Bilindiği üzere 2004 yılında yürürlüğe giren İlaç Fiyat Kararnamesi ile ilaç fiyatlarının belirlenmesi için firmaların beyanları yerine seçilen referans ülkelerdeki fiyatları esas alınmaya başladı. Avro kuru üzerinden belirlenen ilaç fiyatları o yıllarda kurun sürekli aşağı düşmesi nedeniyle bir yandan devletin ilaç harcamalarında tasarruf yapmasını sağlarken ilaç üretici ve ithalatçılarının da piyasaya ilaç vermesinde bir sorun yaşamamasını sağlıyordu.
Ancak yıl boyu sabitlenen kur nedeniyle son yıllarda Avro kurunun yükselme trendine girmesi ve özellikle de 2018 yılında Avro kurunda yaşanan olağan üstü artış bu dengeyi bozdu.
Bir çok firma ithalatı ya azalttı ya da tamamen durdurdu. Özellikle hayati öneme haiz ithal ilaçlarda son dönemde yaşanan sıkıntı bu ilaç fiyatlandırma politikasının doğal sonucudur. 2004 Yılında ülkenin içinde bulunduğu ekonomik koşullara uygun olan İlaç Fiyat Kararnamesi günümüz ekonomik koşullarında artık sürdürülebilir değildir. Zira ; ilaç fiyatlandırmasında kullanılan Avro kurunun gerçek Avro kurunun yüzde 60’ı oranında hesaplaması, bu düşük hesaba rağmen referans ülkelerdeki fiyat düşüşünün her hafta ilaç fiyatlarına yansıtılarak ülkemizdeki ilaç fiyatlarının düşürülmesi, buna rağmen her geçen gün artan maliyetler ilaçların piyasada bulunabilir olmasının önündeki en büyük engeli teşkil etmektedir.
Herkes 19 Şubatta yürürlüğe giren ilaç fiyatlarındaki artışa odaklanmış durumda. Ancak bu artıştan 7 gün sonra yine ilaç fiyatları birer ikişer düşmeye başladı. Geçen seneden bu zamana kadar çeşitli ilaçlarda 52 defa gerçekleşen, 2004 yılından bu yana da 832 defa gerçekleşen ve rafımızda bulunan ilaçlarda zarar etmemize neden olan ilaç fiyat düşüşleri, içinde bulunduğumuz ekonomik koşullara tamamen aykırı bir durum oluşturmaktadır.
İlaç ve eczacılık hizmetinin sürdürülebilirliği açısından İlaç fiyat kararnamesinin yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Bu çerçevede;
– İlaç fiyatlandırmasında yılda bir defa Avro kuruna bağlı olan uygulamadan vazgeçilerek belirli aralıklarla enflasyon oranında artış yapılmasının sağlanması,
-Artan işletme giderlerimiz göz önünde bulundurularak ilaç fiyat değişikliklerinde özellikle 4. ve 5. kademe ilaçlarda eczacı kar oranlarının yeniden belirlenmesi,
sağlanmalıdır.
Bu güncelleme sağlanmadığı takdirde bulunamayan ilaç sorunu devam edecek, yeni molekül ilaçlar ülkemize gelmeyecek ve yerli ilaç üretimine ağırlık verilmesini sağlayacak olan milli ilaç projesi tam anlamıyla hayata geçmeyecektir.
“İLAÇ HARCAMALARINDA TASARRUF İÇİN ETKEN MADDE YAZILSIN”
Tüm Eczacı İşverenler Sendikası olarak, reçetelere ilaçların etken madde isimlerinin yazılmasını istiyoruz.
Çünkü; İlacın etkisi ticari isminden değil, “etken maddesinden” gelmektedir.
Bir ülkede reçeteler doktorlar tarafından hem etik olması, hem de ticari reklam yapılmaması amacı ile etken madde olarak reçetelendirilmektedir.
Ülkemizdeki eczacılığın bilimsel boyutu ve ilaç harcamalarının ticari olgulardan etkilenmemesi için ve böylece daha bilimsel bir ilaç ve sağlık danışmanlığı hizmeti verebilmek adına yetkilileri bu uygulamanın “mimarı” olmaya çağırıyoruz.
Reçetelere ilaçların ticari ismi yerine etken maddesi yazılması uygulamasının getireceği faydalar şunlardır:
A)İlaç firmalarının, hekimler üzerindeki baskıları son bulacaktır.
B) Bu ülkenin hekimleri, reçete yazarlarken ticari isme mahkum olmayacaklar ve “etik” çalışma imkânı bulacaklardır. Ayrıca gerek hekimler gerekse eczacılar olarak okuduğumuz okullarda aldığımız tahsilde ilaçların “etken maddesi” öğretilmiştir. Bilinmelidir ki; ilaçların iyileştirici etkisi “isminde” değil, ”ETKEN MADDESİNDEN”
C) İlaç firmalarının promosyon vb. çalışmaları çok azalacağı için gereksiz ilaç yazılımı ve tüketimi çok azalacaktır. Sendikamızca, Devletin tasarruf oranının çok ciddi boyutlarda olacağı düşünülmektedir.
D) İlaç pazarındaki etkinliği azalan yerli ilaç sanayimiz kısa bir süre sonra düzelecek ve yerli ilaç sanayimize destek olunacaktır.
Bu durum ülkemiz için “yerli ilaç politikamızı “oluşturulmasında etkili olacak ve ilaç için bütçemizden dış ülkelere aktarılan para azalacaktır.
Bu sayede de ilaç konusunda ; ülkemizde üretilen, satılan, istihdamı yapılan ve dışa daha az bağımlı bir ülke olmamız mümkün olacaktır.
Gelişmiş ülkelerde uygulaması bulunan bu durum için o ülkelerdeki mevcut yönetimlerce yerli ilaç veren eczacıya artı prim şeklinde bir teşvik uygulanmaktadır.
Çünkü,o ülke içinde üretilen ilaçların ağırlıklı olarak hastalara verilmesi ;
Hem ödenen paranın ülke içinde kalmasını ve tedavinin ekonomik olmasını hem de gelişen yerli ilaç sanayinin yarattığı istihdamın ülkeye katma değer kazandırmasını sağlamaktadır.
Eczacı meslek hakkının ülkemizde de uygulamaya konulması ile düşen ilaç fiyatları ve ilaç firmalarının SGK’ya yaptıkları Kamu Kurum İskontolarından son yıllarda zarar gören eczanelerimizi YAŞATMAK ve ÜLKEYE HİZMET VERİLMESİNİN DEVAMINI SAĞLAMAK MÜMKÜN OLACAKTIR.
Zira ; eczane raflarımızdaki zararlarımız, firmalarca karşılanmadığından eczane ekonomileri ciddi anlamda dar boğazdadır.
26 Bin eczane eczacısı, bütün ülkeyi kapsamasına uğraşılan sağlıkta dönüşüm programları için her türlü fedakârlığı göstermiştir.
Eczanelerimizin sermayeleri, elbette bizlere ait olmakla beraber aynı zamanda ülkemizin kaynağıdır ve milli servettir.
Eczane eczacılarının sendikası TEİS olarak;
Ülkenin en ücra noktalarına kadar uzanan “eczane ağının” devam etmesi, bu ülkenin imkanları ile bu ülkenin okullarında tahsil görerek yetişmiş eczacıların yaşaması ve devam etmesi için, bütün gelişmiş ülkelerde olan “eczacı meslek hakkı” verilmesini talep ediyoruz.
EŞDEĞER UYGULAMASINDAKİ YENİ DÜZENLEMELER BU UYGULAMAYA ZARAR VERMEYE BAŞLADI
Gözlerden kaçan bir diğer çok önemli konu ise SGK tarafından hayata geçirilen fiyat baz alınarak yapılan eşdeğer uygulamasıdır. Bu uygulama “eşdeğer ilaç uygulamasına “ zarar vermektedir. Bunun en çarpıcı örneği KOAH ilaçlarında yaşanmaktadır. SGK nın TR eşdeğer bandında fiyat bazında eşdeğer görünen ama kurum tarafından bile vatandaşa “eşdeğer olarak “ verilemeyen ilaçlar yüzünden vatandaşlarımız fiyat farkı ödemektedir.
Astım ve KOAH tedavisinde kullanılan ilaçlarda raporlu olmalarına rağmen hastalarımız fiyat farkı ödemek zorunda kalmaktadır. Örneğin ; üç kutu astım ilacına hastalar 60 TL’ye varan büyük farklar ödüyorlar. Üstelik bu ilaçların fark ödemeden alacakları bire bir eşdeğeri de bulunmuyor
HASTALARIN FARK ÖDEMEDEN ALABİLECEĞİ EŞDEĞERİ YOK!
Bu hastalıkların tedavisinde kullanılan Formoterol fumarat+budesonid ihtiva eden ilaçlar piyasada değişik isimlerde, farklı formüllerde ve de farklı cihazlarla kullanıma hazır şekilde bulunmaktadır. Uygulamanın farklı teknolojiler ile üretilmiş cihaz ve dozaj formlarının etkin madde temelli bir hesaplama yöntemiyle hesaplanarak oluşturulması bilimsel ve tıbbi gerçeklere aykırıdır.
Eczanelerimize gelen hastalar bu düzenleme ile fiyat farkı olmayan eşdeğer ilaç istediğinde daha yüksek doz içeren farklı cihazlardaki ilaçları kullanmak zorunda kalmaktadır. Bu uygulama hekimin tedavi alanını zorlamakta ve hastada olası yan etki ve farklı cihaz kullanımına bağlı uyum zorlukları oluşturarak tedavinin aksamasına sebep olabilmektedir.
Bu ilaçlar farmasötik eşdeğer olmadığı halde fiyat hesaplamalarında eşdeğer gibi kabul edilmesinin hastalara ve eşdeğer ilaç kavramına zararı büyüktür. Rahat nefes alabilmek için bu ilaçlara muhtaç olan hastalarımıza “farmasötik eşdeğer olmayan ilaçlar yüzünden “fiyat farkı ödemek zorunda olduklarını nasıl anlatacağız?
Yetkilileri hastaları mağdur eden bu uygulamadan bir an evvel vazgeçmeye çağırıyoruz.