Kan yoluyla bulaşan hepatit C virüsü (HCV); tedavi edilmezse siroza, karaciğer kanserine yol açabiliyor ve ölümcül olabiliyor.1,2 Dünyada 71 milyon kişide kronik hepatit C hastalığı olduğu ön görülüyor.1 Ülkemizde ise yaklaşık 250.000-550.000 erişkin kişinin HCV ile enfekte olduğu ve HCV ile enfekte olanların büyük çoğunluğunun bu durumun farkında olmadığı düşünülüyor.3
Kronik hepatit C virüsü enfeksiyonu, genellikle kişilerin kan bağışı esnasında veya rutin bir tıbbi muayene sırasında yapılan testlerde, anormal bir kan testi sonucu çıkana kadar fark edilmiyor.2 Hepatit C bulaşması sonrası, enfeksiyonun akut-erken döneminde hastaların yaklaşık %80’inde hiçbir belirti ortaya çıkmaz.1 Hepatit C hastası olup olmadığınızı bilmenin tek yolu test yaptırmak olduğu için erken teşhis hayat kurtarabiliyor.4
“Salgın nedeniyle Türkiye Viral Hepatit Önleme ve Kontrol Programı’nın uygulanmasındaki gecikmeler, bulaşıcı özellik taşıyan hepatit grubu hastalıklarda artışa yol açabilir ve halk sağlığını tehlikeye atabilir”
Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan Türkiye Viral Hepatit Önleme ve Kontrol Programı ile halk sağlığı açısından önemli bir adım atıldığına dikkat çeken Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Fehmi Tabak, “Bu ulusal program kapsamında sağlık çalışanları, 1996 yılı öncesinde kan ve kan ürünleri alanlar, sık kan ve kan ürünleri transfüzyonu olanlar, damar içi madde kullananlar, mahkumlar ve göçmenler HCV açısından yüksek riskli gruplar olarak tanımlanıyor. Ayrıca, riskli cinsel davranış öyküsü olanlar ve steril olmayan koşullarda dövme ve piercing yaptıranlar da risk altındadır. Özellikle hepatit C hastalığı, damar içi madde kullanan kişiler arasında hızla yayılmaktadır. Bu riskli gruplar arasında yapılacak uygulamalar pek çok hastalığın kontrolüne katkı sağlayacaktır” dedi. “Ancak koronavirüs salgını döneminde ne yazık ki bu program kapsamında yapılan çalışmalar da ertelenmek durumunda kaldı. Bu yüzden bulaşıcı özellik taşıyan hepatit grubu hastalıklarda artış olabileceği için endişeliyiz.” diye ekledi.
“COVID-19 döneminde kronik hastalığı olanlar tedavi planlarına uygun olarak bakım ve ilaçlarını almaya devam etmelidir”
Koronavirüs ile mücadele sürecinde sosyal izolasyonun kronik hastalığı olan kişiler açısından önem taşıdığını ifade eden Prof. Dr. Fehmi Tabak; “Kronik hastalıklar, COVID-19 prognozuna etki etmektedir; ayrıca hastada mevcut kronik durumların alevlenmesine veya komplikasyonlara neden olarak mortalite oranını artırmaktadır. Kronik hastalıkları olan hastalar, tedavi planlarına uygun olarak bakım ve ilaçlarını almaya devam etmelidir. Ayrıca sosyal izolasyon sürecinde hepatit C gibi kronikleşmiş bir hastalığı olan ve farkında olmayan hastalar da hastaneye daha az gittikleri için teşhis ve tedavi aksamaları olabilir. “Salgın sürecinde hepatit C hastalığının ihmal edilmesi siroz, karaciğer kanseri gibi vakaların ilerleyen yıllarda artmasına yol açabilir. Hastalara mutlaka hekimlerini ziyaret ederek rutin kontrollerini yaptırmalarını öneriyoruz.” dedi.
“Erken teşhis ile hastaların hayatını kurtarabiliyoruz”
Hepatit C hastalığının, genellikle belirti göstermediği için hastanın hekime başvurmasının gecikebildiğini söyleyen Prof. Dr. Fehmi Tabak; “Kan yoluyla bulaşan hepatit C virüsü; tedavi edilmezse siroza, karaciğer kanserine yol açabiliyor ve ölümcül olabiliyor. Hastalığın kronikleşmesi durumunda önce kronik hepatit, daha sonra yıllar içerisinde karaciğer sirozu ve karaciğer kanseri gelişme riski mevcut olup ölümcül bir hastalık olduğu bilinmelidir.”
Prof. Dr. Fehmi Tabak; “Oysa hastalığın erken evrelerinde müdahale ile hastaların hayatını kurtarabiliyoruz. Son yıllarda toplum hizmetine sunulan yenilikçi tedaviler ile dünyada ve ülkemizde büyük adımlar atılmış ve kronik hepatit C hastalığı tedavi edilecek noktaya gelmiştir. Kişinin risk faktörlerine ve belirtilerine göre hekim, gerekli durumlarda hepatit C testi yapmak isteyebilir. Hepatit C enfeksiyonu, basit bir kan testi ile tespit edilebilir. Hastalığın ileri evrelere kadar genelde belirti vermeden sessiz seyretmesi nedeniyle çoğunlukla tesadüfi olarak tanı alan hastaların, bir an önce tedaviye yönlendirilmesi; yüksek bulaş riski taşıyan grupların da tespit edilip değerlendirilmesi ve düzenli takibinin yapılması sağlanmalıdır.” dedi.