W- Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Uğur Deveci ile güncel cerrahi girişimler özelinde görüşlerini alacağız. Değerli Hocam başarılı kariyeriniz ile sizi tanıyabilir miyiz?
U.D.- Tıp Eğitimini ve cerrahi asistanlığımı Çapa Tıp Fakültesi’nde tamamladım. Yaklaşık 20 yıldır genel cerrahi ile uğraşıyorum. 2015 de doçent 2021 de profesör oldum. 2019 dan bu yana Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanlığını yürütüyorum. Ulusal ve uluslararası alanda yüzlerce makale, bildiri ve kitaba yazar olarak katkıda bulundum. Maltepe Üniversitesi bünyesinde öğrenci ve asistanlarıma teorik ve pratik dersler veriyorum.
W- Uzmanlık (yoğunlaştığınız) sahalarınız hakkında bilgi alabilir miyiz?
U.D.- Kanser cerrahisi ve obezite cerrahisi ana uğraşı alanım. Antireflü cerrahi, endokrin ve meme cerrahisi diğer ilgi alanlarım. Özellikle mide ve bağırsak kanserlerinin laparoskopik yönetimini, obezite cerrahisinin her türü ve dönüşüm ameliyatlarını, ileri laparoskopik teknikleri uyguluyor ve eğitimini veriyorum. Aynı zamanda endoskopistim. Alt ve üst sindirim sisteminin tanısal ve tedavi edici endoskopilerini yapıyor ve eğitimini veriyorum.
W- Yıllar içinde hastalıklarda ve hasta profillerinde bir değişim gözlemlediniz mi?
U.D.- Yıllar içinde tecrübe arttıkça daha zor ve karmaşık vakaların başvuruları olmaya başladı. İşin içinden çıkılması zor vakaların büyük bölümünü diğer uzman arkadaşlarımın yönlendirmesi ile kabul ettim. İşin aslı zor vakalarla uğraştıkça tecrübe daha da artıyor. Belki de zor vakaları ameliyat etmeyi daha çok seviyorum. Sonuçta zoru başarmak beni de mutlu ediyor.
W-Kanser hastalarında risk faktörleri içinde öne çıkanı var mıdır?
U.D.- Temel faktörü kendi genetik yapımız oluşturmakla birlikte ailesel yatkınlık ve çevresel faktörler kanser gelişiminde sorumludur. Yaş ilerlemesi ile kanser oranlarında artış mevcut. Obezite, lifli gıdalardan fakir beslenme, hareketsiz yaşam, rafine gıdaların fazla tüketimi, stress faktörleri, hormonal katkılar ve kimyasallar kanser oluşumunu artıran etkenlerdir. Günümüz dünyasında ne yazık ki daha az hareket ediyoruz, rafine gıdalara ve kimyasallara daha fazla maruz kalıyoruz. Bu durum da kanser oranlarını artırıyor.
W- Yaş, genetik, östrojen hormonu ve beslenmenin meme kanseri riskini artırdığını belirtmektesiniz, sağlığa erişim kolay olmasına rağmen vakalarınız arasında ileri safhada hastalarınız olmakta mıdır?
Hastaların moralini tedavi sürecinde nasıl korumaktasınız?
U.D.- Günümüzde farkındalığın artması, tanı yöntemlerindeki teknolojik gelişmeler ve kanser tarama programları sayesinde kanserleri daha erken dönemde tespit edebiliyoruz. Ancak bazı hastalarımız kaygısal nedenlerle geç başvurabiliyor. Özellikle pandemi döneminde tarama amaçlı hastaneye başvuruların azalması, kontrollerin aksaması kanserin daha ileri evrede saptanmasına neden oldu. Bu durumda yapacağımız cerrahi ve onkolojik tedavilerin başarı oranları da düşmüş oluyor. Hasta moralinin yüksek olması tedavinin olmazsa olmaz parçasıdır. Morali iyi olan, kaygısı azaltılmış hastanın tedaviye uyumu daha iyidir. Herşeyden önemlisi bunca yıldır şahit olduğum en önemli şey, morali yüksek hastanın iyileşmesi daha hızlı olmakta ve kanserden kurtulması daha kolay olmaktadır. Hastaya ve yakınlarına tüm içtenliğimizle durumu açıklayıp, kaygıları giderip güven sağladığımızda tedavi süreci çok daha iyi sürdürülmektedir.
W- Tedavi planlamanızı paylaşır mısınız?
U.D.- Hangi cerrahi müdahale türü olursa olsun, öncelikle hastanın ameliyata çok iyi hazırlanması lazım. Tetkikler, mevcut diğer hastalıkların kontrolü ve konsültasyonları, gerekli ise kan ve ürünlerinin temini ameliyat öncesinde tamamlanmış olmalıdır. Hastanın ve ailesinin süreç ve olası durumlar hakkında eksiksiz bilgilendirilmesi elzemdir. Ruhen ve bedenen tam hazırlanmış hasta için diğer önemli olan ameliyat sonrası takiptir. Olası komplikasyonların zamanında tespiti için hastalar günde en az iki kez ziyaret edilmeli ve ağrısız bir süreç elde edilmelidir. Hasta taburcu edildikten sonra da takip devam eder. Hastanın patoloji sonuçları, konsey kararları süreç içinde hasta ile paylaşılır ve takibe devam edilir.
W- Obezite hastalarınızda cinsiyet, yaş ve sosyo-ekonomik düzeylerine göre farklar var mıdır? Genetik faktörün yeri var mıdır?
U.D.- Kanserde olduğu gibi obezite hastalığında da genetik, ailesel, hormonal ve çevresel faktörler sözkonusu. Obezite kadın cinsiyette bir miktar daha fazla. Teknolojik gelişmelerin insan enerji sarfiyatını azaltması, masabaşı işler, enerjisi yüksek hızlı ve rafine gıdaların tüketimi en önemli etkenlerdir. Glisemik indeksi yüksek gıdaların tüketimi ile insülin direncinin artması ve metabolik sendromun oluşması obeziteye katkıda bulunmaktadır. Sosyoekonomik düzey arttıkça obezite oranları artmaktadır. Batı dünyası buna en güzel örnektir. Amerika ve Avrupa’da obezite oranları %50’lere ulaşmak üzeredir. Bizim ülkemizde bu oran %30 seviyesindedir. Şişman anne ve baba çocukarının obezite oranları daha yüksektir. Bu da ailesel eğilimin olduğunu göstermektedir.
W- Hem vücut hem de ruh sağlığına olumsuz etkileri olan obezitenin risk grupları nelerdir?
U.D.- Obezite pekçok hastalığa neden olur. Diyabet, hipertansiyon, karaciğer yağlanması, kalp damar hastalıkları, eklem sorunları, uyku apne sendromu, kısırlık ve kanser obezitenin neden olduğu hastalıklardır.
W- Obezite-kanser ilişkisi hakkında değerlendirmenizi alabilir miyiz?
U.D.- Obezitenin kansere yol açtığını gösteren pekçok bilimsel çalışma mevcuttur. Her yıl ülkemizde oluşan 10 bin yeni kanserin obeziteye bağlı olduğunu biliyoruz. Obezitenin meme kanseri, rahim kanseri, mide ve kolorektal kansere neden olduğu kanıtlanmıştır. Kilo fazlalığında bazı hormonal ve metabolik değişiklikler ortaya çıkar. Bu değişiklikler inflamatuar süreci tetikler ve kanser oluşumuna neden olur. Kansere bağlı ölümlerin %20’sinden obezite sorumludur.
W- Ülkemizde obezite giderek yoğun bir sorun olmakta, obezite hastalarına yaklaşımınız nasıl olmaktadır?
U.D.- Obezitesi olan hastalarda öncelikle kan tetkikleri ile insülin direnci, diyabet, hipotiroidi, cushing hastalığı gibi kilo almaya neden olan organik bir sorun olup olmadığı araştırılır. Varsa önce bu sorunlar düzeltilir. Hasta yanlış beslenme alışkanlıkları konusunda bilinçlendirilir, hareketli bir yaşam biçimine geçiş özendirilir. Psikolojik sorunların giderilmesi, stress yönetimi, uyku düzeni gibi önemli parametreler üzerinde konuşulur. Obezite ilaçlarının, uygulamalarının ve obezite cerrahisinin bir mucize olmadığı, hayat tarzı değişikliklerinin yapılmaması durumunda başarı elde edilemeyeceği açık bir dille anlatılır .
W- Obezite tedavisi yöntemleriniz hakkında bilgi alabilir miyiz?
U.D.- Öncelikle hastanın vücut kitle indeksi bize nasıl bir yol izleyeceğimiz konusunda yardımcıdır. Vücut kitle indeksi hasta kilosunun boyun karesine bölünmesi ile elde edilir. Bu indeks 25-35 arasında ise ilk yapılması gereken diyet düzenlemesi ve düzenli egzersiz programlarının uygulanmasıdır. Uyum sorunu mevcutsa bazı ilaçlardan destek alınabilir. Bunlara rağmen kilo kaybı elde edilemiyor ve disiplin geliştirmede zorluklar mevcutsa mide içi balon ya da botulinum toksini uygulamaları denenebilir. Balon ya da Botilinum toksini uygulamaları altı aylık bir süreçte hastanın yeme disiplini kazanmasında anlamlı katkılar sunar. Ancak hastanın kazandığı disiplini sürdürmesi elzemdir. Eğer vücut kitle indeksi ek hastalıkların varlığında 35 üzerinde ya da ek hastalık olmadan 40 üzerinde ise cerrahi yöntemlerin uygulanması kılavuzların ortak görüşüdür.
W- Obezite de hastalarına tavsiyeleriniz neler olur?
U.D.- Bir obezite hastasının ilk olarak obeziteden gerçekten kurtulmak için kararlı olması ve buna inanması gerekir. Hayat tarzı değişikliği ve beslenme programlarına tam riayet etmesi şarttır. Diyetisyen, endokrinolog ve obezite cerrahının belirlediği tedavi ve takibe uyum başarının temelini oluşturur.
W- Gerçekleştirdiğiniz diğer spesifik operasyonlar hakkında bilgi alabilir miyiz?
U.D.- Kanser ve obezite cerrahisi dışında birçok cerrahi prosedürü profesyonel olarak uyguluyorum. SILS olarak bilinen tek kesi ile laparoskopik girişimler, meme kanserinde onkoplastik yaklaşım, ileri laparoskopik teknikler, tiroid kanserinde total tiroidektomi santral ve lateral boyun diseksiyonları, reflü cerrahisi, adrenal bezin laparoskopik cerrahisi, endoskopik mukozal rezeksiyonlar, transanal mikrocerrahi (TEM), ileri hemoroidlerde PPH longo hemoroidopeksi, laparoskopik fıtık cerrahisi sıklıkla uyguladığım cerrahi prosedürleri oluşturmaktadır.
W- Cerrahi hastalıklar hakkında doğru ve güvenilir bilgiye erişmek için hastaların kullandıkları yollar ile bu konuda ki uyarılarınız nelerdir?
U.D.- Sosyal medya üzerinde özellikle hastalıklar ve cerrahi tedaviler hakkında doğru olmayan veya hatalı bilgilere rastlıyoruz. Hastalar bu yanlış bilgilerden dolayı kaygı ve korkuya kapılabilmekte ya da yanlış kişi ve kuruluşlara yönlenebilmekteler. Magazin boyutu olan haberlerden ziyade doğru bilgiyi veren uzman hekimlerin ve sitelerin takip edilmesi daha olumlu sonuçlar almayı sağlayacaktır.
W- Hasta V Hekim iletişimi nasıl olmalıdır?
U.D.- Hasta ve hekim arasında güvene dayanan, açık ve net bir iletişim olmalıdır. Hasta hekimine çekinmeden tüm sorularını yöneltebilmeli ve hekim de içtenlikle cevaplamalıdır. Hekim süreç boyunca hastasını yeterli ölçüde bilgilendirmeli ve ulaşılabilir olmalıdır. Ben tüm hastalarıma cep telefonumu veriyorum. Telefonum 7/24 açık. Cerrahi hastalıkların acil müdahale gerektirebilen potansiyeli mevcuttur. Bu durumu ancak hekim anlayabilir. Bu nedenle cerrah her zaman ulaşılabilir durumda olmalıdır.
W- Cerrahide ekip çalışmasının önemini nasıl anlamalıyız?
U.D.- Cerrahi prosedürler tek bir kişi tarafından uygulanabilir ölçekte değildir. En küçük cerrahi prosedür dahi operatörün yanında bir asistan, bir ameliyat hemşiresi gerektirir. Bunun dışında hastayı uyutan bir anestezi ekibi mevcut. Cerrah ameliyatta iken diğer hastalara bakan ve takip eden doktor olmalıdır. Hastaları türlerine göre tümör konseyinde, bariyatri konseyinde tartışıyoruz. Kararlar tek başına değil ortak olarak alınıyor. Bu nedenle ekibin her üyesinin tecrübeli, konusunda yetkin olması gerekir. Ekip içi yardımlaşma cerrahi klinikler için çok önemlidir. Böyle ekipler ancak üniversite hastanelerinde oluşturulabiliyor.
W- Cerrahi de bizi bekleyen yenilikler neler olacaktır?
U.D.- Teknoloji çok hızlı biçimde gelişiyor. Gelişen teknoloji cerrahi prosedürlerin çok daha hızlı ve güvenli olmasına katkıda bulunuyor. “Alet işler el övünür “ atasözü durumu çok iyi ifade ediyor. Laparoskopi ve robot teknolojisindeki gelişmeler inanılmaz boyutta. İnternet hızı daha da artıp tepkime süreleri kısaldıkça ameliyatları uzak mesafalerden yapabilir hale geleceğiz. Örneğin ben Maltepe Üniversitesi ameliyathanesinden, Ankara’da ya da dünyanın başka bir yerinde bulunan bir hastaya cerrahi müdahale yapabileceğim. Bu gelişmeler yakın zamanda bizi bekliyor.
W- Son olarak; Cerrahi branş çok meşakkatli midir? Öğrencilerinize uzmanlık dalı seçiminde tavsiyeleriniz neler olmaktadır?
U.D.– Aslında her branşın kendine göre avantaj ve dezavantajları mevcut. Görsel hafızası ön planda olanlar cerrahi branşlarda daha başarılı iken, işitsel hafızası iyi olanlar dahili branşlarda daha iyi performans gösteriyor. Cerrahi uygulamalar ilave olarak el becerisi, hızlı organize olma ve ekip çalışması gerektirmektedir. Tıp başlı başına zorlu bir eğitim sürecidir. Bu süreci başarıp özdisiplini elde etmiş bir hekim sevdiği her branşı başarabilir. Branş seçiminde branşın zorluğundan ya da para getirisinden ziyade, sevdiği ve inandığı dalı seçmesini ve bu yönde kendini geliştirmesini tavsiye ederim.
W- Değerli Hocam paylaşımlarınız için çok teşekkür ederiz.