Ülkemizde en sık görülen kronik kalp hastalıklarının başında iskemik kalp hastalıkları, hipertansiyon, atriyal fibrilasyon ve kalp yetersizliği gelmektedir. Toplumumuzun yaklaşık üçte biri yüksek tansiyon hastası olmakla birlikte, 65 yaş üstü nüfusumuzun yüzde 15-20’sinde bir kalp ritim bozukluğu olan atriyal fibrilasyon ve 70 yaş üstü kişilerde yüzde 10 oranında kalp yetersizliği görülmektedir. Dicle Üniversitesi Kalp Hastanesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Faruk Ertaş, 12-18 Nisan Kalp Sağlığı Haftası vesilesiyle önemli bilgiler paylaştı.
Dünyada görülen ölümlerin en sık dört önemli nedeni; Kalp damar hastalıkları, onkolojik hastalıklar, enfeksiyonlar ve solunum yolu hastalıkları gelmektedir. İnmeyi de kalp damar hastalıkların içine katarsak dünyadaki en sık ölüm nedenlerinin başında kalp damar hastalıkları gelmektedir.
Kronik kalp hastalıklarının tedavisinde ülkemiz çok iyi bir noktada
Kronik kalp hastalıkları daha çok yaşlı nüfusta görülmekle beraber bu hastalıkları bireyselleştirdiğimizde her yaş grubunda karşılaşabiliyoruz diyen Dicle Üniversitesi Kalp Hastanesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Faruk Ertaş şunları söyledi: “Bir yaş sınırı vermek istersek kırk yaş, kronik kalp hastalıkları için başlangıç yaş olarak kabul edebiliriz. Bu hastalıkların tedavisi hastadan hastaya değişmekle beraber genelde medikal, kapalı (iğne ile gerçekleşen) ve açık cerrahi tedavi olmak üzere üç tedavi yolu mevcut. Ülkemiz bu konuda çok iyi bir yerde. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde uygulanan tüm tedavilere ülkemizde de ulaşılabilmekte ve hekimlerimiz tarafından rahatlıkla uygulanabilmektedir.”
Risk faktörlerini tanımak önemli
Kalp damar hastalıklarına yol açan risk faktörlerini değiştirilemeyen risk faktörleri ve değiştirilebilen risk faktörleri olarak iki kategoride ele alıyoruz vurgusu yapan Prof. Dr. Faruk Ertaş sözlerine şöyle devam etti: “Değiştirilemeyen risk faktörleri yaş, aile öyküsü ve cinsiyettir. Bunlar için yapılacak bir şey yoktur. Ancak değiştirilebilen risk faktörlerini kontrol altına alabiliriz. Bunların başında hipertansiyon, diyabet, kolesterol, tütün kullanımı, obezite, hareketsiz yaşam, stres ve sağlıksız beslenme gelmektedir. Bunlarla ayrı ayrı mücadele etmeliyiz. Bu faktörlerin bir arada olması kardiyovasküler ölüm riskini ikinin katları şeklinde artırmaktadır. Örneğin diyabet hariç bir kişide beş tane risk faktörü varsa bu kişinin sağlıklı bir bireye oranla kardiyovasküler olay yaşama risk 32 kat daha fazladır. Diyabet ise iskemik kalp hastalığının eşdeğeri olarak kabul edilmektedir.”
Burada en önemli nokta geri dönüşü olmayan bir hastalık sürecine girmemek uyarısında bulunan Prof. Dr. Faruk Ertaş: “Kalp damar hastalıkları konusunda farkındalığımızı artırmak ve risk faktörleri ile mücadele etmektir. En başta tütün kullanımından uzak durmak, fiziksel egzersizi hayatımızın merkezine koymak, sağlıklı beslenmek ve stresi hayatımızdan uzaklaştırmak, kırk yaş sonrası yıllık taramalarımızı yaptırmaktır” dedi.
Kronik kalp hastalarının tedavisi ömür boyu sürer
Kronik kalp hastalıklarında hastaların ömür boyu her gün kullanması gereken ilaçları vardır, bu ilaçların devamı bu hastalık gruplarında hayati önem taşımaktadır diyen Prof. Dr. Faruk Ertaş sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu ilaçların kesilmesi durumunda ilgili kronik hastalığa bağlı olarak ölüm dahil istenmeyen dramatik olaylar yaşanabilmektedir. Örnek verecek olursak; hipertansiyonu olup ilacını kullanmayan hasta beyin kanaması, atrial fibrilasyon olup kan sulandırıcı ilacını kullanmayan hasta iskemik inme, iskemik kalp hastalığı olup ilacını bırakan hasta yeni bir kalp krizi atağı geçirebilir. Bu tarz kötü sonuçlar yaşamama adına kronik kalp hastalığı olan hastalar hekimlerinin önerileri doğrultusunda tedavilerine devam etmelidirler.”
Pandemi kronik kalp hastalarını ciddi anlamda etkiledi
Prof. Dr. Faruk Ertaş: “Pandemi süreci kronik kalp hastalığı olan hastaları pek çok açıdan ciddi anlamda etkiledi. Bu konuda yapılan çalışmaların verilerine bakıldığında COVID-19 pozitif olup ölen hastalarda en yaygın eşlik eden hastalıkların başında kronik kalp hastalıklarının olduğu görüldü. Bunun dışında pandemi sürecinin psikotravmatik etkisi, hastaların hastalığa yakalanma korkusu nedeniyle hastaneye rutin kontrollerine gidememe, evlerinde hareketsiz bir hayata mahkûm olma ve bu hastalar için hayati önemde olan bazı ilaç grupları için COVID-19 hastalığına yakalanma riskini artırdığına dair tartışmaya açık verilerin oluşturduğu kafa karışıklığı bu hasta gurubunu olumsuz yönde etkilemiştir.
Bu sürecin geçici bir süreç olduğunu, hastalığa yakalanmamak için bilim kurulunca belirlenen tüm kurallara azami riayet etmelerini, hastalıkları ile ilgili kendilerini takip eden hekimlerinin önerilerinin dışına çıkmamalarını tavsiye ederim” dedi.