Engellilerin toplumdan dışlanmalarının onları psikolojik olarak yaraladığına dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Engellilere ikinci sınıf insan muamelesi yaptığınız zaman onlar için toplumsal engel oluşturmuş oluruz, engellileri yaralamış oluruz. En büyük yaralama da psikolojik yaralamalardır.” dedi. Engellilere karşı oluşturulan en büyük görünmeyen engellerden birinin duygusal körlük ve duygusal sağırlık olduğunu belirten Tarhan, “Duygusal körlüğü ve duygusal sağırlığı olan kişiler empati yapamazlar.” dedi.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, engellilerin toplumsal hayata katılımı ve toplumdaki engellerin kaldırılmasına ilişkin değerlendirmede bulundu.
Engellileri en çok toplumsal engeller rahatsız ediyor
Engellileri rahatsız eden konunun kendi engelleri değil, toplumda var olan engeller olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Empati yaptığımızda şunu görüyoruz: Engellileri en çok rahatsız eden bedensel engelleri değil, toplumsal engelleridir. İnsanların önyargılarıdır. Bu engeller ve önyargılar engellileri daha çok üzmekte ve daha çok yaralamaktadır.” dedi.
Engellerin pek çok çeşidi olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, fiziksel ve zihinsel engellerin yanı sıra gelişim bozukluklarından kaynaklanan engellerin bulunduğunu belirterek özellikle doğuştan gelen engellerin ortaya çıkardığı zorlukların aşılmasında anne, baba, aile ve öğretmen tutumlarının önemli olduğunu kaydetti. Burada engelli bireye liderlik etmenin önemine işaret eden Tarhan, “Engelli çocuklarda liderlik önemli. Öğretmenin liderliği önemli ve anne babanın liderliği önemli.” dedi.
Çalışma hayatında daha çok yer almalılar
Engelli bireylerin toplumdaki yeri ve çalışma hayatında yer almalarının da gerekliliğini vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girme sürecinde en büyük kazanımlarından biri, engellilerle ilgili çeşitli hakların verilmesi oldu. Avrupa Birliği’nde engelli bireylerin hayata karışmasına imkan sağlanmaktadır. TÜİK istatistiklerine göre Türkiye’ de %13 civarında engelli bulunmaktadır.” dedi. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, engellilerin iş yaşamında daha fazla oranda yer almaları gerektiğini söyledi.
Duygusal körlük ve duygusal sağırlık engellileri yaralar
Engellilerin toplumdan dışlanmalarının onları psikolojik olarak yaraladığına dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Engellilere ikinci sınıf insan muamelesi yaptığınız zaman onlar için toplumsal engel oluşturmuş oluruz, engellileri yaralamış oluruz. En büyük yaralama da psikolojik yaralamalardır. Engellilere karşı oluşturulan en büyük görünmeyen engellerden biri de duygusal körlük ve duygusal sağırlıktır. Duygusal körlüğü ve duygusal sağırlığı olan kişiler empati yapamazlar. Empati yapamadıkları için de sağlıklı bir iş ilişkisi, arkadaş ilişkisi ve aile ilişkisi kuramazlar. Çoğu zaman yalnız kalırlar. Uzun süre mutsuzdurlar ve bunun farkında değildirler.” diye konuştu.
Engeli üzerinden iletişim kurulmamalı
Engellilere karşı bakış açısının çocukluk yıllarından itibaren geliştiğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, burada özellikle empati duygusunun önemini vurguladı. İnsan ilişkilerinde bazı konuların asla konuşulmaması gerektiğini belirten Tarhan, “Kişilerin özrüne, engeline, özeline ve kutsalına asla dokunmamak gerekiyor. Kimliklerimizin yanı sıra alt kimliklerimiz de vardır.
Mesela biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız. Alt kimlik olarak bir sürü kimlik vardır. O kimliklerin üzerinden ilişki kurmak, kimliklerine bakmak gelişmemiş toplumların özelliğidir. Gelişmiş toplumlarda insanlar bu konulara girmezler. Bu aynı zamanda kültürel bir gelişmişlik göstergesidir. Farklılıklar üzerinden değil, benzerlikler üzerinden, gelecek üzerinden, ortak ilgi alanları üzerinden ilişki kurulur. Yani engelli bir kimseyle engeli üzerinden değil, uğraşıları, mesleği gibi konular üzerinden iletişim kurmak gerekiyor. Bunun da ailede öğretilmesi gerekiyor.” dedi.
Engelli bireylerin sosyal hayata katılımları önemli
Engelli bireylerin toplumsal hayatta yer almalarının önemli olduğunu, bu konuda Türkiye’nin önemli mesafeler kat ettiğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Engelli bireyleri asıl üzen, kendi engelleri değil, toplumsal engeller. Türkiye bu konuda da önceye göre oldukça güzel bir yol aldı. Yollarda ve toplu taşıma araçlarında engelli rampaları yapıldı, engellilere özel otoparklar ayrıldı. Bir bilinç oluşturulmaya çalışılıyor.” diye konuştu.
Engellileri anlamak gerekiyor
Engelli bireylere verilen mesajlardaki kimi yanlışlara da işaret eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Engellileri anlamak gerekiyor. Onlara engelinle savaş diyoruz. Yanlışlardan bir tanesi budur: Engelle savaşılmaz. İnsanın gücünün yettiği şeyler kadar yetmediği şeyler vardır. Kontrol edebileceği şeyler kadar bunu kontrol edemeyeceği şeyler de vardır. Gücünün yetmediği, kontrol edemeyeceği bir şeyle insan savaşırsa acı çeker. Şu an üçüncü dalga psikoterapiler var. Bu yöntemde kişiye gücünün yetmediği ya da kontrol edemediği şeylerle savaşmak yerine kabullenip yönetme yöntemleri öğretiliyor. Bunlara meta bilişsel, zihin üstü tedaviler de deniliyor. Kişi bu yöntemde baş etmesi gereken sorunu kabullenip onu nasıl yönetmesi gerektiğini öğreniyor. Böyle durumlarda kişi, engeline odaklı bir şekilde yaşamaz, geleceğine odaklı yaşar.” dedi.
Doğru hedefler seçmemiz lazım
Engelli insanın duygusal olarak güçlü olduğu zaman, o engele rağmen hayatta nasıl güzel şeyler yaptığıyla ilgili birçok başarı hikayesi olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Yaşamı boyunca sağlık problemleri çeken Beethoven, orta yaşlarında işitme problemleri yaşamaya başlamış ve sonra tamamen sağır olmuştur. Bu dönemden sonra sağırlığı müzik yaşamını hiçbir şekilde etkilememiştir. 9. senfoniyi sağırlık döneminde bestelemiştir. Beethoven bunu nasıl yapmıştır? Varoluşun hakikatini bilen insan, engelini düşman gibi görmez ki. Varoluşun hakikatini bu insanlar çalışsın. Yani yaratılışta adaletsizlik yoktur. Her insan zengin olamaz, güçlü olamaz, sağlıklı olamaz, her insan yakışıklı olamaz, güzel olamaz fakat her insan, iyi insan olabilir. Bu nedenle biz hedefimizi yanlış seçersek yani illa da zengin olacağım dersek bu sentezine ulaşamadığı zaman hayal kırıklığı olur. Ciddi bir kapitalist rekabetin mağduru oluruz, kurbanı oluruz. Doğru hedefler seçtiğimiz zaman hem mutlu oluruz hem başarılı oluruz.” dedi.
Engelli birey kendini geliştirip ileriye gidebilir
“Günümüzde önemi anlaşılan pozitif psikoloji diğer adıyla mutluluk bilimi çalışmaları da insanların önem ve öncelik piramitlerini değiştirmesini tavsiye ediyor” diyen Pof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kişinin yüksek, kendini aşan, aşkın hedefler seçebilmesi gerekir. Kişi anlam içinde koşmazsa, yaptığı bir işin anlamı olduğunu düşünmez. Bunun için anlamlılık arayışı bizi hakikat arayışına götürüyor. İnsanda diğer canlılardan farklı olarak yeniliği arama geni var ve ölümle ilgili farkındalık geni var. Buna meta bilişsel genler diyoruz. Onun için insan diğer canlılardan özel, farklı, üstün olmuş. Engelli bir insan kendini bu şekilde kabullenip kendini müzikte, sanatta, felsefede geliştirebilir ve çok ileriye gidebilir. Çok ciddi bir örneği var: Hawking. Hawking’in hastalığı vardı. 2018’de vefat etti fakat eğer o kişi o hastalığı olmasaydı belki sıradan biri olacaktı ama kendini bırakmadı o. Ne yaptı, oturduğu yerden dudak hareketleriyle göz hareketleriyle bilgisayar kullanarak insanlığın yönünü değiştiren keşiflerde bulundu. Big Bang’i mesela o buldu. O engelliydi. Engeliyle savaşmak gibi bir yolu seçmedi, engeli kabul etti onunla birlikte ilerlemeye, yol almaya çalıştı. Akıllı bir insanın yapacağı budur. ”diye konuştu.
Varoluşsal fabrika ayarlarına uygun yaşayabilmek önemli…
“Engelinizle savaşın” diyen bazı eski literatürlerin insanı mutsuz ettiğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kişi gücünün yetmediğini anladığı zaman depresif olabiliyor. Engelli bireyin bu engeliyle hayatındaki hedefe nasıl ulaşacağını düşünmesi lazım. Hayat 100 kapılı bir saray gibidir. 99 kapı kapalı olursa 1 kapıdan girilir. 99 kapı kapalı olsa, 1 tane açık kapı bulup hedefimize ulaşabiliriz. Onun için kendimize doğru, gerçekçi hedefler koyabilmek lazım. Engelli bir insan için de bu geçerlidir, hepimiz için de geçerlidir. Bu hayat sadece 5 duyuyla anlaşılacak bir hayat değildir. Evrenin sırlarını biz 5 duyuyla anlayamayız. Akıl yürütme yöntemleriyle anlamamız lazım. Akıl ve sezgiyle de hakikati bulabiliriz. Biz Mevlana’nın dediği gibi dünyada yaşamıyoruz, dünyadan geçiyoruz. Dünya bir sınav, kimisine zenginlikle sınav oluyor kimisine yoksullukla oluyor kimisine engelle oluyor kimisine de fiziksel sağlıkla oluyor. Önemli olan bu doğru anlam katacak doğru hedeflere yönelik kullanabilmek. Varoluşsal fabrika ayarlarına uygun yaşayabilmek önemlidir.” diye konuştu.