Ana Sayfa Manşet Novel Koronavirüsün Laboratuvarda Üretilmediğini Nereden Biliyoruz?

Novel Koronavirüsün Laboratuvarda Üretilmediğini Nereden Biliyoruz?

Bu yazımızda Covid-19 hastalığına neden olan SARS-CoV-2 virüsünün neden yapay bir virüs olmadığını ve zoonoz bir virüs olduğunu bilimsel araştırmalar ışığında ortaya koyacağız.

Post Author Avatar
Gürkan Akçay
Boğaziçi Üniversitesi – Yazar / Editör – Bilimfili

Komplo teorilerinin dehası, yanlış olduğunu ispatlayamamanızdadır ve bu da kolaylıkla alt edildiğiniz hissi oluşturur. Ancak bazı komplo teorileri, komplo olduğu açıkça ortaya koyulsa da insanların zihnindeki varlığını güçlü bağlantılarla korumaya devam eder. Ne de olsa, çok fazla şey bilinen ve bunların da çok azının kendimizce bilindiği bir dünyada; gerçekte neler olup bittiğinin bilgisine sahip olduğumuzu düşünmek son derece cezbedici ve caziptir.

Bilimsel bir konsept, toplum içerisinde kendi gerçekleriyle yayılmadığında; toplum tarafından dejenere edilmesi neredeyse kaçınılmazdır. Kuantum mekaniğinin başına gelenler, evrim teorisinin sınırlı düzeyde bile yine yanlış kavranması; konuyla ilgili komploların da çok çabuk üretilmesini ve yayılmasını mümkün hale getiriyor. Komplolar, gerçeklerin toplum içerisinde yayılmasının da önündeki en büyük engellerden birisidir.

Pandemi sırasında da insanları bilgilendirme girişimlerini engelleyen komplo teorilerine tanık olduk, olmaya devam ediyoruz. Bunlardan birisi de koronavirüsün bir laboratuvarda yaratıldığı fikridir. Ancak virüsü inceleyen bilim insanlarının büyük çoğunluğu, virüsün doğal olarak evrimleştiğini ve büyük olasılıkla yarasa olan bir hayvan türünden insanlara geçtiğini kabul ediyor. Ancak ne yazık ki; virüsün, biyolojik bir silah olarak; ilaç şirketlerini, Bill Gates’i, Rockefeller ailesini, ABD’yi, Çin’i ve bunların çeşitli kombinasyonlarını içeren bir gizli el tarafından laboratuvarda üretildiği fikri virüsün kendisinden bile daha hızlı yayıldı. Bu yazımızda Covid-19 hastalığına neden olan SARS-CoV-2 virüsünün neden yapay bir virüs olmadığını ve zoonoz bir virüs olduğunu “hayvansal bir kökene sahip olduğunu” çeşitli bilimsel araştırmalar ışığında ortaya koyacağız.

Mutlaka Yapay Bir İşaret Taşıyor Olurdu

Aslına bakarsanız, virüsün genetik materyali, evrimsel geçmişi ve yarasaların ekolojisi bize tüm bu soruların cevabını sağlayacak kaynaklardır.

İnsanlarda bilinen bulaşıcı hastalıkların tahminen %60’ı ve tüm yeni ortaya çıkan veya yeniden ortaya çıkan hastalıkların %75’i hayvan kökenlidir. SARS-CoV-2 de, tamamı hayvanlardan geçen (yarasalar, fareler ya da evcil bazı hayvanlar) ve insanlarda bulunan yedi koronavirüsün en yenisidir. Tüm bu hayvanlar arasında yarasalar biraz daha ünlüdür çünkü; yarasalar ayrıca Ebola, kuduz, Nipah ve Hendra virüsü enfeksiyonlarına, Marburg virüsü hastalığına ve Influenza A virüsüne neden olan virüslerin de kaynağıydı.

SARS-CoV-2’nin genetik materyali veya genomu, neredeyse tüm dünyadaki bilim insanları tarafından binlerce kez dizilendi ve açıklandı. Eğer virüs bir laboratuvarda herhangi bir genetik mühendisliğinin bir ürünü olsaydı; genom datasında mutlaka bir manipülasyonun işaretini içeriyor olurdu. Yani, bu, yeni virüsün omurgası olarak mevcut bir viral sekansın ve bariz, hedeflenmiş eklenmiş (veya silinmiş) genetik elemanların kanıtlarını içerirdi.

Ancak böylesi bir manipülasyonun dolaylı ya da dolaysız bir işaretini ortaya koyan herhangi bir bilimsel araştırma bulunmuyor. Hadi, biraz daha abartalım ve pek çok komplocunun soracağı şu ihtimali de ele alalım; “Ya böylesi bir işaret bırakılmadıysa?” Bu ihtimal prosedürel olarak mümkün değildir çünkü virüsün genetik mühendisliği için kullanılan herhangi bir tekniğin, belirli tanımlanabilir DNA kodu parçaları gibi genetik bir imza bırakmaması olası değildir.

SARS-CoV-2’nin genomu, tümü benzer bir genel genomik mimariye sahip olan pangolinlerin yanı sıra diğer yarasa koronavirüslerinkine de benzerdir. Bu koronavirüslerin genomları arasındaki farklılıklar, koronavirüs evrimi için tipik olan doğal örgüleri göstermektedir. Bu da SARS-CoV-2’nin önceki bir vahşi koronavirüsten doğal yollarla evrimleştiğini gösteriyor.

SARS-CoV-2’yi diğer koronavirüslerden farklı kılan temel özelliklerden biri, insan hücrelerinin dışında bulunan ACE2 isimli başka bir proteine iyi bağlanan belirli bir “spike (sivri uç)” protein yapısına sahip oluşudur. Bu yapı virüsün çeşitli insan hücrelerine bağlanmasını ve enfekte etmesini sağlayan yapıdır. Bununla birlikte, diğer ilgili koronavirüsler de benzer özelliklere sahiptir ve bu da laboratuvarda yapay olarak eklenmek yerine doğal olarak evrimleştiklerine dair kanıt sunar.

Koronavirüsler ve yarasalar, virüslerin sürekli olarak yarasa bağışıklık sisteminden kurtulmak için evrimleştiği ve yarasaların da koronavirüs enfeksiyonlarına dayanacak şekilde evrimleştiği evrimsel bir silahlanma yarışı içerisindedir. Bir virüs, çoğu yarasanın bağışıklık sistemi tarafından yok edilecek, ancak bazıları da hayatta kalıp diğer yarasalara geçecek olan birden çok varyant geliştirecek.

Bazı bilim insanları, SARS-CoV-2’nin, Wuhan Viroloji Enstitüsü’ndeki araştırmacılar tarafından bulunan, bilinen başka bir yarasa virüsünden (RaTG13) gelmiş olabileceğini öne sürdü. Araştırmaya göre, bu iki virüsün genomu birbirine %96 oranında benzerdir. Bu durum mantıklı gelebilir, ancak evrimsel açıdan bu, onları önemli ölçüde farklı kılar ve ikisinin ortak bir atayı paylaştığını gösterir. Yani, bu da RaGT13’ün SARS-CoV-2’nin atası olmadığını ortaya koyar.

Aslında, SARS-CoV-2 büyük olasılıkla uzun bir süre hayatta kalamayan veya yarasalarda düşük seviyelerde devam eden viral bir varyanttan gelişti. Tesadüfen, insan hücrelerini istila etme kabiliyetini geliştirdi ve tesadüfen, muhtemelen daha sonra geliştiği bir ara hayvan konağı aracılığıyla bize geçti ya da virüsün başlangıçta zararsız bir formu doğrudan insanlara sıçramış ve insanlar arasında geçiş yaparken evrimleşerek zararlı hâle gelmiş olabilir.

Genetik Varyasyonlar

Doğadaki farklı koronavirüs genomlarının karışması veya “rekombinasyonu”, yeni koronavirüsleri ortaya çıkaran mekanizmalardan biridir. Bu sürecin SARS-CoV-2’nin oluşumu için de söz konusu olduğunu ortaya koyan daha fazla kanıt var.

Pandemi başladığından bu yana, SARS-CoV-2 virüsü, insan hücrelerinin daha verimli istilası için adaptasyonlar edinerek iki farklı suşa evrilmeye başladı. Bu durum, yararlı mutasyonların bir virüsün daha fazla konakçıya bulaşmasına yardımcı olduğu ve böylece viral popülasyonda daha yaygın hale geldiği seçici sürüklenme olarak bilinen bir mekanizma yoluyla gerçekleşmiş olabilir. Bu da nihayetinde bireysel viral genomlar arasındaki genetik çeşitliliği azaltabilen doğal bir süreçtir.

Aynı mekanizma, dizilenmiş birçok SARS-CoV-2 genomunda görülen çeşitlilik eksikliğini açıklayabilir. Bu durum,  SARS-CoV-2’nin atasının yarasa popülasyonlarında önemli bir süredir dolaşıyor olabildiğini gösterir. Böylelikle de daha sonra yarasalardan insanlar da dahil olmak üzere diğer hayvanlara sıçramasına olanak tanıyan mutasyonları edinmiş olacaktı.

Öte yandan yeryüzündeki tüm memeli türlerinin yaklaşık beşte birinin yarasalar olduğunu, bazılarının yalnızca belirli yerlerde bulunduğunu ve diğerlerinin çok uzak mesafelere göç ettiğini hatırlamak da önemlidir. Bu çeşitlilik ve coğrafi yayılma da, SARS-CoV-2’nin başlangıçta hangi yarasa grubundan geldiğini belirlemeyi zorlaştırıyor.

Bununla birlikte, ilk COVID-19 vakalarının Çin’deki Wuhan dışında meydana geldiğine ve pandeminin başladığı düşünülen şehrin deniz ürünleri pazarıyla net bir bağlantısı olmadığına dair kanıtlar var. Ancak bunlar bir komplonun kanıtı değildir.

Basitçe, enfekte insanlar virüsü yanlışlıkla şehre ve ardından kapalı, yoğun koşulların hastalığın hızla yayılma şansını artırdığı deniz ürünleri pazarına getirmiş olabilir. Bu, Wuhan’daki yarasa koronavirüs araştırmalarına katılan bilim insanlarından birinin bilmeden enfekte olması ve virüsü yarasaların yaşadığı yerden getirme olasılığını da içeriyor. Tüm bu ihtimaller bile virüsün bir laboratuvardan değil, doğal enfeksiyon yoluyla yayıldığına delil sayılır.

COVID-19 gibi zoonotik hastalıkların doğal tarihini ve kökenlerini ancak sağlam bilim ve doğal dünya çalışmaları sayesinde gerçekten anlayabileceğiz. Bu önemlidir çünkü sürekli değişen ilişkimiz ve vahşi yaşamla artan temasımız, insanlarda ortaya çıkan yeni ölümcül zoonotik hastalıkların da riskini artırıyor. SARS-CoV-2, hayvanlardan edindiğimiz ilk virüs değil ve kesinlikle de son olmayacak.

 Kaynak ve İleri Okuma

www.bilimfili.com/novel-koronavirusun-laboratuvarda-uretilmedigini-nereden-biliyoruz