Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi’nde her hafta düzenlenen bilimsel toplantıya katılan Erciyes Üniversitesi Genom ve Kök Hücre Merkezi (GENKÖK) Müdürü Prof. Dr. Yusuf Özkul, tedavide herkese uyan tek elbise uygulamasından uzaklaşılması, bunun yerine her bedene uygun yeni elbise dizayn edilmesi gerektiğini vurguladı. Prof. Dr. Yusuf Özkul, “Klasik sınıflandırma değiştirilmeli, mutasyon ve tümörler sekans değerlerine göre yeniden sınıflandırılmalı ve hastalıkların tedavileri şekillendirilmelidir” dedi.
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi’nde haftalık gerçekleştirilen bilimsel toplantıların bu haftaki bölümünde “bireysel tıp” uygulamaları ele alındı.
Prof. Dr. Yusuf Özkul: “Klasik tıptan genomiks çağın bireysel tıbbına doğru eğilim oluştu”
Erciyes Üniversitesi Genom ve Kök Hücre Merkezi (GENKÖK) Müdürü Prof. Dr. Yusuf Özkul, “Bireysel Tıp” başlıklı sunumunda bireysel tıbbın doğuşundan bireysel tıbbı destekleyen gelişmelere, uygulamadaki zorluklara kadar pek çok konuya değindi.
Bireysel tıbbın kısaca “doğru hasta, doğru ilaç, doğru doz, doğru zamanda tedavi” olarak tanımlandığını belirten Prof. Dr. Yusuf Özkul, “Bireysel tıbbın genetik, moleküler biyoloji, biyoteknoloji, proteomiks ve görüntüleme yöntemlerindeki gelişimler ile birlikte doğduğunu görüyoruz. Gelişen yeni moleküler tanı yöntemleri bize şunu sordurmaya başladı: Acaba kişiye özgü tedavi olabilir mi? Yani bir hasta popülasyonundan ziyade her bir kişiye özgü bir tedavi yöntemi olabilir mi? Giderek bu süreç klasik tıptan genomiks çağın bireysel tıbbına doğru bir eğilim oluşturmaya başladı. Klasik tıpta bir hasta popülasyonu var. Bir ilaç verdiğinizde tam yanıt alabilir, yanıt vermeyebilir hatta yan etkisi de olabilir. Bireysel tıpta ise moleküler testler yaparak yan etkiyi azaltan ve mümkün olduğu kadar tam yanıt kısmına kadar giden bir eğilimi yapabilir miyiz düşüncesi oluşmaya başladı” dedi.
Prof. Dr. Yusuf Özkul: “Hassas tıp, hastalığı popülasyonlara ayırarak yönetebilme yeteneğidir”
Son yıllarda “hassas tıp” teriminin de sıkça kullanılmaya başlandığını belirten Prof. Dr. Yusuf Özkul, “Bazı otoriteler bireysel tıp terimini kullanıyor ama bireysel tıbbın uygulamadaki büyük zorlukları ve hemen hemen imkânsızlığı nedeniyle bunun yerine giderek hassas tıp terimi kullanılmaya başlanıyor. Hassas tıp, belli bir hastalığa sahip kişilerin genetik ve diğer analizlerle alt gruplara ayırmak ve bu uygun gruplara ayrılanlara da uygun tedavileri vermek olarak yorumlanabilir. Yani bireye değil de hastalığı küçük popülasyonlara ayırmak ve bunları yönetebilme yeteneği diyebiliriz” dedi.
Prof. Dr. Yusuf Özkul: “Bireysel tıp, teknolojideki gelişmeler doğrultusunda ilerledi”
Bireysel tıbbın ilerlemesini sağlayan en önemli şeyin kuşkusuz sağlık teknolojilerindeki gelişmeler olduğunu belirten Prof. Dr. Yusuf Özkul, yeni nesil dizileme sistemlerinin hızlı, ucuz, çok yönlü ve multiplexing yani birçok farklı örneğin bir havuzda toplanarak aynı anda çalışılmasına olanak sağladığını kaydetti. Prof. Dr. Yusuf Özkul, “İnsan genom projesi 13 yıl sürdü ve 2003’te tamamlandı. Günümüzde Illumina Hiseq X Ten sistemiyle yılda 18 bin kişinin genomu dizilinebilir. Bu teknolojiler düşük maliyetli dizinleme sağlıyor. Bu sayede genomik bilginin tıp pratiğinde kullanımı artıyor. Genomik bilgiye dayalı belli hastalık tanısı kolaylaşıyor. Hastaların spesifik ilaçlara daha iyi hedeflenmesi sağlanıyor. Toksisite riskleri belirleniyor ve azaltılıyor ” dedi.
Prof. Dr. Yusuf Özkul: “Birçok hastalığın tanısı daha net konuluyor”
Bireysel tıbbın uygulama alanlarına da değinen Prof. Dr. Yusuf Özkul, “Bu gelişmelerle beraber artık birçok hastalığın tanısı daha net konuluyor. Önceden tek bir gen için dahi çok uzun süre uğraşırken bugün aynı kişinin bir seferde 7 bin farklı geninin analizini 12-13 saat içinde yapabiliyoruz. Bu analizlerde bilinen ve bilinmeyen bütün mutasyonlarını tanıma şansımız var. Böyle olunca hastalıkları erken evrede saptama ihtimaliniz güçleniyor. Hastalıklardan korunma daha da yeni stratejiler geliştirilebiliyor. Hastaların genetik profiline uygun ilaçların verilmesi mümkün oluyor. Düşük etkinlikte olan ilacın fazla ve gereksiz yere kullanımı önlenebiliyor. Hastanın toksik etki yapabilecek ilaçlardan korunması sağlanabiliyor. Sağlık harcamalarının azaltılması mümkün olabiliyor. Bunların hepsini topladığınızda da hastanın memnuniyeti ve sağlık sisteminin kalitesini artırmak hedefleniyor” dedi.
Prof. Dr. Yusuf Özkul: “Birçok hastalıkta ilk tedavide az yanıt alınıyor”
Uygun tedavinin seçilmesinin önemini vurgulayan Prof. Dr. Yusuf Özkul, “Birçok hasta kendisi için önerilen ilk ilaçtan daha az fayda görmektedir. Artrit hastalarının %50’sinde, diyabet hastalarının %43’ünde, astım hastalarının %40’ında ve depresyon hastalarının %38’inde başlangıç tedavisine daha az yanıt alınmaktadır. Çünkü bunun temel nedeni siz ilaç verdiğinizde ilaçları metabolize eden enzimler var. Bu ilaçları taşıyan enzimler var ve ilaçların hedef dokuda farklı genlerin ekpresyonları nedeniyle değiştirme potansiyeli de var. Öyle olunca da doğal olarak ilk tedavilerde beklenen yararlar olmayabilir” dedi.
Prof. Dr. Yusuf Özkul, bireysel tıbbın uygulanmasındaki zorlukları anlattı
Bireysel tıbbın uygulanmasındaki zorluklara değinen Prof. Dr. Yusuf Özkul, en büyük zorluklardan birinin hastalıkları sınıflandırma sistemleri olduğunu söyledi. Prof. Dr. Yusuf Özkul şunları söyledi: “Mevcut hastalıkları sınıflandırma sistemleri daha çok bulgulara dayanmaktadır. Bunlara ilaveten moleküler tanı yöntemleri de yeni çalışmalarda kullanmak gerekiyor. Birçok hekim alışılagelmiş yöntemler dışında yeni tanı araçlarını kullanmaktaki isteksizlikleri yani hekimlerin bir kısmı mevcut rutin dışına çıkmak istemiyor. Başka bir zorluk da hekimlerimizin bir kısmının genetik test sonuçlarını yorumlamakta zorluk çekmeleri. Bir diğer sorun ise genetik raporlardaki aşırı bilgi yüklemesi. Bu durum da hekimin kafasını çok ciddi şekilde karıştırıyor. Bu testleri yorumlamada ve hastayla ilişki kurmada zorluk çekiyor.”
Prof. Dr. Yusuf Özkul: “Klasik sınıflandırma değiştirilmelidir”
“Tedavide herkese uyan tek elbise uygulamasından uzaklaşılmalı, her bedene uygun yeni elbise dizayn edilmelidir” diyen Prof. Dr. Yusuf Özkul, “Klasik sınıflandırma değiştirilmeli, mutasyon ve tümörler sekans değerlerine göre yeniden sınıflandırılmalı ve hastalıkların tedavileri şekillendirilmelidir” dedi.
Prof. Dr. Yusuf Özkul, diğer tavsiyelerini de şöyle sıraladı: “Kalıtsal kanserlerde yakın akrabalar daha dikkatli taranmalı ve takip edilmelidir. Yüksek riskli patojenik varyantlarda yaşam beklentisi ve kalitesine yönelik önlemler alınmalıdır. Etkisi bilinen tanı ve tedavi yöntemlerinden asla uzaklaşılmamalıdır. Tedavi seçenekleri genetik varyasyonlarla desteklenmelidir. Sağlık çalışanları genomiks, proteomiks, metagenomiks gibi yeniş gelişen yöntemler alanında bilgilendirilmeli ve özellikle genetik raporların okunması ve değerlendirilmesinde standartlar konulmalı ve yaklaşılmalıdır. Hastalara daha fazla zaman geçirecek genetik danışmanlar yetiştirilmelidir” dedi.
Prof. Dr. Sevim Işık, ÜSKÖKMER çalışmalarını anlattı
Üsküdar Üniversitesi Hücresel Tedaviler ve Kök Hücre Üretim, Uygulama ve Araştırma Merkezi (ÜSKÖKMER) Müdürü Prof. Dr. Sevim Işık ise “Nörolojik ve Nöropsikiyatrik Hastalalıklarda Kök Hücre Uygulamaları” başlıklı sunumunda ÜSKÖKMER’in çalışmalarından bahsetti.
ÜSKÖKMER’in temelde nörolojik hastalıklar üzerinden çalışmayı hedefleyen bir merkez olduğunu kaydeden Prof. Dr. Sevim Işık, “Merkez nörolojik ve nöropsikiyatrik hastalıkların tanısını, kişiye özel tedavilerin geliştirilmesini, tedavi uygunluğunun takibini, hücresel ve kök hücre tedavilerinin geliştirilmesine yönelik AR-GE çalışmaları yürütmeyi ve insan uygulamalarına yönelik hücresel ve kök hücre ve ürünleri geliştirmeyi hedeflemektedir” dedi.
Prof. Dr. Sevim Işık: “İki laboratuvar kurulacak”
ÜSKÖKMER’in geçen yıl Haziran ayında resmi gazetede yayınlanarak kurulduğunu belirten Prof. Dr. Sevim Işık, “Üniversitemiz tarafından hücre kültürü laboratuvarı kuruluyor, şu anda bitme aşamasında olduğunu söyleyebiliriz. Mart ayı içerisinde İstanbul Kalkınma Ajansına bu altyapının genişletilmesi için bir proje başvurusu yapıldı. Bu proje çerçevesinde iki tane laboratuvar kurulması hedefleniyor. Bunlar ilaç taşıma – medikal tanı ve doku mühendisliği laboratuvarları olacak. İlaç taşımada amaç ilaçların çözünürlüklerinin artırılması, hedefe yönelik ilaç taşıma, özellikle yıllardır kullanılan lizozom dendirmer vb aracılı çalışmalar ve son yıllarda da araştırma aşamasında olan kök hücrelerle hedefe yönelik özellikle beyin hastalıklarında hem beyin kan bariyerini geçebilecek hem de nörolojik toksisiteyi azaltabilecek yöntemler üzerinde çalışmalar yapmaktır” dedi.
Nörolojik hastalıkların çok heterojen bir yapıya sahip ve progresif özellik gösteren tedavisi zor hastalıklar olduğunu belirten Prof. Dr. Sevim Işık, “Heterojen ve çok çeşitlilik gösteriyor. Bunları da kendi içinde sınıflara ayırmak gerekiyor. Her nörolojik hastalık kök hücre tedavisine uygun değildir. Örneğin akut safhadaki hastalıklar, inme ya da spinal kord yaralanmaları; ALS, Parkinson ve Alzheimer gibi kronik dejeneratif hastalıklar, MS gibi enflamasyon ve immünolojik nedenlere bağlı hastalıklar ve otizm gibi pediyatrik hastalıklar şeklinde sınıflandırmalardan bahsedebiliriz” dedi.
Prof. Dr. Sevim Işık, kök hücrelere ilişkin bilgi verdi
Kök hücrelerin hem embriyonik aşamada hem de vücuttaki dokulardan elde edilebilen hücreler olduğunu, temelde tedavilerde kullanılan kök hücreleri üç safhaya ayırabildiklerini kaydeden Prof. Dr. Sevim Işık, “Birinci nesil kök hücreler, dokulardan elde edilen ve şu anda da klinik denemeleri oldukça ilerlemiş kök hücrelerdir. Nörolojik hastalıklar için de özellikle mezenkimal kök hücreler ve hematopoietik kök hücreler, ayrıca son yıllarda uygulaması artan nöral kök hücrelerdir. İkinci nesil kök hücreler embriyonik kök hücreler ve indüklenmiş pluripotent kök hücrelerdir. Yeni nesil kök hücreler ise son yıllarda artık uygulama alanları şu anda AR-GE aşamasında olan ve birinci nesil ile ikinci nesil kök hücrelerin potansiyellerini artırmaya yönelik genetik ve doku mühendisliği yöntemleri ile geliştirilen kök hücrelerdir” dedi.