Dünya genelinde en yaygın görülen 3 kanser türünden biri olan rektum kanseri, ülkemizde 5’inci sırada yer alıyor. Dünyada her yıl bir milyon, ülkemizde ise 6 bin kişi, kalınbağırsağın kötü huylu bir tümörü olan rektum kanserine yakalanıyor. Günümüzde rektum kanserinin erken yaşlarda görülme sıklığı da giderek artıyor. Öyle ki her 10 rektum kanserinden biri 50 yaş öncesinde görülüyor. Aşırı kilo, hayvansal besinlerin fazla tüketimi, hareketsizlik ve sigara kullanımı gibi var olan risk faktörlerinin her geçen gün arttığı göz önüne alındığında rektum kanserinin daha erken yaşlarda görülme sıklığının artacağı öngörülüyor. Güzel haber ise tıp dünyasının, rektum kanserinin tanı ve tedavisi üzerine yaptığı çalışmalarla hastaların yüzünü güldüren dev adımlara imza atması. Rektum kanserinin tanı ve tedavisindeki gelişmeleri aktarmak amacıyla, geçtiğimiz günlerde
Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi tarafından “Gastrointestinal Kanserin Tedavisindeki Gelişmeler” başlıklı bir sempozyum düzenlendi. 20 ülkeden yaklaşık 200 hekimin yer aldığı uluslararası katılımlı sempozyumda rektum kanserinin tedavisindeki en yeni bilgiler masaya yatırıldı ve teknolojik gelişmeler aktarıldı.
Kolonoskopik tarama ile önlenebiliyor!
Rektum kanseri kolonoskopik tarama ile erken dönemde teşhis edilebilen, hatta önlenebilen bir kanser türü. Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Gastrointestinal Onkoloji Ünitesi’nden Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Erman Aytaç, söyleşide yaptığı konuşmasında, erken tanı için risk faktörü olmasa bile herkesin 45 yaşında mutlaka kolonoskopi yaptırması gerektiğine dikkat çekti. Genetik risk faktörleri varsa tarama yaşının 15’e kadar düşebileceğini belirten Prof. Dr. Aytaç, “Rektum kanserinin en sık nedeni olan polipler belirli bir zaman aralığında kanserleşir. Polip fazında iken belirgin bir semptom olmayabilir, bu nedenle tarama yapılması çok önemlidir. Günümüzde neredeyse tüm kolon polipleri kolonoskopik olarak çıkarılabilmektedir” dedi.
Tedaviyle tam şifa sağlanabilen bir kanser türü!
Rektum kanseri erken teşhis ve tedavi edildiğinde tam şifa sağlanabilen bir kanser türü. Prof. Dr. Aytaç, rektum kanserinde hastalık uzak organlara sıçramamış ise genellikle ilk seçenek olarak cerrahi tedaviye başvurulduğunu belirterek, “Ancak metastaz yapmayan hastalarda da bazı kemoterapiler veya özellikle ilaçlar kullanılabilmektedir. Metastaz varlığında tıkanıklık, kanama ya da perforasyon gibi bir durum yok ise sıklıkla kemoterapi ilk tedavi tercihi olmaktadır” diye konuştu.
Yeni gelişmeler ‘ameliyat şansını’ artırıyor!
Günümüzde rektum kanserinin tedavisinde son derece önemli gelişmeler yaşandığına işaret eden Prof. Dr. Aytaç, “Örneğin eskiden ileri evrede tespit edildiği için ameliyat olamaz denilen uzak metastazlı hastalarda uygulanan yeni ilaç protokolleri ile tümör küçültülerek ameliyat olabilecek hale getirilmektedir” dedi. Cerrahi yöntemde son yıllarda ‘minimal invazif’ cerrahi olarak adlandırılan robotik ya da laparoskopik yöntemlerin kullanıldığını vurgulayan Prof. Dr. Erman Aytaç, “Her iki yöntem açık cerrahiye göre hızlı iyileşme, ameliyat sonrasında daha az ağrı ve hızlı bir şekilde normal hayata dönme avantajı sunmaktadır. Ayrıca robotik cerrahi ameliyat sırasında sunduğu iyi görüş ve manevra becerisi ile cerrah için çok daha konforlu ve başarı şansı yüksek bir ortam sağlamaktadır” bilgisini verdi.
Ameliyatsız tedavi seçenekleri tartışılıyor!
Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Leyla Özer, söyleşide yaptığı konuşmasında, son yıllarda kanser tedavisinde çığır açan gelişmeler sayesinde rektum kanserinin daha iyi kontrol altına alınabildiğini vurguladı. Günümüzde radyoterapi ve kemoterapinin birlikte ve daha uzun süre kullanımı ile tümörün hastaların bir kısmında tamamen kaybolabildiğinin gözlendiğine dikkat çeken Prof. Dr. Özer, “Bu oran yaklaşık olarak yüzde 20-25 civarındadır. Radyoterapi ve kemoterapi sonrası tümörün kolonoskopi, MR ve PET ile tamamen kaybolduğu gösterildiği takdirde bu hastalarda ameliyatsız tedavi seçeneği tartışılabilmektedir” diye konuştu. “Ancak bu bilgiden rektum kanserinin artık tamamen ameliyatsız tedavi edilebildiğine dair bir genelleme yapmak yanlış bir mesaj olur” uyarısında bulunan Prof. Dr. Özer, sözlerine şöyle devam etti: “Biz ameliyatsız tedavi tercihini özellikle rektumu korumanın mümkün olmadığı, ameliyat sonrası kalıcı stoma açılma ihtimali olan hastalarda radyoterapi ve kemoterapi sonrası tümörün tamamen kaybolduğu durumlarda tartışmayı doğru buluyoruz”
Uzak organlara sıçrama ve nüks riski azaltılıyor!
Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Özer, lokal olarak ileri, bir başka deyişle uzak organlara sıçramamış, ancak rektum duvarı içerisinde ve/veya çevresel lenf nodlarına yayılmış olan rektum kanserinin tedavisinde artık sıklıkla total neoadjuvan tedavisi olarak adlandırılan yöntemin tercih edildiğini belirtti. Prof. Dr. Özer, “Bunun anlamı, normalde ameliyat öncesinde başlanan ve ameliyat sonrası devam eden kemoterapi tedavisinin tamamının ameliyat öncesinde verilmesidir” diyerek, sözlerine şöyle devam etti: “Böylece genellikle hem radyoterapiden ameliyata kadar geçen süre uzatılarak tümörün daha da çok küçülmesi için yeterli süre beklenmiş olunur hem de bu süre zarfında tümör üzerindeki kontrol artırılarak uzak organlara sıçrama ve lokal nüks riski azaltılır”
Bazı hasta grubunda tümör tamamen kaybolabiliyor!
Son yıllarda rektum kanseri tedavisinde yaşanan bir başka önemli gelişme de immünoterapi tedavisiyle elde edilen başarı. Tüm rektum kanserlerinin yaklaşık yüzde 5’inde immünoterapi yönteminde duyarlılığa sebep olan genetik bazı değişiklikler tespit edildiğini belirten Prof. Dr. Özer, “Bu hasta grubunda immünoterapi dediğimiz bağışıklık hücrelerini tümöre karşı ‘savaş’ emrini veren ilaçları kullandığımızda, hastaların neredeyse tümünde tümörün tamamen kaybolabildiği gösterilmiştir. Bu tedavinin geri kalan rektum kanseri hastalarında da başarılı şekilde kullanılabilmesi için farklı çalışmalar devam etmektedir” dedi.
Kanser daha erken dönemde yakalanabilecek!
Günümüzde tedavideki en büyük sıkıntı ise tümörün tamamen kaybolduğunu göstermek için kullanılan yöntemlerin halen yeterince hassas olmaması. Ancak günümüzde kanda dolaşan tümör DNA’sı gibi daha sofistike yöntemlerle mikroskobik düzeyde kanserin tespit edilebildiğini belirten Prof. Dr. Özer, “Bu testlerin daha ucuz ve ulaşılabilir olması halinde yakın gelecekte kanserin daha erken dönemde yakalanabileceğini ve kansere bağlı ölümlerin azalacağını öngörebiliyoruz” diye konuştu.
Mesane ve bağırsak fonksiyonlarında sorun gelişebiliyor!
Rektum kanserinde, cerrahi işlem sırasında tümörün bulunduğu rektumun bir kısmı veya tamamı çıkarılabiliyor. Gastrointestinal Onkoloji Ünitesi’nden Dr. Öğretim Üyesi Özdal Ersoy, söyleşide gerçekleştirdiği konuşmasında bu tür bir ameliyatın hastanın bağırsak veya anal fonksiyonlarında değişikliklere yol açtığını belirterek, “Ameliyatın şeklinde göre, her 10 hastadan 6-9’unda dışkı kaçırma, kabızlık, sık tuvalete gitme ihtiyacı, tuvalet yapmakta zorlanma, karın şişliği ve artmış bağırsak gazı’ gibi bağırsak sorunları gelişmektedir” dedi. Dr. Özdal Ersoy, ayrıca hastada özellikle pelvik bölgesinde sinirlere zarar geldiyse; idrar yapamama ya da kaçırma, ereksiyon ve boşalma veya orgazm sorunları ile ağrılı cinsel ilişki gibi cinsel yaşam ve mesane fonksiyonlarında problemlerin gelişebileceğini aktardı.
Güncel tedaviler yaşam kalitesini artırıyor
Günümüzde kolorektal kanser cerrahisinin ardından bağırsak veya anal fonksiyonlarının korunması ve iyileştirilmesi için çeşitli yaklaşımların uygulandığını kaydeden Dr. Ersoy, “Güncel tedavi yaklaşımında hedef; hastanın ilaç ve cerrahi tedavilerden sonra kansersiz yaşam süresini uzatmakla birlikte, ameliyat sonrası oluşan komplikasyonlara müdahale ederek, yaşam kalitesini de yükseltmektir” diye konuştu. Dr. Ersoy, ameliyat sonrasında uygulanan ‘Erken mobilizasyon, diyet değişiklikleri, pelvik taban egzersizleri, biofeedback terapisi, ilaç tedavisi, ağrı yönetimi, pisikolojik destek’ yöntemlerinden günümüzde oldukça başarılı sonuçlar elde edildiğine işaret etti.