KLİMİK Derneği Başkanı Prof. Dr. Serap Şimşek-Yavuz, COVID’in mevsimsel bir hastalığa dönüşmediğine dikkat çekerek hem gribin hem de COVID’in risk grupları için hala son derece tehlikeli olduğunun altını çizdi. COVID dahil onlarca virusun dolaşımda olduğunu ve halk arasında domuz gribi olarak bilinen H1N1’in baskın olduğunu belirten Yavuz, “Maske takmak için en ideal dönemdeyiz” ifadelerini kullandı.
Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları (KLİMİK) Derneği Başkanı Prof. Dr. Serap Şimşek-Yavuz, şu an COVID dahil onlarca virusun dolaşımda olduğunu ancak 2008’de büyük bir salgın yapan ve halk arasında Domuz gribi olarak bilinen H1N1’in baskın göründüğünü söyledi.
“Maske takmak için en ideal dönemdeyiz” diyen Yavuz, influenza viruslarından olan H1N1 ile koronavirusun halen hastane ve yoğun bakıma yatışlar açısından tehlike arz ettiğini söyledi.
Prof. Dr. Yavuz, “Şu anda bile grip açısından riskli olan gruplar henüz aşılarını olmamışsa grip aşısı yaptırabilir. Henüz hastalanmamış olanlar açısından aşı olmanın yanı sıra maske takmak için de en iyi zaman. Yılbaşı kutlamaları toplanmalarında da hastalık belirtisi taşıyanların riskli gruptaki kişilerle aynı ortama girmemesi gerekli” dedi.
Geçtiğimiz yıl pandemi sonrası olduğu için daha erken görülmeye başlayan mevsimsel griplerin, bu yıl Aralık ayı başlarında yaygınlaşmaya başladığını söyleyen KLİMİK Derneği Başkanı Prof. Dr. Serap Şimşek-Yavuz, şu an dolaşımda yüzlerce virus ve bazı bakterilerin olduğunu söyledi.
Prof. Dr. Yavuz, yaşlılar, kronik hastalığı bulunanlar, gebeler ve 2 yaş altı çocuklar gibi riskli gruplar açısından ise özellikle influenza viruslarından olan H1N1 ile koronavirusun halen hastane ve yoğun bakıma yatışlar açısından tehlike arz ettiğini kaydetti.
KLİMİK çalışma gruplarının sahadan verdiği bilgiler ve kendi merkezlerinin test sonuçlarını değerlendirdiğinde, Türkiye’de de dünyadakine benzer şekilde halk arasında domuz gribi olarak bilinen H1N1’in şu anda baskın göründüğünü vurgulayan Prof. Dr. Yavuz, “Çok fazla sayıda virus ve bir miktar bakteri aktivasyonu var şu anda. Ama 2008’de pandemi yapmış olan H1N1’in aslında daha baskın olduğunu görüyoruz. Bu mevsim için beklenen bir süreç. Aralık-Ocak gibi başladıktan sonra Şubat-Mart gibi sonlanır, genelde Nisan’da yeni vaka çok da görmeyiz. Sayılar geçen yıla göre ne kadar fazla, bunu bilebilmemiz için Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü’nün verilerine ihtiyacımız var” dedi.
“COVID HALEN MEVSİMSEL BİR HASTALIK DEĞİL”
COVID’in ise halen mevsimsel bir viral infeksiyona dönüşmediğini ve 2-3 ayda bir yeni dalgalar şeklinde seyrettiğini belirten Prof. Dr. Yavuz, “Şu anda da tahminimiz, dünyadaki gidişatla doğru orantılı olarak Pirola’nın bir alt varyantı olan JN1 mutasyonunun Türkiye’de aktif olduğunu düşünüyoruz. JN1 de çok ciddi şekilde bağışıklıktan kaçtığı için, eskisi kadar yüksek pikler yaratmasa da yine de geçtiğimiz aylara göre (COVID vakalarında) artış olduğunu söyleyebiliriz. İnfluenza da yavaş yavaş hem ölümler hem de hastane veya yoğun bakımlara yatışlara neden olmaya başlamış durumda dünyada. Türkiye de tahminimiz bu şekilde bir trend içinde” diye konuştu.
“GRİP VE COVID RİSKLİ GRUPLAR İÇİN HALEN TEHLİKELİ”
Yüzlerce viral infeksiyon içinde en önem verilmesi gerekenin, halen riskli gruplarda yoğun bakım yatışları veya ölüme neden olabilen COVID ve grip olduğuna da dikkat çeken Prof. Dr. Yavuz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Şu anda bile grip açısından riskli olan gruplar henüz aşılarını olmamışsa grip aşısı yaptırabilir. Çünkü çok fazla artmış durumda grip aktivasyonu. Henüz hastalanmamış olanlar açısından aşı olmanın yanı sıra maske takmak için de en iyi zamanlar. Yine yılbaşı kutlamaları olacağı için özellikle riskli gruptakilerin bulunduğu ortamlara gelen kişilerin hasta olmaması gerekiyor. COVID için de aynı şekilde. Çünkü risk gruplarında her ikisinin de ağır sonuçları olabiliyor. Yaşlılar, 2 yaş altı çocuklar, obez insanlar, sigara içenler, ek hastalığı bulunanlar ve gebeler, korunmak için maksimum çabayı göstermek zorunda ve kalabalık yerlerde mutlaka maske takmaları lazım.” Hastalık belirtileri taşıyanların riskli gruplara bulaştırmamak için çaba göstermesi gerektiğine de değinen Prof. Dr. Yavuz, “Önemli olan hasta kişilerin özellikle ateşleri düşene kadar ya da en yoğun semptomları azalana kadar evde kalmaları. Bunu yapamıyorlarsa mutlaka maske takarak diğer insanları korumaları” diye konuştu.
“GRİP AŞISI GRİBE NEDEN OLAMAZ”
Grip aşısı olanların da “Aşı olduktan sonra grip oldum” şeklindeki yaklaşımlarının aslında hatalı olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Yavuz, aşının gribe neden olmasının imkansız olduğunu söyledi ve şu bilgileri verdi: “Böyle bir şey mümkün değil. Bir kere grip aşısı tam ölü virus aşısıdır. Yani aşının kendisi hastalık yapamaz. Hastalığı da tamamen yüzde yüz engellemese bile ağır sonuçlarını engellemek üzere belirgin olarak azaltıyor. Hastaneye yatış, yoğun bakıma yatış gibi… İnsanlar griple nezleyi karıştırıyorlar. Grip ayrı bir hastalık, influenza virusun yaptığı bir hastalık. Yüzlerce başka virusun neden olabileceği nezle ise başka bir hastalık. Nefes darlığı, ateş yoksa, uzamış öksürük de genellikle kendi kendine geçiyor, virusların huyudur akut bronşit dediğimiz duruma yol açabiliyorlar, buna grip diyemeyiz. Yaygın eklem ağrısı, kırıklık, yüksek ateş, öksürük, baş ağrısı genellikle sadece influenzada görüyoruz.”
“ERKEN TANI VE TEDAVİ AÇISINDAN TESTLERDE YETERLİ DEĞİLİZ”
COVID ya da grip açısından riskli gruptakileri hastaneye yatış veya ölümlerden korumanın bir yolunun da ‘çok erken evrede’ hastalığın kesin tanısının koyulup gerekli antiviral tedavilere başlanması olduğuna da dikkat çeken Prof. Dr. Yavuz, bunun için de test yapılması gerektiğini ancak ne yazık ki testlere ulaşımda sorunlar olduğunu kaydetti. Prof. Dr. Yavuz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Gripte başka, COVID için başka bir antiviral ilaç var elimizde. Ama her ikisinde de çok erken dönemde başlarsak etkili oluyor. O nedenle de hastalığın ağır seyretme riski olan kişilerde erkenden tanı alarak bu ilaçlara başlanması gerekiyor. Bizim COVID’de elde ettiğimiz PCR testlerini hızlıca yapabilme kapasitesini maalesef çok geliştiremedik. Aslında onu, bütün viral infeksiyonlar için kullanabilirdik. Testlere ulaşım sorunu var, bunu kabul edelim. Özellikle birinci basamakta (aile hekimlikleri) bu çok bariz. Sonuçta bu insanlar belirtileri başladığında aile hekimliğine gidecekler ama orada da COVID döneminde olduğu gibi rahatça test yapmanın imkanı maalesef yok. Bunun düzeltilmesi gerekiyor. Üçüncü basamak hastanelerde bu testlerin yapılabildiğini biliyoruz ama oralarda da özellikle ‘ayaktan’ hastalara yapılmasında sıkıntı var. Henüz hastalık hafifken tanı koymamız gerekiyor oysa ki.”
Eczanelerden alınan antijen testlerinin özellikle negatiflik durumunda doğru sonuç vermeyebildiğini de vurgulayan Prof. Dr. Yavuz, “Antijen testleri ancak pozitifse sonucu doğru diyebiliyoruz. Negatif ise PCR testleri ile doğrulamasının yapılması gerekiyor” dedi.
“ÇOCUKLARDA BETA MEVSİMİ DE BAŞLIYOR”
Prof. Dr. Yavuz, viral infeksiyonlar dışında çocuklar açısından da Beta mikrobunun artış göstermeye başladığına değinerek sözlerini şöyle noktaladı: “Çocuklar açısından özellikle Beta denen bir bakteri var, bu virus değil. O da bu mevsimlerde biraz daha fazla artış gösteriyor. Dünyada da pandemiden sonra Beta dediğimiz bakterinin yani A grubu hemolitik streptokokun neden olduğu infeksiyonlarda bir artış vardı. Bu biraz daha sıkıntılı bir bakteri, bademcik iltihabı yapabiliyor, kızıl yapabiliyor ve ilk başta bulantı, kusma ile şok tablosu gibi bir tablo ile başlayabiliyor. Burada tabii ki hekime başvurmakta fayda var. Sadece semptomlara bakarak şudur diyebilme şansımız yok.”