Omikron varyantı, beklenildiği ve biz dahil tüm bilim dünyası tarafından öngörüldüğü gibi tüm dünyada, önceki dalga ve varyantların çok ötesinde sayılarda kişiyi hastalandırmaya devam etmektedir. Nitekim geçtiğimiz hafta DSÖ’nün bildirdiği 21 milyonluk yeni vaka sayısı pandeminin başından beri bir haftada bildirilen en yüksek vaka sayısı olmuş, aynı hafta 50 bin kişi de bu hastalık nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Bugüne kadar elde edilen verilerle omikron ve yarattığı sorunlarla ilgili, yine çoğunluğu bilim çevreleri tarafından öngörülmüş şu sonuçlara ulaşılmıştır;
- Hatırlatma dozu/dozları yapılmamış olsa da aşılılarda omikrona bağlı hastane yatışı ve ölümler, aşısızlardan çok daha düşüktür. Hatırlatma dozu/dozları yapılanlarda bu riskin daha da düşük olmasınının yanında infeksiyona karşı koruyuculuk da artmaktadır.
- Geçirilerek veya aşıyla elde edilmiş bağışıklığı bulunmayanlarda da omikronun deltaya kıyasla yaklaşık 1/3 oranında daha az hastane yatışına neden olduğu görülmüştür.
- Eldeki veriler infeksiyona karşı koruyuculuğun kısa süreli olduğunu göstermektedir. Bu nedenle omikron öncesinde de olduğu gibi hastane yatışı ve ölüm riski hatırlatma dozları ile de sıfırlanmamaktadır.
- Özellikle aşılama ve toplum bağışıklığında istenilen seviyelere ulaşamamış toplumlarda aşırı artan olgu sayıları bir önceki dalgalardan çok daha fazla hastane yatışına ve ölüme neden olabilmektedir. Bunun dışında omikron özellikle aşı önerilmeyen çocuk yaş gruplarında diğer varyantlara göre daha fazla hastane yatışına neden olmaktadır.
- Kontrolsüz vaka sayısı artışlarının yarattığı bir diğer önemli olumsuzluk da hastaneye başka nedenlerle yatmış olanlarda, hastanede edinilen omikron infeksiyonlarıdır. Ayrıca hastanelerin kapasitelerini büyük ölçüde COVID-19 hastalarına ayırmak zorunda kalmaları da COVID-dışı nedenlere bağlı tıbbi bakım ve tedavi hizmetlerinin yeterince verilememesine neden olmaktadır. Nitekim omikron dalgası ile birlikte bazı ülkelerde toplam ölümlerde de daha önce hiç görülmemiş yüksek düzeylere tanık olunmaktadır.
- Gerek sağlık gerek diğer kritik hizmetlerin aksamadan yürütülebilmesi; okulların açık kalmasının sağlanması açısından toplumda kontrol önlemleri halen çok önemlidir.
- Ülkeler, aşılanma ve geçmiş dalgalardan etkilenme oranları bakımından farklı olduğu için omikron dalgasının etkileri de ülkeler düzeyinde farklılıklar gösterebilmektedir. Bu nedenle bazı ülkelerin kontrol önlemlerini gevşetiyor olmaları, özellikle omikron dalgasının henüz başında olan ülkeler için bir örnek kabul edilmemelidir.
- Örneğin aşılama oranı çok yüksek olan Danimarka veya daha önceki dalgalarda toplumun büyük bir kısmının hastalanmış olmasından dolayı neredeyse toplumsal bağışıklık düzeyine erişmiş Güney Afrika gibi bazı ülkelerde, omikron dalgası sırasında artan vaka sayılarına rağmen hastane yatışı ve ölümlerde artış olmamış ve bu ülkeler bu nedenle infeksiyonun toplumda yayılmasına yönelik ek önlemleri azaltma yoluna gitmiştir.
- Bu bağlamda %62’lerde bulunan toplam aşılı oranı ve toplumda infeksiyonun sınırlandırılması konusunda alınan önlemlerin derecesi bizimle benzerlik gösterdiği için ABD verileri, ülkemiz açısından daha yol gösterici olabilir: Bu ülkede omikron dalgasında hastane yatış sayıları önceki dalgaları aşmış, yoğun bakıma yatan ve ölen kişi sayıları da bunu takip ederek önceki en yüksek sayılara yaklaşmış; çocukluk çağı hastaneye yatış oranları tüm zamanların en yüksek seviyelerine ulaşmıştır.
Ülkemizde, omikron dalgası ile ilgili olarak şu konular da ek sorun olarak karşımıza çıkmaktadır:
- Hem birincil aşılamada hem hatırlatma dozlarında istenilen seviyelere hala ulaşılamamıştır.
- Risk grubunda yer alan yaşlı ve komorbiditeli kişilerin önemli bir kısmının aşılamasında, etkililiği daha düşük olan ve omikrona karşı yeterli düzeyde koruyuculuk sağlayamadığı gösterilmiş inaktive virus aşısı kullanılmıştır.
- COVID-19’un toplumda yayılmasını engelleyebilecek aşı dışındaki tarama, test etme, izolasyon, kalabalıkların azaltılması gibi önlemlerden vazgeçiliyor olması ağır hastalık ve ölüm sayılarının daha fazla olabileceği yönünde kaygı yaratmaktadır.
- Geçtiğimiz hafta, başta İstanbul ve İzmir’de olmak üzere COVID-19 hastalarına yoğun bakım yatağı bulma sorunu ortaya çıkmıştır. Özellikle rutin hizmetlerin ve ameliyatların devam etmesinden kaynaklanmış olduğu düşünülen bu sorunun da açıkça gösterdiği gibi, çok fazla artan olgu sayıları nedeniyle omikron dalgası hastanelerde tıkanmalara yol açmıştır.
Bu dalgayı sınırlandırabilmek için hem aşılamanın, hem de toplumda hastalığın yayılımını engelleyecek diğer önlemlerin artırılması zorunludur, aksi halde hem sağlık sisteminin tıkanması, hem de ölüm sayılarının artması kaçınılmazdır. Nitekim ülkemizden biraz daha yüksek aşılanma oranına sahip Almanya’da aşılamada istenilen seviye sağlanmamış olduğu için omikron sırasında toplumda alınacak önlemler sürekli güncelleme yoluyla gerektiğinde daha da sıkılaştırılarak hastane yatışları ve ölümlerin artmasının önüne geçilmesi hedeflenmektedir.
Bu nedenle omikron dalgası devam ettiği sürece:
- Aşılama çalışmaları, çocuk yaş grubu da dahil edilerek hızlandırılmalıdır.
- Daha önce inaktive virus aşılarıyla aşılanmış, özellikle risk grubunda olan kişilere, omikrona karşı daha etkili olabilecek mRNA aşılarıyla ek dozlar bir an önce yapılmalıdır.
- Test kapasitesi güçlendirilerek artırılmalıdır: Uygun aşamalarda hızlı antijen test seçenekleri devreye sokulmalıdır. Semptomatik kişilerin testlere erişimi mutlaka sağlanmalıdır.
- Yarıyıl tatili nedeniyle hareketliliğin de arttığı bu dönemde toplu taşımacılıkta test zorunluluğu geri getirilmelidir.
- Uzaktan çalışma, kural ve koşulları belirlenerek önerilmeli ve teşvik edilmelidir.
- Kapalı ortamlarda yapılacak toplantılara kısıtlamalar getirilmelidir.
- Sinema, tiyatro, konser, maçlar, spor salonları, alışveriş merkezlerine girişlerde aşısızılara kısıtlamalar uygulanmalıdır.
Bizim de dileğimiz omikron dalgasından sonra, çok fazla sayıda kişinin etkilenmesiyle ortaya çıkacak toplumsal bağışıklığın pandemiyi sınırlandırma olasılığının gerçekleşmesi olmakla birlikte, sınırlandırıl(a)mayan infeksiyon yayılımında yeni ve daha tehlikeli varyantların ortaya çıkması, deltanın tekrar dolaşıma girmesi gibi kötü olasılıkları da dikkate almak zorunda olduğumuzu bilimsel sorumluluğumuzun bir gereği olarak hatırlatmak istiyoruz.