W-Moleküler Nörobiyoloji Laboratuvarı‘nızda yaptığınız çalışmaların başarısı basına da yansıdı, Burada elde ettiğiniz umut veren sonuçlarınızı paylaşır mısınız?
I.K.- Kısmen; henüz çalışmalar yayınlanmadığı için çok detay veremeyeceğim ancak yukarıda da bahsettiğim gibi hangi genlerin hangi devrelerin oluşmasında kritik olduğunu anlamaya bir adım daha yaklaştık. Dolayısıyla nörorejenerasyona yönelik olarak yeni oluşan sinir hücrelerinin istenilen hedefe yönelik akson uzatmasını sağlayabileceğimizi düşünüyoruz. Bu da bahsettiğiniz tedaviler açısından oldukça umut verici bir gelişme.
I.K.- 12-18 Mart haftası tüm dünyada Beyin Farkındalığı Haftası olarak kutlandı ve istanbul-Kocaeli bölgesindeki projenin yürütücüsü olarak ben ve ekip arkadaşlarım köy köy okul okul dolaşıp küçük kardeşlerimize tam da bu sorduğunuz sorular doğrultusunda beynimizi anlatmaya gayret ediyoruz. Onlara da bahsettiğimiz üzere, beynimizin sağlıklı gıdaya, spora, uykuya ihtiyacı var. Aynı spor yapınca kaslarımızın gelişmesi gibi, beynimiz de kullandıkça gelişmekte – dolayısıyla tek yönlü değil çok yönlü “beslenmesi” gerek... kitap okumak, satranç oynamak, bulmaca çözmek, resim yapmak, müzik dinlemek ruhun ve beynin “gıdası”….
W- Son yılların yoğun gündem maddesi “biyoteknoloji”. Biyoteknolojinin girmediği saha yok gibi, bizler bunu nasıl görmeliyiz? Sağlık-ilaç sektörü için biyoteknolojinin anlamı nedir-lerdir?
Biyoteknoloji, rekombinant DNA teknolojisi veya gen mühendisliği teknikleri kullanılarak bazı ürünlerin biyolojik konak organizmalarda üretilmesi diye özetlenebilir kabaca. Yani hücre fabrikaları. Özellikle rekombinant peptid ve proteinler, monoklonal antikorlar vb bu açıdan son yıllarda ülkemizde popüler.Ancak gördüğüm kadarıyla her şeyde olduğu gibi burada da emeklemeden koşmaya çalışıyoruzve yine her zaman yaptığımız gibi insana değil cihaza yatırım yapmayı tercih ediyoruz.
Oysa biyoteknoloji, işinde uzman elemanlar olmadan sürdürülebilecek bir sektör değil. Hele teknolojik inovasyon, uzmansız yapılamaz. Ne yazık ki bu noktada biraz yanlış yol izlendiğini düşünüyorum. Yurt dışında özellikle sağlık sektöründe biyoteknoloji firmaları genelde mikrobiyoloji, biyoteknoloji, biyokimya, biyomühendis vb uzmanlar tarafından kurulur ve sürdürülür. Bizde ne yazık ki böyle başlanmadı.
W-Türkiyenin Biyoteknoloji alanında bulunduğu yer neresidir? Bu durum tatmin edici midir?
I.K.- Yukarıda belirttiğim gibi dünyanın 40 yıldır yapmakta olduğu şeyleri biz daha çok yeni yeni “keşfettik”. Moleküler Biyoloji veya Biyoteknoloji bölümlerinde öğrencilerimize daha 2. sınıftan öğrettiğimiz çoğu şeyi sektör yeni yeni öğrenmeye çalışıyor ki ben bunun ülkede yetişmiş insan gücünün yanlış ve verimsiz kullanımı olduğunu düşünüyorum. O nedenle de oldukça yavaş ilerliyoruz. Oysa bizim kıt kaynaklarımızı (özellikle insan gücü) çok daha efektif kullanarak bir yere varabileceğimiz aşikar. Henüz o aşamada değiliz ne yazık ki.
W-Ülkemizin biyoteknoloji alanındaki yetişmiş eleman açığı için görüşleriniz nelerdir?
I.K.- Bence yetişmiş insan gücümüz var, ancak nereye bakmamız gerektiğini bilmiyoruz, ve herkes kendi kabuğuna çekilmiş herşeyi kendi halletmeye çalışıyor. Oysa biyoteknoloji ve özellikle sanayiye yönelik biyoteknolojik üretim tam bir ekip işi. Birlikte çalışmayı başarabilirsek ve kaynaklarımızı efektif kullanabilirsek bu kadar büyük cihaz ve altyapı yatırımları yapmadan da başarılar elde edebileceğimizi düşünüyorum.
Yalnız bir de öz eleştiri – herkes kendi kabuğuna çekildi dedim: biz temel bilim çalışanlar da işe sanayici gözlüğüyle bakabilmeyi, bu alandaki mevzuatları takip etmeyi bilmiyoruz veya umursamıyoruz. bunu da kırmak lazım.
W- Sanayi -Üniversite işbirlikleri istenilen iklimi yakaladı mı? Alınan sonuçlar-ürünler var mıdır ve sizce neler yapılması gerekir?
I.K.- Güzel bir takım gelişmeler var; devletin bu konudaki teşvikleri inanılmaz; müthiş de bir teknogirişim ortamı var, bu ortamda öğrencilerimizin de girişimci ruhla bu üniversite-sanayi işbirliğinin kıvılcımları olduğuna inanıyorum. Ancak yine de istenilen yerde değil. Ne yazık ki her iki yönde de müthiş bir direnç var, birbirine güvenmeme var. Sanayici tarafında da akademisyen tarafında da bir kullanılıyorum hissi var gördüğüm kadarıyla. Bazı kötü örnekler de birlikte proje geliştirilmesini yavaşlatıyor.
Halbuki bu tür işbirliklerinin win-win olması lazım. Akademisyenler ne yazık ki sanayicinin iş hayatındaki hızına yetişemeyebiliyorlar, bazı deadline’ların ne kadar kritik olabildiğini fark edemeyebiliyorlar; sanayici de akademisyeni kamu yararına çalışan fikir fabrikası görüş “ben alacağımı aldım” deyip bazı projeleri daha başlamadan bitirebiliyor. Bunlar güveni sarsan ve işbirliği atmosferini kirleten durumlar. Yine de bu durumun zaman içinde kendi içinde bir denge haline kavuşarak gerçekten samimi olarak bir iş çıkartmak isteyen akademisyenler ve sanayicilerin birbirini bulacağına inanıyorum.
I.K.- Bence fazlasıyla mevcut ve yeterli. Olanı düzgün ve efektif kullanabilsek, amacına uygun şekilde faydalanabilsek bu aşamada için yeterli. Ancak benim beklentim bu projelere girenlerin samimi olarak bir şeyler üretmeyi istemeleri ve bu doğrultuda ellerinden geleni yapmaları.
W-Yurt dışı çalışmalarınız hakkında bilgi paylaşır mısınız? Yurt dışından bakınca seviyemiz nasıl gözükmektedir?
I.K.- Ulusal ve uluslararası pek çok proje yürüttüm veya içinde bulundum; yurtdışında doktora ve postdok tecrübelerim var, hala yurt dışında çalışmakta olan da pek çok arkadaşım var. Tabii ki seviye aynı değil, zira bütçesel olarak baktığınızda örneğin bir global ilaç şirketinin yıllık Ar-Ge bütçesi, tüm Türkiye’nin Ar-Ge bütçesine denk. Bu çalışmalar da oldukça para isteyen, yatırımın çok uzun sürede kazanca dönüşebildiği uzun vadeli çalışmalar.
Öte yandan önümüzde her türlü ekonomik ambargoya rağmen biyoteknolojide büyük başarılara imza atmış bir Küba örneği de var. Bence mali boyut çok ama çok önemli, ancak birlikte güvenerek çalışma ve işbirliği ruhunu yakalayabilmemiz ve düzgün iş yapmaya çalışan ekipleri oluşturabilmemiz çok daha önemli. Bu insanlar burada, aynı işi yurt dışında yapabiliyorlar, öyleyse burada da yaparlar.
W- Biyoteknolojinin gelişimini düşününce, gelecek için sağlık ve ilaç sektörüne yönelik tavsiyeleriniz neler olur?
I.K.-Bizim ne yazık ki şöyle bir ikilemimiz var: bir taraftan 40 yıl öncesinin teknolojisini yakalamaya çalışıyoruz son 4-5 yıldır, diğer taraftan da sağlık ve biyoteknoloji çok hızlı ilerliyor, yapay zeka, sanal gerçeklik, genom dizilemeler, crispr/cas genom editleme teknolojileri gibi yeni teknolojilerle kaynaşıyor. Maalesef her iki tarafı da takip etmemiz lazım. Bunun için de eğitim sistemimizi fazla sınav odaklı olmaktan ve stabil müfredatlardan çıkarıp, okuyan, okuduğunu sorgulayan, yaratıcı düşünebilen nesiller yetiştirebilmemiz lazım. Treni kaçırmak üzereyiz.
I.K.-Biyoteknoloji Enstitüsü olarak zaten Türkiye’de olmayan bir konsept ile öğrencilerin müfredatına “Zorunlu Biyogirişimcilik” dersi koyduk, bu dönem de bu kapsamda Teknoloji Transferi ve Ticarileştirme dersini vermekteyim. Gebze Teknik Üniversitesi’nin hem Araştırma Üniversitesi olması hem de sanayi ile iç içe konumu itibariyle bu yaklaşım için en doğru adres olduğunu düşünüyorum. Nanoteknoloji Enstitümüzün de benzer şekilde Proje Yönetimi gibi dersleri mevcut; lisans düzeyinde de tüm bölümlerimizde okuyan öğrencilere Girişimcilik derslerimiz var. Teknoloji Transfer Ofisimizin kapısı üniversite içi veya dışı herkese her zaman açık. Startup veya teknogirişim mentorluğu konusunda yoğun teşvikleri söz konusu.
W- Gelecek çalışmalarınız hakkında sakıncası yoksa bilgi alabilir miyiz ve hedeflerinizi paylaşır mısınız?
I.K.-İdari görevim itibariyle Biyoteknoloji Enstitüsü öğrenccilerimizin sanayi ile entegre çalışmalara imza atmaları, ve enstitümüzden ülke ekonomisine katkısı olan girişimler çıkartabilmeyi hedefliyorum. Buna yönelik sunmuş olduğumuz bir Kalkınma Bakanlığı Altyapı Projesi ve hazırlamakta olduğumuz bir Doğu Marmara Kalkınma Ajansı projesi var. Kendi laboratuvarım açısından ise, bilimsel anlamda elde ettiğimiz birikimi artık patente ve uygulamaya dönüştürme vaktinin geldiğini düşünüyorum ve öğrencilerimle buna yönelik çalışmalar yapıyoruz.