyon olsun deniliyor, ancak söylenenler ile yapılanlar arasında farklılıklar var. Yerli ilaç patenti, yerli olduğunu ve inovasyonu desteklediğini iddia eden firma tarafından görmezden geliniyorsa söz bitmiş demektir.
İlaç için patent alırken teknik desteğim ve avukatım yoktu. Öngördüğümüz 3 molekülün patentini Türk Patent Enstitüsü onayladı. Hakemimiz ise Avusturya patent ofisiydi. Sonrasında bir yıl içinde bu patentleri uluslararası onaydan geçirmemiz gerekirken yapamadım. Sistematik bir yıpratma ve iftira kampanyası ile linç edildim. Son nokta İzmir merkezli sözde bir casusluk davasına dahil edilmem ile kondu. Suçlamalar; casusluk, insan ticareti, kişisel verilerin kaydı, fuhuş, şantaj vb. İzmir’de tutuklandım ve cezaevinde 9 ay kaldım. Çevremdekiler uzaklaştı. Çalışma teklif eden Amerikalılar kayıplara karıştı. Sonra serbest bırakıldım. GATA’daki Ünite kapandı. 2013-2016 arasında sadece casusluk davası ile değil, fırsattan istifade edilerek hakkımda açılmış TSK’dan ihraç edilmem gibi başka davalarla da uğraştım. Bu süreçte 13 farklı mahkemede hesap verirken yaklaşık 20’nin üzerinde hâkim ve savcı ile muhatap oldum. 2016 yılında tüm davalardan beraat ettim. Yargıtay onayları 2018’e kadar sürdü. Ben bu süreçte de ceza evi dahil, çalışmaya devam ettim. Journal of Psychiatric Research gibi önemli bir dergide basılan ve alınan patenti destekleyen önemli bir makaleyi ceza evinde yazdım. Üsküdar Üniversitesi’nde 2014 yılından itibaren Nöropsikofarmakoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi’ni kurdum. Her şeye sıfırdan tekrar başladım. Şizofreni çalışmalarını burada sürdürmeye çalışıyorum. Ancak kolay değil. Bir kere vakıf üniversiteleri devlet gibi değil. Öte yandan ceza evi, davalar derken deneyimli ekibi kaybettim. Düşük profilli de olsa çalışmalarım devam ediyor.
W- Ülkemizde Madde Bağımlılığı ne durumda? Bu alana yönelik yorumunuzu ve çalışmalarınızı alabilir miyiz?
T.U.- Madde bağımlılığı her ülke için önemli bir sorun. Ülkemizde sorun olmaması beklenemez. Madde bağımlılığının bir güvenlik bir de sağlık boyutu var. Benim çalışmalarım sağlık boyutu ile ilişkili. Çalışmalarım beyin nitrik oksid sistemi ile bağımlılık arasındaki ilişkiyi gösteren araştırmalara odaklandı ve birçok makalemiz saygın dergilerde yayımlandı. Bunların bazıları bazı bağımlılık türleri ile nitrik oksid arasındaki ilişkiyi ilk kez gösteren çalışmalardı. Alkole yönelik çalışmalarda Encyclopedia of Psychopharmacology’de bahsedilen kendi geliştirdiğimiz özgün sıvı diyet tekniğini kullandık ve işlediğini gördük. Türkiye’de bu yöntem kullanılarak birçok tez çalışması yapıldı. Ayrıca Alcohol and Alcoholism ve Neuroscience Biobehavioral Research gibi önemli dergilerde meta analizlerim ve derleme makalelerim yayınlandı. Türkiye’deki kaynak boşluğunu doldurmak üzere Madde Bağımlılığı[5] kitabını yazdım. Kitabı büyük ölçüde ceza evi sürecinde yazdım. Üsküdar Üniversitesi’nde tamamladım. Toplumu madde bağımlılığı konusunda bilgilendirmek ve bilinçlendirmek amacıyla hiçbir ücret almaksızın 300’den fazla konferans ve eğitim verdim. Bunların çoğu sivil toplum örgütleri, dernekler ve belediyeler tarafından organize edildi.
Ben madde bağımlılığının aynı Parkinson, Alzheimer, şizofreni veya otizm gibi bir beyin hastalığı olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Böyle yaklaşılırsa hem bağımlıların rehabilite edilmesi ve topluma kazandırılması hem de bağımlılığı önlemeye ve tedavi etmeye yönelik projelerin daha etkili kullanılmasının mümkün olacağına inanıyorum. Türkiye’deki en büyük eksiklik bu işin hastalıktan çok ahlak ve irade sorunu olarak ele alınması ile rehabilitasyon ve tedaviye yönelik alt yapı eksiklikleri. Bu iş psikiyatrinin ötesinde daha ileri multidispliner bir uzmanlık ve çalışma alanı olarak ele alınmalı.
W- Birçok ödül aldınız içlerinde sizin için en anlamlısı hangisiydi?
T.U.- Daha önce inovatif bulunmayan çalışmalarımız aynı yıl Ege Üniversitesi Bilim Teknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi –EBİLTEM-, TÜBİTAK ve ELGİNKAN Vakfı desteği ile gerçekleştirilen Özgün Çözümler Proje Pazarı ve Yarışması’nda birincilik ödülü aldı. Ayrıca Genel Kurmay Başkanlığı’nın patent sonrası beni Yeni Buluşlar Şerit Rozet Beratı ve Karargâh Üstün Hizmet Ödülü ile takdir etmesini çok önemsiyorum. Bunlar pek maddi değeri olmayan ama benim için anlamı büyük olan ödüllerdi. Ödülden söz açılmış iken ülkemizdeki önemli prestijli ödüllerin genellikle yurt dışında çalışan Türk bilimcilere ya da yurt dışı ile çalışan bilimcilere verildiğini görüyoruz. Yurt dışında yaşayan ve çalışanları teşvik etmeye devam ederek Türkiye’deki bilimi nasıl geliştireceğiz?
Devam edecek……
[1] Uzbay IT, Bizarro L. Liquid diet for administering alcohol In: Encyclopedia of Psychopharmacology. Stolerman, I. (Editor) Springer Reference, UK, 2010 (ISBN 978-3-540-68698-9).
[2] Uzbay IT, Psikofarmakolojinin Temelleri ve Deneysel Teknikler, Çizgi Tıp Yayın Evi, Ankara, 2004.
[3] Uzbay IT. Nöropsikofarmakoloji – Rasyonel İlaç Kullanımı, İstanbul Tıp yayın Evi, İstanbul, 2007.
[4] Uzbay IT. A New Approach to Etiopathogenezis of Depression: Neuroplasticity (Editor) NOVA Publishers, New York, USA, 2011.
[5] Uzbay IT. Madde Bağımlılığı. İstanbul Tıp Yayın Evi, İstanbul, 2015.