W- Psikiyatri Uzmanı Dr. Barış Önen Ünsalver ile psikiyatrik hastalıklar özelinde sohbet edeceğiz.
Sn.Barış Hanım sizi tanıyabilir miyiz?
B.Ü.- Merhaba. 2006’da Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalın’da eğitimi tamamlayarak psikiyatri uzmanı oldum. Kastamonu’da mecburi hizmet yaptım ve 2009’dan beri NP Grup bünyesinde yetişkin psikiyatri uzmanı olarak görev yapıyorum. 2011’den beri de Üsküdar Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak lisans ve yüksek lisans dersleri veriyor ve yüksek lisans tezi yönetiyorum.
W- “Sağlıkta Şiddet”, “Kadına Şiddet” vd.. şiddet kültüründen bahsedebilir miyiz?
B.Ü.– Şiddet çağlar boyu var olan ve tüm canlıların sergilediği bir davranış biçimi. İnsanı yaptığı duygusal ve fiziksel şiddet de şimdi geçmiştekinden fazla değil. Kadına şiddet geçmişte çok daha yüksek ve normalleştirilmişken son 50 yılda feminist hareketin güçlenmesiyle normalleşmekten çıkmış ve gizli kalan kadına şiddet göze görünür hale gelmiş durumdadır.
Sağlıkta ise ne yazık ki son 10-15 yılın ivme kazanan sorunu şiddet. Geçmişte halk arasında yüceltilen hekimlik ve beraberinde tüm sağlık çalışanları gerek ülkemiz gerekse de dünyada yaygınlaşan değersizleştirici bakışlar sebebiyle şiddetin hedefi olmuş durumda. Sağlık hizmeti vermek insan hayatını kurtarmak ya da hayatın akışını değiştirmek gibi insan üstü becerilerle ilişkilendirildiğinden sağlık çalışanları kusur işlediğinde ya da yetersiz kaldığında yaşanan hayal kırıklığı bu insanları yerin dibine sokmak ya da yok etmek tepkisini doğuruyor galiba. Sağlık çalışanına uygulanan şiddet yeterli tepki görmedikçe ya da sağlık çalışanının bunu hakkettiğine dair imalarda bulunuldukça da şiddet pekişmiş oluyor. Gerek devlet gerekse özel kurumlar şikayet hatları kurarak ve her tür şikayeti işleme alarak dolaylı yoldan bu şiddeti teşvik etmiş oluyor.
W- Şiddetin kökeni pskiyatrik açıdan nasıl görülmektedir?
B.Ü.- Psikiyatride şiddet duygudurum bozuklukları, dürtü kontrol bozuklukları, alkol madde kullanım bozukluğu ve antisosyal ve paranoid kişilik bozukluğu olgularında daha çok görülebilir. Bireyin şiddete başvurması çaresizlik ve kendini koruma amaçlı olabileceği gibi empati yoksunluğu ve sınır tanımadan her şeye hakkı olduğuna inanmasından da gelir. Ortaklık kuramayan, ötekinin sınırlarını yok sayan, benmerkezci kişiler şiddete meyilli olabilir.
W- Bu önemli konuda sizlerin açısından çözüm önerileri nelerdir?
B.Ü.- Sağlık sektöründeki şiddetten bahsediyorsak öncelikle sağlık çalışanlarının iş yükünün azalması, hastalara ayrılan sürenin uzaması, sağlıkçıların emeklerinin adaletli biçimde ücretlendirilmesi, yani öncelikle sağlıkçıların çalışma şartlarının medeni olması gerekli. Çünkü tükenmiş, bıkkın bir şekilde hastayla ilişki kurulması şiddeti tetikleyen önemli bir faktör. Yorgunluktan hastayla asık suratla iletişim kuran bir hekim hasta ya da hasta yakınından şikayete daha açık olacaktır. Temelde sağlık alanın birebir insani ilişkiyi içerir. Hekimlere açılan davalar ya da uygulanan şiddet davranışlarında hekimin tükenmiş halleri ve bu yüzden etkin iletişim kuramaması en önemli tetikleyicilerden biri. Sağlıkçılara uygulanan şiddet halinde bu şiddeti gerçekleştiren kişilerin bedel ödemesi de faydalı olacaktır.
W- Şiddet olgusunun sağlık çalışanlarının üzerindeki etkileri nelerdir?
Meslek hayatlarına ve iş motivasyonlarına olumsuz etkileri olmaması için önerileriniz nelerdir?
B.Ü.- Ne yazık ki oldukça olumsuz. İntihar eden doktor ve sağlık memurlarının sayısı artıyor. Tükenmişlik sendromu en fazla sağlık alanında çalışanlarda görülüyor. Hasta görmek istemeyen, mesleğini bırakmak isteyen hekimlerle karşılaşıyoruz. Sağlıkçıların yaşadıkları sorunlarla ilgili grup terapisi gibi mesleki paylaşım grupları faydalı olabilir. Yöneticilerin sağlık çalışanına destek vermesi ve çalışanın yalnız hissetmemesi de önemli. Özellikle özel hastanelerde yöneticiler hekim ya da sağlık memurunu belli sayıda hasta görüp kuruma belli miktarda para kazandıran bir eleman olarak gördüğünden çalışan kendisini yalnız hissedebiliyor. Oysa sağlıkçının verimliliği onun duygusal yönden huzurlu olmasıyla mümkündür. Kendisinin tehdit altında hisseden bir hekim verimli çalışamaz. Ayrıca, özellikle bazı hekimlerde bir çeşit “Tanrı kompleksi” oluyor. Yani her hastalığa çözüm bulan her derde deva hekim olunması gerektiği inancı. Oysa hekimler de insan ve her derde deva olamazlar. Bu yüzden branşlaşma var. Bu yüzden eğitim kurumları var. Hekim yapamadığı noktayı bilmeli ve sorumluluğu bir başka hekime devredebilmeli. Tıp her zaman bir ekip işidir. Ekip olmadığında hekim yapayalnız kalır ve kaygıları yükselir.
W- Diğer güncel bir konumuz; Okullar açılınca aklımıza hemen DEHB gelmekte. Tanımı nasıldır ve etyolojisi hakkında bilgi alabilir miyiz?
B.Ü.- Dikkat eksikliği, hiperaktivite ve dürtüsellik olmak üzere üç alanda sorun olan ve erken çocukluk döneminde başlayan bir sorun. En az 6 aydır ders çalışma, ödev yapma, araç kullanma gibi dikkat gerektiren işlerde sorun yaşayan, sıkıldığı için bir türlü başladığı işi tamamlayamayan, uzun konuşmaları dinlemekte zorlanan, bir yerde uzun süre oturamayan, söze atlayan, sıra bekleyemeyen, çeşitli basit sakarlıkları olan, son söylenecek şeyi ilk andan söyleyen, çabuk öfkelenen ya da çabuk neşelenen bir hal varsa DEHB düşünülebilir.
Tanı koymak için klinik görüşme, aile ve okul ortamında nasıl olduğuna dair bilgi, dikkat sürdürme becerisini ölçen testler ve QEEG kullanılır.
Beynin ön alanı, frontal lob işlevlerinde yetersizlik vardır. Genellikle ailesel geçiş gösterir. Yaramaz, huzursuz ya da gündüz hayalleri kuran çocuklar DEHB olabilirler.
W- Görülme sıklığı ve cinsiyet ile ilişkisi hakkında bilgi alabilir miyiz?
B.Ü.- Toplumda %3’e yakın bir oranda görülüyor. Erkek çocuklarda daha sık görülüyor. Kızlarda genellikle farkedilmiyor. Çünkü kız çocuklarda dikkat eksikliği daha fazladır. Erkeklerde ise hiperaktivite ve dürtüsellik ön planda olduğundan daha çabuk farkedilir.
W- Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğunun tedavisi ve de ailelere düşen sorumluluklar hakkında ilgi paylaşır mısınız?
B.Ü.- Ailelere düşen en önemli sorumluluk çocuğun bir çocuk ergen psikiyatristine muayene olmasını sağlamaları. Çoğu aile “şımarıklık” “fazla zeki” “yaramazlık” gibi düşünerek çocuğun muayene olmasını ihmal ediyor. Muayene olduktan sonra ise ilaçların çocuğa zarar vereceği ya da bağımlı olacağı endişesiyle ilaç tedavisini sürdürmüyor. DEHB tedavisiz bırakılırsa çocukta özgüven eksikliği, akademik başarısızlık, bilgisayar oyunlarına bağımlılık, arkadaşlık kurma ve sürdürme sorunları ve daha ileri dönemlerde alkol ve madde kullanmaya yönelme ve depresyon gibi sorunlar gelişebilir. DEHB’de hem ilaç hem de davranış tedavileri birlikte kullanılır. Çocuğun planlama becerileri, dikkatini arttırmaya ya da hiperaktivitesini yönetmeye yönelik etkinlikler psikologla çalışarak planlanır. Ben bir yetişkin psikiyatristi olduğumdan konuda çocuk ergen psikiyatristlerinin görüşlerinin alınması daha uygun olur
W- Okul DEHB da bir etken midir? Okulla işbirliği nasıl olmalıdır?
B.Ü.- Okul öğretmenlerin dikkati sayesinde tanının ilk konulduğu yer olabilir. Bazen de okulda tanınmazsa “yaramaz” sanılan çocuk cezalarla ya da arkadaşları tarafından dışlanarak sorun daha da derinleşebilir. Okulda yarışmacı bir tutum varsa DEHB’li çocuklar tedavi görmüyorlarsa geride kalabilir ve okul ortamına uyum sağlayamadıklarından akademik isteksizlik başlayabilir. Ancak artık, çoğu okulda rehberlik ve danışmanlık uzmanları bu sorunu tanıyabiliyor. Okul aileyle birlikte tedaviyi takip edebilir. Çocuğun sınıfa uyumunu teşvik etmeleri ve zaman zaman çocuğun dürtüsellik ya da hiperaktivitesinden kaynaklı davranışlarını basit bir davranış sorunu gibi cezalandırmayıp çocuğun bu davranışını başka kanallara aktarmasını sağlayacak sorumluluklar verebilirler.
W- Eğitimi olumsuz etkileme tablosu nasıldır ve bu durum için eğitim camiasına yönelik çalışmalar var mıdır?
B.Ü.- Az önce de dediğim gibi bu çocuklar akademik konularda kendilerine güvensizleşebilirler. Ya okulu reddederler ya da aşırı çalışmaya yönlenebilirler. Performans anksiyetesi geliştirebilirler. Bazı DEHB olguları dikkat dağınıklığı ve bununla ilişkili unutkanlıklarıyla başa çıkmak için obsesyon ve kompulsiyonlar geliştirirler. Mesela eşyalarını birkaç kere kontrol etmek ya da ödevleri yazıp silip tekrar yazmak gibi. Tüm bunlar çocuğun enerjisini tüketip isteksizlik yaşamasına sebep olabilir. Okul psikologları bu sorunları farkediyor. Çocuk Ergen psikiyatrisi uzmanları ve psikologlar okullara öğretmenlere eğitimler veriyor. Elbette ayrıntısını en iyi alanda birebir çalışanlar bilir. Ben yetişkin psikiyatristi olarak uzaktan takip ediyorum konuyu.
W- Obsesyon toplumumuzda artmakta mıdır? Bizde farklı bir gelişmeden bahsedilebilir mi?
B.Ü.- Obsesyonların arttığına dair bir veri yok. Obsesif kompulsif bozukluk artık toplum içinde bir hastalık olarak daha iyi tanınıyor. Genel olarak psikiyatrik hastalıkların tanınırlığı arttı. DEHB, OKB, Depresyon, Tükenmişlik gibi psikiyatrik sendromlar sosyal medyada, TV filmlerinde, kitaplarda geçiyor. Halk bilinçleniyor. Türkiye Psikiyatri Derneği, çalıştığım Kurum Üsküdar Üniversitesi gibi kurumlar psikiyatrik hastalıklara dair toplumu bilinçlendiren yayınlar yapıyorlar. Bu sayede psikiyatrik hastalıklar hem daha fazla tanınır oluyor hem de damgalanma azalıyor.
W- OKB’nin iş ve eğitim hayatına etkileri nasıl olmaktadır?
B.Ü.- OKB’de belirtiler hangi alanı tuttuysa etkilenme ona göre olur. Kimi hastada mesela hata yapma endişesi vardır ve “ya yanlış yaptıysam” obsesyonel düşüncesi sonucunda yazdığı, çizdiğini tekrar tekrar kontrol eder. Bir muhasebecinin excel tablosunu 3kere baştan aşağı kontrol ettiğini düşünün. Üstelik kontrol kompulsiyonlarının sayısı arttıkça kişi emin olacağı yerde kuşkusu daha çok artar. Bu aynı kelimeyi defalarca tekrar edince kelimenin anlamını kaybetmesi örneğinden anlaşılabilir. Sık sık elini yıkamak zorunda hisseden biri iş sebebiyle el sıkışmaktan kaçınabilir ve bu iş ilişkilerini bozabilir. OKB genel olarak verimi düşürür.
W- Kişiler obsesyonlarından mutsuz olunca mı tedavi başlar sınırı nedir?
B.Ü.- Bazı hastalar hasta olduklarını dahi farketmez ve davranışlarının normal olduğunu düşünürler. Çevrelerindeki kişiler uyarır ve çevrenin hayatı daraldığından zorla tedaviye getirilirler. En çok temizlik takıntısı olan kişilerde bunu görürüz. Bazen obsesyonlar ani başlar ve kişi obsesyon içeriğinden ızdırap çektiği için gelir. Özellikle zarar verme, cinsellik ve dini konudaki obsesyonlar çok ızdırap verir. Çünkü kişi bu düşüncelerin kendisine ait olduğunu sanar ve utanır. Bu düşünceler bir an önce yokolup gitsin ister. Bunun dışında sizin de dediğiniz gibi uzun süren bir OKB sonucunda depresyon gelişir ve bu depresyon tedaviye başvuruyu kolaylaştırır.
W- Obsesif olmanın hayatta avantajları var mıdır?
B.Ü. Hayır, obsesif kişilik özellikleri işleri daha düzgün daha iyi yapmaya yardımcı olur ve bu kişilik özelliği olan bireyler yöneticiler tarafından sevilip tercih edilirler. Bu tercih edilme obsesif tutumları pekiştirir. Ancak obsesif kişi hem daha çok çalıştırılır hem de hiçbir zaman tam bir huzur yaşayamaz. Hep bir şeyler eksik ve yanlış sanar. Üstelik obsesif kişilerde adalet duygusu, sorumluluk abartılı olduğundan kendileri yönetici olsa dahi rahatlayamaz, bu sefer daha çok çalışmak zorunda kalırlar. bunun sonucu hiç iş yapamama ya da hiç başlayamamaya ve depresyona girmektir.
W- OKB’ de tedavi başarısı nasıldır?
B.Ü.- OKB’de yüksek doz antidepresan grubu ilaçlar ve bilişsel davranışçı terapi bir arada uygulandığında iyi bir tedavi etkisi alınır. Ancak tedavi yanıtı 8-10 haftayı bulduğundan çoğu hasta tedaviyi erken bırakarak iyileşme sürecini uzatırlar. Ayrıca terapinin masraflı gelmesi sebebiyle sadece ilaç kullanmayı tercih eden hastalarda da iyileşme geç ve yetersiz olur. Terapi OKB’nin tedavide en önemli ayağıdır.
W- Psikiyatrik teşhisler bir nevi bulmaca çözmek gibi midir?
B.Ü.- Çoğu zaman evet. Birçok parametreyi düşünmeniz gerekir. Şikayetler ne zaman başladı, ne şiddette, şikayet olmayan zamanlar var mı, kişilik özelliği mi, tetikleyici bir travma var mı, nasıl bir çocukluk geçirdi, gelecekte kendisini bekleyen ne var, nasıl bir kültürde yetişti, inanç sistemi nedir, şimdiki hayat şartları ne, tıbbi hastalıkları var mı gibi. Ayrıca Muayene sırasında hekimde nasıl bir duygu yaratıyor, çünkü bizdeki etki birçok insanda da oluşuyor olabilir. Mesela manik hasta hekimi de neşelendirir.
W- Hastalıkların bir biri ilişkisi tabloyu nasıl etkilemektedir; OKB, kaygı bozukluğu, ansiyete, mizofoni vb..
devam edecek…..