İnsanlar arası ilişkilerin dinamiklerinin farklı olduğundan geçen hafta söz etmiştik, bunun yaygın görülen biçimlerinden biri ruh emiciliktir. Özetle, bir grup insan kendini geliştirebilmek için okur ve kültürel donanımını artırır. Kültürel donanımı artmış olan insan var olabilmek için yine de başkasına gereksinim duyar; ama bu gereksinim almaktan değil, vermekten kaynaklanır. Bir küpü sürekli doldurduğunuzu düşünün, taşmaması için başkalarına (toplumun) aktarılır. Doğru olan yaklaşım budur, birinin kendini çok geliştirmesi, ileri götürmesi, aslında fayda sağlamasıyla dengelenir.
Dr. Yavuz Dizdar
Oysa ruh emiciler kendilerini geliştirmek yerine başkasının enerjisini emerek yaşam olanağı bulur. Bu genel başlıktır, hafiften ağıra doğru değişik biçimlerde tezahür eder. Bunların ilk dört sınıfı (geçen yazıdaki açıklamalara bakın lütfen) neşe yiyiciler, artı-eksi-sıfırcılar, hep olumsuzlayanlar, mutluluklarını paylaşmayıp sadece sıkıntı aktarıp ferahlayanlardır.
Ruh emiciliğin rutinleşmesi
Beşinci aşamada sıkıntı aktarımı artık rutine binmiştir. Kişiler sadece dertlerini sizinle paylaşırken mutlu anlarında akıllarına gelmezsiniz. Hasta-doktor ilişkisi genellikle böyle gerçekleşir. Karşılıksız yardım edilenlerin çoğu, bunlar gerçek yaşamda dost da olabilirler, “yaaa, seni de hep işimiz düşünce arıyoruz…” derler. Elbette yardım edersiniz, “ne demek işimiz bu” dersiniz, konu kapanır. Artık bir tür Güzin Abla rolü ortaya çıkar. Herkesin derdini dinlemek ve çözüm önermeye çalışmak işiniz gibidir. Oysa bu konum minnet duygusuyla karşılık bulmaz, bir cins mürekkep kuşuna (masaldan alıntı, okul ödevlerindeki yanlışları yiyen kuş) dönmüşsünüzdür.
İlişkinin dinleyende karşılık bulması: Dertleri zevk edinenler
Altıncı aşamada artık ruh emicilik hali tamamen yerleşir. Kişi sürekli endişeler içindedir, bunu paylaşır, olumluma ya da önerilerinize kayıtsız ya da olumsuzdur; hatta sizin olumsuz varsaydığı durumlarınızı ön plana çıkartmayı yeğler. Kendinizi biraz salak hissedebilirsiniz, ama karşınızdakine verdiğiniz değer doğrultusunda devam edersiniz. Siz bu ilişkiden hiçbir şey almaz hale geldiğinizde ruh emicilik tamamen gerçekleşmeye başlar. Oysa ruh emiciler vampir gibidir, ruhun bütününü emerlerse kaynağın tükeneceğini bildiklerinden bir yerde dururlar; kısa bir ara verilir ve ardından devam edilir.
İlk dört aşama nispeten zararsızdır, sizin toplumsal pozisyonunuz uygun zemini yaratır. Ama son iki aşamada, sizde de bir eksiklik var olsa gerek, dinliyor olmanız sizin zaafınız ya da ısrarınızla yürüyen karşılıklı besleme halini yaratır, sorun artık karşınızda değil sizdedir. Çünkü hüzün dinleyeni besler hale gelmiştir, anlatılanlara öneri getirmekle kalmaz, içselleştirip derde ortak olur; dinlemekle kalmaz sorunu kısmen ya da büyük ölçüde üstlenirsiniz.
Günümüz toplumsa yapısındaki çözülmeler ruh emiciliğin yaygınlaşmasına neden oldu desek yanlış olmaz? O halde bundan bir şekilde korunmak zorunlu hale gelir. Buradan devam edeceğiz.