Sağlık hizmetleri alırken hasta ve hasta yakınlarının yaşayabileceği sorunları Ayşe Hanım’ın hikâyeleriyle anlatmaya devam ediyoruz.
Ayşe Hanımın baş ağrısı şikâyetleri giderek artmıştı. Sağlıkçı olan yakın komşusu Ayten Hanım bir özel hastanedeki nöroloji (sinir ve kas sistemi) uzmanını kendisine tavsiye etti. Ayşe Hanım, “Biz memur ailesiyiz özel hastaneye gidemeyiz.” dedi. Fatma Hanım hastanenin Devletle (yani SGK) sözleşmesi olduğunu belirterek, “Devletin belirlediği fiyatların ancak iki katı kadar fark alabiliyorlar, o da çok fazla tutmuyor. Yıllardır şikâyetçisin bu baş ağrılarından. İyi bir tedavi al isterim. Hem, muayene ücreti aynı zamanda kan, idrar, gaita, röntgen filmi gibi rutin tetkikleri de içeriyor, onlar için ayrıca ücret ödemen gerekmiyor. Şayet doktor MR veya Tomografi gibi bir tetkik isterse sadece ona ek ücret ödemen gerekiyor. Hem pek sıra da olmuyor. Bu tetkikler için beklemeksizin, kısa sürede işlerini halledersin.” dedi.
Bunun üzerine SGK ile sözleşmesi bulunan özel hastaneye giden Ayşe Hanım, doktorun muayenesi için kendisinden talep edilen 110 TL’yi ödedi. Muayeneden sonra, kan tahlili ve röntgen filmi ve ayrıca birde MR filmi çektirmesi gerektiği doktor tarafından kendisine ifade edildi. Kan tahlili vermek için gittiğinde kendisinden ayrıca30 TL istendi. “Hani bu tür tetkikler için para istenmeyecekti, bunlar muayene parası içindeydi?” diye düşündü ve ödemeyi yaptı. Tetkikler sonrası MR ünitesine gitti. MR tetkiki içinde ayrıca ödeme yaptı.. Beklemeden hizmet aldı. Sonuçları doktoruna gösterdi, doktoru kendisine tedavi önerdi ve üç gün sonra belli olacak MR sonucuna göre tedaviyi güncelleyebileceğini söyledi. Ayşe Hanım doktorun ilgisinden, aldığı hizmetin konforundan ve hızından memnundu. Fakat beklediğinin çok üstünde ödeme yapmıştı.
Ayşe Hanım eve gidince bir hesap yaptı. 110 muayene +30 rutin tetkikler =140 TL sadece muayeneye ödediği tutmuştu. Bütçesi için çok fazlaydı. Bir yerde yanlışlık vardı? Ama nerde?
Durumu analiz edecek olursak; ülkemizde iki tür özel hastane var. Biri SGK ile yani devletle sözleşme yapmayanlar, onlar istedikleri ücretleri uygulama haklarına sahipler. İkincisi SGK ile yani devletle sözleşme yapanlar, onların devletin her yıl belirlediği fiyatlara uymaları gerekiyor. Devlet kendiyle sözleşme yapan özel hastanelere, devlet hastaneleri için belirlediği fiyatların iki katını hastadan almalarına izin veriyor. Buna göre devlette 29 TL olan bir uzman poliklinik muayenesi için özel hastane en fazla 58 TL ve bir de zorunlu hasta katılım ücreti olan 8 TL’yi ekleyip toplamda 66 TL alabiliyor. Bu fiyatın içine rutin tetkik (basit kan, idrar, gaita tahlili ve röntgen filmi) ücretleri de dâhildir. Hâlbuki Ayşe Hanım, bunlar için toplam 140 TL ödemişti. Tam 74 TL fazla, ayrıca MR içinde ödeme yapmıştı. Normalde devlet hastanesi için MR ödemesi 65 TL tutuyordu. Ama özel hastanelerde bu fiyat 220 TL’ye kadar çıkabiliyordu.
Şayet fazla ödeme yapan hastaneyi evraklarla birlikte SGK’ya şikâyet etseniz, bu yapılan ödemenin 10 katı bir ceza uygulaması var. Fakat vatandaş bunu biliyor mu? İşin içindekiler bile bunu bilmiyor. Bilse bile o kadar sorunu varken ve şifa ararken, kim şikâyet işleriyle uğraşıp, hizmet alımını riske atacak? Görüldüğü gibi sağlıkta bilgi asimetrisi ve hizmet alamama endişesi, mali konularda bile hastaların aleyhine işliyor.
Elbette SUT (Sağlık Uygulama Tebliği-Fiyat Listesi) fiyatları ilgili kamu yöneticileri ve karar yapıcıları tarafından, özel hastaneler için maliyet tabanlı hesaplanmalı ve kâr marjları enflasyon ve büyüme oranlarına ulaşacak bir şekilde belirlenmelidir. Fakat kurallara uyan özel hastaneler ve uymayan özel hastaneler arasında oluşan bu haksız rekabeti de ilgililer sıkı mali denetimlerle ortadan kaldırmalıdır. On kat ceza uygulama da işe yaramıyor.
Hastaların zayıflıklarının kazanca dönüştürülmesi ne yasal ne de etik kurala uygun…