Prof. Dr. Kemal Sayar ile toplumda giderek artan şiddet eğilimini konuştuk. Neden şiddete bu kadar duyarsız kaldığımızı sordum, cevap çok çarpıcıydı. Sayar diyor ki, “Siz sessiz kaldığınız için bir suç tamamlanır. Siz müdahale ederseniz o suç gerçekleşemez”
Buket AYDIN
Geçtiğimiz günlerde 2 çocuğu da boşanmak istediği kocası tarafından öldürülen Dilek Çakır’ın feryatları ile yasa boğulduk. Keza kasım ayında 2 çocuğu kocası tarafından öldürülen Şura Akkök’ün acısına ortak olduğumuz gibi. Ama aradan çok değil 2 ay geçmesine rağmen ne kadınların öldürülmesini engelleyebildik ne de çocukların. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun yayımladığı rapora göre cinayete kurban giden kadınların sayısı bir önceki yıla oranla yüzde 25 artarak 409 oldu. Cinayetlerin yüzde 39’u koca, erkek arkadaş, eski koca ya da eski erkek arkadaş tarafından işlendi. Yine aynı rapora göre 387 çocuk istismara uğradı, 20 çocuk öldürüldü. Bu çocukların 10’u, yani yarısı babası tarafından katledildi. Rakamlar korkunç ama daha da kötüsü artık bizim bu şiddeti kanıksamamız. “Toplum olarak bize ne oluyor, neden kadınlarımızı ve artık çocuklarımızı koruyamıyoruz?” sorusuna cevap bulabilmek için Psikiyatrist Prof.
Dr. Kemal Sayar’ın kapısını çaldım. Sayar, “Siz sessiz kaldığınız için bir suç tamamlanır. Siz müdahale ederseniz o suç gerçekleşemez.” diyor.
– Toplum olarak neden çok öfkeliyiz?
Sanırım bizden esirgendiğini düşündüğümüz şeye öfkeliyiz.
–Bizden esirgenen nedir?
Hepimiz daha iyi yerlerde olmak istiyoruz, daha iyi bir hayat yaşamak istiyoruz. Dizi filmlerde gördüğümüz ışıltılı hayatlar bizde de olsun istiyoruz. Instagram’da herkes mutluluk pozu veriyor çoğu doğru olmasa bile. Herkesin tırnak içinde mutlu hayatını öbürünün gözünün içine soktuğu bir dünyada bizler de ağzı kulaklarında çok mutlu, çok keyifli, her şeye bir tıkla ulaşabilen konumda görmek istiyoruz kendimizi ama hayatta hiçbir şey o kadar kolay olmuyor. O ışıltılı hayatların hiçbiri gerçek değil.
– Çok basit meseleler neden cinayetlere kadar varan patlamalara dönüşüyor?
Bizim toplumumuzda durduk yere şiddet olaylarında bir artış olmadı bence. Son 3 yıl çok zor geçti. Sokaklarda patlayan bombalar ve 15 Temmuz Darbe Girişimi insanlarımızın ayarlarını bozdu. Büyük bir kahramanlıkla darbe girişimi püskürtüldü fakat insanlar kötülüğün nereden, ne zaman, nasıl geleceği ile ilgili korkunç bir belirsizlik duygusuna mağlup oldular. Bu belirsizlik duygusu da günübirlik canilikleri maalesef artırdı.
–Öfke kontrolü nasıl sağlanır?
Çok temel bir mekanizma, öfkeyi daima soğutmaya gayret etmek lazım, şiddet üzerinden hak aramanın doğru bir davranış olmadığını hepimizin kabullenmesi lazım. Bir yere gittiğimizde bağırdığımız zaman, sesimizi yükselttiğimiz zaman, bir insanı tehdit ettiğimiz ya da ona şiddet uyguladığımız zaman hakkımı daha iyi bulurum anlayışını terk etmeliyiz. Konuşmanın özendirilmesi ve şiddetin de çok ağır bir şekilde cezalandırılması lazım. Burada görev devlete düşüyor. Ben bir müddet İngiltere’de çalıştım, orada hangi hastane ve kamu kurumuna giderseniz ‘Burada görevlilere hakaret ve şiddet en ağır biçimde cezalandırılacaktır’ diye sayısız uyaranla karşılaşırsınız.
Hastane personeline şiddet son 10 senede çok büyük bir artış gösterdi maalesef. Eskiden insanlar doktoru çok güçlü algılıyorlardı. Şimdi insanımız kendisini daha güçlü algılıyor, bu iyi bir şey ama hak aramanın yöntemlerini doğru bulamıyoruz bazen. Hak aramak iyidir ama doğru üslupla ve usullerle yapılmak kaydıyla. Şiddet psikolojik şiddet de içine katılarak en ağır biçimde cezalandırılmalı. Bir amirin de memuruna psikolojik şiddet uygulayamaması lazım, bütün bunların ayıp telakki edilmesi lazım.
–Yükseldiğinde, kendini biraz daha güçlü hissettiğinde neden başkalarını ezmek ister bir insan?
Biraz güç eksenli bir toplum olmamızdan kaynaklanıyor, değer eksenli bir toplum olsak herhalde
daha farklı olurdu. Güç sahibi olan insan her türlü keyfiliği kendine hak görmeye başlıyor. Güç sarhoşluğuna kapılabiliyoruz çok kolay. En ufak pozisyonlarda bile böyle olabiliyor bu ama değer eksenli bakış bize başka söyler.
–Değerden kastınız nedir?
Her insan saygıya değerdir, her insan iyi davranılmayı hak eder, her insanın hakkı hukuku vardır. Onu kolayca çiğneyemem. Bir yerde insanlar sıra bekliyorsa o sırayı ihlal edemem. Güçlü olanın haklı olduğu paradigmasını değiştirip, haklı olanın güçlü olduğu paradigmasına geçmemiz lazım toplum olarak. Kolayca insanlar üzerinde keyfi otorite uygulamamamız lazım. Çünkü büyük iktidar bizim küçük iktidarlarımızdan besleniyor. Ben karşımdaki insana hürmet ettiğim zaman, bana çay getiren insana teşekkür edip, ona hal hatır sormaya başladığım anda toplumda bir şeyler değişmeye başlıyor.
–Peki çocuklarımızın öfkeden, şiddetten uzak, sağlıklı büyümesi için ne yapmalı ?
Merhamet eğitiminin çok önemli bir unsur olduğunu, çocukların okul sıralarında merhamet duygusu ile tanıştırılmaları gerektiğini, bir başkasının canını yakmanın ne kadar büyük bir ıstıraba yol açabileceği ile ilgili bir bilgiye sahip olmaları gerektiğini düşünüyorum.
–Neden acımasız ve umursamaz bir toplum olduk? Gözümüzün önünde biri dövülse, cinayet işlense artık tepki vermiyoruz.
Buna ‘izleyici etkisi’ deniyor. Bu sosyal psikolojinin çok üzerinde durduğu bir kavram, yanlarında başka insanlar varsa kaytarma eğiliminde olabiliyorlar. Bu ahlaken bizi çok zayıf düşüren bir şey, çünkü siz sessiz kaldığınız için bir suç tamamlanır. Siz müdahale ederseniz o suç gerçekleşemez. Bir suç varsa o suça sessizliğiyle ortak olan insanlar da vardır. Dolayısıyla sessizliğiyle ortak olan insan o suçu işlemiş insanla aynı hizadadır. Onlar mağdurun değil, failin tarafını tutarlar.
“Selfie toplumu olduk”
– Empati yoksunu bir toplum mu olduk?
Bütün dünyada empati skorlarının azaldığına dair veriler var. Yeni kuşaklar ‘ben nesli’ olarak isimlendiriliyor önce ben, önce bana diyen kuşaklar. Türkiye de bence bu bencilleşme ve ‘selfie’ çağından payını alıyor. Kendi bireysel iyimizi, kamusal iyinin önüne koyuyoruz. Ve giderek sadece kendisi için yaşayan bireyler haline geliyoruz.
Gençler neden intihar ediyor?
– İntihar vakaları özellikle de gençlerde intihar neden bu kadar arttı?
Anlamsızlık buhranı var çünkü toplumda. Gençler niçin yaşayacaklarına, geleceğin kendilerine ne getireceğine, ne olursa hayatlarının yaşanmaya değer olacağına dair genel bir boşluk içinde. Gençler de toplumdaki o genel bencilleşme eğiliminden pay alıyorlar.
Saldırgan erkek nasıl anlaşılır?
–Bir kadın evleneceği ya da birliktelik yaşayacağı bir erkeğin şiddete eğilimli olduğunu nasıl anlar?
İşin enteresan tarafı psikopatlar büyük oyunculardır. Psikopatlar kadınlar tarafından çok etkileyici kişiler olarak görülürler. Dünyanın en büyük aşığı pozlarını kesebilirler. Şiddet uygulamaya eğilimli bir erkek kadın cinsiyetinin daha aşağı olduğuna dair mutlaka laf arasında bir ipucu verebilir diye düşünüyorum, çok büyük bir oyuncu değilse tabii, bunu bir garsona davranışından bile anlayabilirsiniz.
–Şiddet gören biri ne yapmalı?
Hiçbir zaman sineye çekmemeli hemen hak arayışına girmeli ve o kişinin uyguladığı şiddeti çantada keklik bir durum olarak görmemesini temin etmeli, karşısına dikilmeli ve kendisine şiddet uygulanmasına itiraz etmeli. Sessizlik bir süre sonra bunun kader olarak algılanmasına yol açabiliyor, önemli olan burada şiddeti kader olarak algılamamak.
“Şiddet, tanrılık iddiasıdır”
–Erkekler eskiden sadece kadınlara zarar veriyorlardı ama şimdi kendi çocuklarının canına kıyacak kadar ileri götürdüler şiddeti? Bunun nedeni nedir?
Bu biraz psikopatinin şahlanması ile alakalı. Özellikle kırdan şehre göçün de çok fazla olduğu ortamlarda değer buhranı çok önemli bir problem olarak karşımıza çıkıyor ve bu insanlar “benim için iyi olan iyidir” diye bakıyor. Toplum için iyi olan veya dini açıdan iyi olan, ülkem için iyi olan iyidir değil, ‘Benim için iyi olan, benim hazzımı o anda giderecek olan, benim intikam hissimi giderecek olan iyidir’ deyip herhangi bir pişmanlık göstermemiş oluyorlar. Böyle durumlarda çocuğunu kendisinden ayrı bir varlık olarak algılamıyor, yaşamaya hakkı olduğunu düşünmüyor, ‘Ben öleceksem o da ölsün’ diye bakıyor.
–Şiddet boyut mu atladı bu durumda?
Şiddet mahiyet değiştirdi diyebiliriz. Eskiden emin olduğumuz, bize güven veren temel yapılar çözülmeye uğradı, bunların başında da aile geliyor.
–Şiddet uygulayan kişiler nasıl insanlar peki?
Bunları özgüveni şişkin, çok kuvvetli insanlar olarak algılamayın. Şiddet aslında aciz insanın işidir. Şiddet sırasında bu kişiler geçici bir zafer duygusu yaşıyorlar. Karşılarındaki insana boyun eğdirerek, ona işkence ederek, eziyet çektirerek veya öldürerek kısa bir süreliğine mutlak zaferi yaşıyor.
–Neye, kime karşı bir zafer?
Tanrılığı oynuyor bence şiddet, tanrılık iddiasıdır, saldırgan zafer denir buna. O saldırgan zaferle beraber bir anlığına insanların hayatını yok etme iktidarının lezzetini yaşıyor. Bu lezzet onu sarhoş ediyor ama problem şu ki, yapıp ettiklerinden gerekli dersi çıkarmadığı için bunu bir kez daha, bir kez daha yapmaya eğilimlidir. Bu nedenle bu tarz kriminal kayıtları, raporları olan insanların devlet tarafından çok yakından takip edilmesi lazım.