Ana Sayfa Tıp&Sağlık OKB’nin temelinde çocukluk travmaları bulunabiliyor

OKB’nin temelinde çocukluk travmaları bulunabiliyor

Prof. Dr. Nevzat Tarhan

Davetsiz düşüncelerle başa çıkmak için dikkat odağı değiştirilmeli 

Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) olarak da adlandırılan takıntılı davranış ve düşüncelerin kişinin yaşam kalitesini etkileyebildiğini belirten Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan,  takıntıların daha çok mükemmelliyetçi kişilerde görüldüğünü belirtiyor. Bu kişilerin dikkat ve zaman yönetimi yapamadıklarına dikkat çeken Tarhan, özellikle takıntılı düşüncelerin ilk kez vesvese şeklinde görüldüğünü söyledi. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ilk kez ortaya çıkan davetsiz düşüncelerle dikkat odağı değiştirilerek başa çıkılmasını tavsiye etti. 

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) olarak adlandırılan takıntılı davranışlar ve nedenlerine ilişkin değerlendirmede bulundu.

 

OKB olarak da adlandırılan takıntıların halk arasında vesvese olarak bilinen bir durum olduğunu  belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Takıntılar toplumda % 2 oranında görülmektedir yani 100 bin kişilik bir şehirde 2 bin kişide olan bir durum olduğunu söyleyebiliriz. Hastalık derecesinde olan bu takıntıların yaygınlığının az olmadığını söyleyebiliriz.” dedi.

 

Hayatın bir döneminde ortaya çıkıp kaybolabilir

 

Hastalık derecesinde olmayan ve klinik hekime gitmeyi gerektirmeyen bazı takıntıların da 100 binde 13 bin ile 30 bin civarında görülebildiğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu kişilerin hayatının bir döneminde ortaya çıkabiliyor sonra geçebiliyor.” dedi.

 

Kişi düşünceyi aklından çıkaramaz

 

Takıntılı davranış, takıntılı düşünceler ve obsesyonlarda kişinin saçma ve anlamsız olduğunu bildiği halde aklından o düşünceyi atamadığını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kişi bu durumun aykırı ya da rasyonel olmadığını bildiği halde o düşünceyi bir türlü aklından atamıyor. O düşünce onu yönetiyor. Hatta bu kişiler içlerinde ikinci bir kişi var gibi hissettiklerini belirtiyor. Kişinin mantığı ‘Böyle yap’ diyor ama içinde ikinci bir kişi sanki ‘Bunu böyle yap’ diye onu yönlendiriyor.”  dedi.

 

Takıntılı kişiler yaptıkları işte asıl amacı unutur

 

Obsesyon ve takıntıya sahip olan kişilerin katı ölçütleri olan mükemmelliyetçi kişiler olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu takıntıların altında mükemmeliyetçi kişilik özellikleri vardır. Kişi bir işe başladığı zaman ayrıntıyı seçer, kurallar, listelemeler, sıralamalar ve öyle bir organizasyonlar ve programlar yapar başlarken ortaya koyduğu amacı unutur. Asıl amacı unutur. Bir bakar ki başka şeylerle uğraşırken bulur kendini. Ana amacını unutarak o ayrıntıların içerisinde dağılıp boğulur.” dedi.

 

Dikkat ve zaman yönetimi yapamazlar

 

Takıntılı kişilerin dikkat ve zaman yönetimini yapamadıklarını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Diyelim ki bir kişi 8 saat kitap topladı. Şimdi normalde bu kişi eğer bir kütüphaneci ise günde 8 saat kitap toplaması normaldir. Bu bir takıntı değildir ve verimlilik ilkesine uygundur. İşinin gereğini yapıyordur. Ama işi kütüphanecilik değil de öğretmenlikse yani öğrencilerini ve günlük işlerini bir kenara bırakarak saatlerini sadece kitap yerleştirmekle geçiriyorsa işte o zaman hasta olur. Yani bu amaca yönelik hareketlerin paralel akla uygun olup olmamasıyla da ilgili bir takıntıdır. Kişi bunu yapmadığı zaman sıkıntı içerisindedir. Kişi iş üretkenliğini tamamen açıklayamaz, açıklanamaz.” dedi.

 

Takıntıların pek çok çeşidi var

 

Takıntıların pek çok çeşidi olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Dini takıntılar, cinsel takıntılar ve obsesyonlar vardır. Burada kişinin takıntıları, kültürel ve dini konularla özdeşimli açıklanamaz. Dini ve kültürel standartlardaki cinsellikle ilgili kültürel normlar vardır. Temizlikle ilgili dini normlar vardır. Tüm bunları açıklanamayacak derecede tekrar yapan kişilerdir. Normalde bir dini davranışı yapan kişi bunun dinen karşılığı olmadığını öğrense bu hareketi düzeltebilir ancak Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) hastalığı olan kişiler bunu düzeltemiyorlar.” şeklinde konuştu.

 

Ben mükemmelim onlar da mükemmel olsun…

 

Takıntısı olan kişilerin genellikle “herkes benim gibi olsun” mükemmeliyetçiliğine sahip kişiler olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu kişiler bir iş yaptıkları zaman sadece kendilerinin mükemmel olduğunu düşünürler. Bir yandan da herkesin kendi gibi mükemmel olması gerektiğini düşünürler. Bu kişilerde arka planda mükemmeliyetçiliğin yanı sıra gizli kibir ve gizli narsisizm vardır. Bu kişilerle bir arada yaşamak zordur. Kendi şartlarına, imkânlarına uymadıkça başkasını hemen dışlarlar. Bu kişiler çok yalnız kalırlar. Bazıları bu davranışların kötü sonucunu yaşayarak düzelebiliyor. Katı ve inatçı olmaları da kişiliklerinin diğer özellikleridir.” dedi.

 

Takıntılara sahip kişilerde düşünce katılığı olduğunu, bu kişilerin davranışlarında çok katı ve ısrarcı olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu kişiler eli kirlendiği gerekçesiyle eli havada dolaşır. Ya da simetri takıntısı varsa masa üzerindeki bir şey eğriyse karşısındaki ile konuşamaz. Duvardaki tablo eğri olduğu zaman konuşamaz. Takıntısı olmayan kişiler için bu bir engel değildir. Ancak bu kişiler mutlaka onu düzeltme ihtiyacı hisseder. Sanki içindeki ikinci kişi on u düzeltmesini istiyor gibi hisseder.” dedi.

 

Çevresindekilere zarar verme düşüncesi ortaya çıkabilir

 

Takıntıların kimi zaman da saplantılı düşünce şeklinde görüldüğünü söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kişi çocuğunu kucağına alır. Pencerenin yanında dururken aklına birden ‘Ya çocuğumu atarsam’ düşüncesi gelir. Bu hastalarda zarar verme korkusu vardır. ‘Çocuğumu atarsam’ korkusu yaşar. Çocuğunu atmaktan korktuğu için ‘Eyvah ben ne biçim bir insanım, bunu nasıl yaparım, ben bunu nasıl düşünürüm?’ şeklinde düşüncelere kapılır ve çocuğunu kucağına almamaya başlar. Obsesyona inanırsa obsesyon onu yönetmeye başlar ama obsesyona inanmazsa ‘Ben kendimi biliyorum. Çocuğumu niye atayım? der. Tamamen bir vesvesedir bu.” dedi.

 

Vesveselerin büyütülmemesi gerekir

 

Obsesyonların ilk olarak vesvese ile başladığını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bu düşüncelerin dikkat odağı değiştirilerek ortadan kalkabileceğini söyledi. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Obsesyonun başlangıç döneminde ilk önce vesvese geliyor. Beyinde daha kimyasal bir karşılık oluşmamış. Mutfağa giriyor, mutfakta bıçaklar var. Aklına ‘Ya bu bıçaklar bana saplanırsa’ şeklinde bir düşünce geliyor. Ben bunu niye yapayım ki diye düşünüp konuyu değiştirebilse bu durumdan kurtulacak. Ancak kişi konuyu ciddiye alırsa ‘Ya yaparsam, acaba yapar mıyım? Benim içimde acaba öyle biri mi var?’ şeklinde suçluluk duyguları başlar. Günahkârlık duyguları başlar ve o hareketten kaçınır. Yani çocuğunu kucağına almamaya başlar. Kendini mutfağa götürmemeye başlar. Yeni şeylerden korkar. Kişi bazı korkularının başlangıç döneminde yani vesvese halindeyken bunu büyütürse takıntı haline getirebilir. Önemsemezse bu sorun ortadan kalkar.” dedi.

 

Dikkat odağı dağıtılmalıdır

 

Kişinin başlangıç döneminde ortaya çıkan davetsiz düşüncelerle başa çıkabileceğini ve bunu başarabileceğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Hayatımızın bazı dönemlerinde özellikle önem verdiğimiz konularda başımıza gelebilir. Kişi hemen dikkat odağını değiştirme yöntemini kullanmalıdır. Buna o nedenle davetsiz düşünce deniliyor. Düşünceler kişi davet etmeden geliyor. Bu da gayet doğaldır. Mesela karaciğerimiz safra üretir. Karaciğer bozulduğu zaman ne olur? Sarılık olursunuz. Beynimiz de düşünce, duygu ve davranış üretiyor. Beynimiz düşünce, duygu ve davranışın organıdır. Beynin bu bölgesi beynin bütünlüğünden farklı otomatik olarak çalışmaya başlıyor ve saçma, anlamsız düşünceler üretiyor. Beynin ön bölgesinin ise ‘Akla gelen bu düşünce uygun, şu düşünce uygun değildir’, ‘Bu geçerli, şu düşünce geçerli değil.’, ‘Bu güvenli, şu güvenli değil’ şeklinde mantıklı açıklama bulması gerekiyor.” diye konuştu.

 

Sol beynin düşünce, sağ beynin ise duygu muhakemesi yaptığını ve ön beynin her ikisini dengelediğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Takıntıları olan kişilerin ön beynini kullanma becerisi kazanması lazım. Bu kişiler ön beynini kullanmayı öğrenirse kendilerini yönetmeyi öğreniyorlar. Aslında ön beyin demek ‘insan’ demektir. Bütün kişiliğimiz, karar verme mekanizmamız ön beyinde işliyor.” dedi.

 

OKB’nin temelinde çocukluk travmaları bulunabiliyor

 

OKB hastalığında özellikle duygu obsesyonlarında çocukluk çağı travmasına çok rastlandığını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Özellikle kendini suçlayan kişilerde çocukluk çağı travma ölçeği ne bakılıyor. Mesela cinsel istismar var mı? Duygusal ihmal ve istismar var mı? Eğer varsa bu travmaları mantıksal bir şekilde kabullenip yönetme yöntemi var. O yöntemle travmayı belki çözemiyorsunuz ama o travmayı yönetebilir hale geliyorsunuz. Mantıksal bir çerçeveye alıp, kapsül edip beyne koyuyorsunuz. Tedavide bu öğretiliyor ama önce beyinde bozulan kimyasal dengeyi düzeltmek gerekiyor. Bu tedavide birinci aşamayı oluşturuyor.” dedi.

 

Maddi ve manevi temizliği karıştırıyorlar

 

OKB ve takıntılarda kişinin saçma olduğunu kabul etmesine rağmen maddi temizlik ve manevi temizliği karıştırdığını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bu kişilerin yaşam kalitesinin etkilediğini belirterek şunları söyledi:

“Kişi geçmişte bir suçluluk hissettiğinden dolayı o manevi kirliliği bugün temizlemek için maddi temizlik yapıyor. Yani bir günde banyoda 4 kutu şampuan harcıyor. Tuvalette 8 saat geçiren hastalar biliyorum. Ellerini yıkıyor, sonra kapıda ayakta bekliyor, çıkamayıp tekrar dönüyor. Hatta evde kapıları söküp yıkıyormuş. Yani elinden gelse koltuğu makineye atacağını söylüyor. Yani içindeki o kaygıyı, korkuyu gidermek için temizleme davranışına gidiyor ama bir müddet sonra tükeniyor, depresyona giriyor. Artık hiçbir şey yapamaz hale geliyor. Daha önce banyodan çıkamayan kişi artık ayda 1 banyo bile yapamıyor, zorla yaptırıyorlar.”

 

OKB ve takıntılar yeni yöntemlerle tedavi edilebiliyor

 

OKB ve takıntıların daha önce tedavisinin çok zor olduğunu ancak yeni teknolojilerle ortaya çıkan yeni yöntemlerin kullanıldığını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Beynin düşünce üreten, karar veren bölgeleri tespit edilebiliyor. Hangi loba gideceğimizi biliyoruz. Şu anda ülkemizde manyetik tedaviler var. Bunlar uygulanıyor. Beyinde bozulmuş olan network nöroplasti ile tekrar eski haline getiriliyor. Kişi düşünceyi yönetmeye başlıyor. Genellikle bu kişilere yakın çevresi nasihatte bulunur ancak düzelme olmaz. Aslında bu kişinin beynindeki kimyasal ileti bozulmuştur, dopamin dengesi bozulmuştur. Tedavide bu bozuklukların giderilmesi hedeflenir.” dedi.

 

Tedavinin tamamlanması gerekir

 

Eksik tedavi yapıldığı zaman hastalığın kronikleştiğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Minimum tedavi ve optimum tedavi vardır ama eğer finaldeyse bu kişiler maksimum tedavi görür. En üst seviyede sadece ilaç yetmiyor. Klasik, standart tedaviler gider ve derin TMU tedavisi gelir.” diye konuştu.