W- Sevgili Hocam kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
Ö.E.- Merhaba. İzmir Fen Lisesinden 1988 yılında mezun oldum. 1994 yılında Hacettepe Tıp Fakültesi’ni bitirip İç Hastalıkları uzmanlık eğitimimi Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde, Tıbbi Onkoloji yan dal eğitimimi Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesinde yaptım. Ekim 2003- Mart 2004 tarihlerinde MD Anderson Kanser Merkezinde meme ve gastrointestinal kanserler bölümünde eğitim aldım. 2006 yılında İç Hastalıkları ve Tıbbi Onkoloji doçenti oldum. Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı başkanlığı görevinde bulundum. 2006-2008 yılları arasında Thomas Jefferson Üniversitesinde meme kanseri araştırması yaptım. 2009 yılından bu yana Acıbadem Maslak Hastanesi’nde çalışıyorum. Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde öğretim üyesiyim. 2011 yılında İç Hastalıkları profesörü oldum. Halen Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı başkanı olarak görev yapıyorum. Kanser konusunda hem klinik hem de eğitim ve araştırma çalışmalarıma devam ediyorum.
W- TUİK 2013 ölüm istatistiklerinde ‘iyi ve kötü huylu tümörlerden ölüm’ 2. sırada ve % 21,3 olarak görülmekte. Kanserin geldiği nokta ve trendi konusundaki görüşlerinizi alabilir miyiz?
Ö.E.- Kanser günümüzde en önemli sağlık sorunlarından biridir.Türkiye’de yaklaşık 350.000-400.000 kanser hastası bulunmaktadır.Her yıl yaklaşık 150.000 yani kanser tanısı konmaktadır. Erkeklerde en sık görülen kanserler akciğer ve prostat kanserleri, kadınlarda ise meme kanseridir.
Dünyada ise 12 milyonun üzerinde kanser hastası var. 2020 yılında 20 milyon olması beklenmektedir. Kanserin görülme sıklığı artmaktadır. Sevindirici haber ise erken tanı ve gelişmiş tedavi olanaklarının olduğu batı ülkelerinde ölüm oranları düşmektedir. Ülkemizde de tarama, erken tanı ve tedavi olanaklarının artması ile kanserden ölüm oranlarını azaltmak mümkün olacaktır.
W- Kanser oluşumunda faktörler ; Genetik, Mutasyon, Çevre ifade edilmekte. Genelleme yapmak ve etiyolojik olarak oran belirtmek mümkün mü ?
Ö.E.- Kanser oluşumunda en önemli faktörler değiştirilebilir ve önlenebilir olan çevresel faktörlerdir. Sigara ve tütün ürünlerinin kullanılmaması, alkolün sınırlanması, güneşten korunma, sağlıklı ve dengeli beslenme, ideal kilonun korunması ve düzenli spor yapılması kişinin kanser riskini yarıyarıya azaltmaktadır. Yalnızca genetik faktörler sonucu gelişen kanser oranı %5 gibi düşük orandadır, çevresel faktörlerin etkisi ile bu oran artar. Genç yaşta görülen kanserlerde, aile öyküsü olanlarda ve birden fazla kanser gelişen kişilerde genetik olma olasılığı yüksektir. Meme-yumurtalık (over) kanseri ve kolorektal (Kalın barsak) kanserleri için tanımlanmış genetik testler vardır. Yüksek riskli kişilerde bu testleri yaparak kanser gelişmeden saptamak mümkündür.
W- Kanser ile ilişkili populer konularda; cep telefonu, GDO lu gıda, vitamin alımı vs. Bu konularda uzmanların ve derneğin görüş belirtmesi halkı aydınlatması gerekli midir ? Bilgi kirliliği var mı?
Ö.E.- Yapılan çalışmalar göstermiştir ki kanser gelişme riskini ve kanser olan kişilerde nüks riskini azaltmak için multivitamin almak etkili olmamaktadır. Hatta Vitamin C ve E yüksek dozda kullanımı özellikle sigara içenlerde olumsuz etki yapabilmektedir. Vitamin D eksikliğinde yerine konması yararlı olmaktadır.
Vitaminler, alternatif tedavi yöntemleri konusunda Türk Tıbbi Onkoloji Derneği web sayfasında ayrıntılı bilgi verilmekte ve zaman zaman basın yayın organlarında görüş belirtmekteyiz. Ancak bilgi kirliliği fazla olması nedeniyle yetreince etkili olamadığımızı düşünüyorum.
GDO’lu besinler ve cep telefonu konusunda uzun dönem verilere sahip değiliz, o nedenle dikkatli olmakta fayda vardır.
W- Tedavide alternatif tıp ve destek tedavilerine yaklaşımınız nedir?
Ö.E.- Beta karoten, likopen, vitamin C, E ve A antioksidanlara örnektir. Sarı turuncu renkli sebze ve meyveler Beta karoten, kırmızı meyve ve sebzeler likopen, fındık, badem, yeşil yapraklı sebzeler vitamin E kaynağıdır. Sebze ve meyvelerle vücudumuza doğal yoldan alınan besinler sağlıklı yaşam için esastır ve çeşitli kanserlerin gelişmesini önlemekte yararlıdır. Örneğin sebze meyve tüketimi fazla olanlarda kalın barsak kanseri daha az görülmektedir.
Kanser tedavisi gören kişiler destek tedavileri uzman doktor kontrolunda kullanmalıdırlar.
Doğal ve dengeli beslenme kanserin önlenmesinde ve sağlıklı bir yaşam için en geçerli uygulamadır.
W- Kanser hastaları tedavi sürecinde nasıl beslenmeliler?
Ö.E.-Tedavi sürecinde dikkat edilmesi gereken noktalar var. Hastalar tedavi sürecinde ve sonrasında mutlaka ‘dengeli’ ve ‘doğal’ beslenmeliler. Bundan kast ettiğimiz şey; çok farklı şeyler yenilmesi veya belli bir besinden çok fazla tüketilmesi değil, her besin öğesinden dengeli miktarda ve doğal ürünlerle beslenilmesi. Çünkü vücudumuz ihtiyacı olan tüm maddeleri aldığında kendini daha iyi yeniler, yaralar daha çabuk iyileşir ve enfeksiyon riski daha azalır.
Güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmak ve bağırsakların düzenli çalışması için günde en az 5 porsiyon, her renkten olan sebze ve meyveler tüketilmeli. Kan şekerinin dengede kalması ve metabolizmanın çalışması için küçük porsiyonlar halinde sık sık beslenmeli. Bunun için de günde 3’ü ana diğerleri ara öğün olmak üzere 6-8 öğün yenilmeli. Vücudun kendi kendini tamir etmesi için proteinden içeriği yüksek bir beslenme şekli benimsenmeli. Protein kaynağı olarak öncelikle balık, ardından tavuk, en son kırmızı et tercih edilmeli. Yeterli protein alımı önemli olduğu için beyaz et tüketilemiyorsa kırmızı etten kaçınılmamalı. Protein her öğünde bulunmalı. Ancak her öğünde mutlaka hayvansal protein bulunması şart değil. Baklagillerden ve peynir veya yoğurt gibi yandaş ürünlerden de alınabilir. Kurubaklagiller, tam tahıllı ekmekler gibi yüksek posa içeren besinler tercih edilmeli. Tüketilen besinlerin çok temiz olmaları gerektiği için hastalar eğer dışarıda yemek yiyeceklerse çiğ sebze, meyve ve salatalardan uzak durmalı. Aksi durumda besinlerde bulunan çeşitli mikroorganizmalar ve parazitler hastalarda enfeksiyon riskini artırır. Evde de bu tür besinler ancak çok iyi yıkandıktan sonra tüketilmeli. Enfeksiyon riskine karşı, kabuklu meyveler, tercihen soyulduktan sonra yenmeli.
W- Kanserde erken tanı hangi türlerinde mümkündür? Hangi testler yapılabilir?
Ö.E.- Kanserde erken tanı hastanın muayenesi ve amaca uygun tetkiklerin birlikte yapılması ile sağlanır. Tarama testleri kolorektal (barsak) kanserler, serviks (rahim ağzı) kanseri ve özellikle kadınlarda en sık görülen kanser türü olan meme kanserinde erken tanıda yardımcıdır. Meme kanseri erken tanısı için tüm kadınlarda 40 yaşından itibaren doktor kontrolu ve mamografi yapılmasını öneriyoruz. Meme kanseri açısından risk faktörü taşıyanlarda tarama daha erken yaşlarda başlamalıdır. Serviks kanserinin erken tanısında papsmear testi cinsel aktivitenin başlaması ile düzenli aralıklarla yapılmalıdır. Kolorektal kanser erken tanısı için hem kadınlarda hem erkeklerde rektal tuşe, dışkıda gizli kan ve kolonoskopi tetkiklerine 50 yaşından itibaren başlanmalı ve düzenli aralıklarla devam edilmelidir.
W- Kanserde erken tanı ve koruyucu tıp ne demektir ve hangi disiplinleri ilgilendirir? Temel Sağlık politikaları içinde nasıl yer almalıdır ?
Ö.E.- Kanserden korunma ve kanserin erken tanısı hem kişinin kendi sağlığına önem vermesi hem de uygun tarama protokollerinin geliştirilmesi ile başarılı olur. Herhangi bir yakınması olmayan insanların periodik olarak yaptıracakları sağlık kontrolleri ile kanserin erken tanısı mümkündür. Hayat kurtarıcı bir yaklaşım olması nedeniyle sağlıklı yaşam bilinci taşıyan her insan buna özen göstermelidir. Toplumda bu bilincin oluşturulması ise Sağlık Bakanlığı, sivil toplum kuruluşları, sağlık ve eğitimle ilgili her organizasyonun sorumluluğundadır.
W- Tedavide gelinen nokta ve bundan sonraki dönemdeki yenilikler konusunda bilgi alabilir miyiz? Ülkemizin gelişmelere adaptasyonu nasıldır?
Ö.E.- Tüm kanserler ele alındığında erken tanı ve etkili tedavi yöntemlerinin gelişmesi ile 1980li yıllarda 5 yıllık yaşam oranı %50 iken 2000li yılların başında %66 olmuştur. Bu oran günümüzde daha da iyidir.Kemoterapiye duyarlı kanserleri ele aldığımızda 5 yıllık yaşam oranı testis kanserlerinde %96, meme kanserinde %89, hodgkin hastalığında %86, kolon kanserinde %65tir.
Kemoterapinin amacı, yapılarındaki bazı değişiklikler nedeniyle kontrolsuz büyüyen hücrelerin yok olmasını sağlamaktır. Hedef, hızlı çoğalan hücrelerin yapısını bozarak çoğalmalarını durdurmaktır. Çoğu durumda, farklı etki mekanizmaları olan birkaç ilaç birlikte verilerek kanser hücresinin öldürülmesi hedeflenir..
Kemoterapi ilaçlarının 10 yıl öncesine göre sayıları artmıştır ve yan etkilerinin daha az olması için uygun destek tedavileri geliştirilmiştir. Ancak halen etki mekanizmaları gereği normal hücreleri de bir miktar etkileyerek istenmeyen yan etkilere neden olmaktadırlar. Kanser hücrelerinin taşıdığı ancak normal hücrelerde bulunmayan hedefleri belirleyerek etkinliği yüksek, yan etkisi az biyolojik tedaviler son 10 yılın kanser tedavisindeki en önemli gelişmeleridir.
Kanser tedavisinde geliştirilen hedefe yönelik tedaviler birçok kanser türünde etkili seçenekler olarak karşımıza çıkmakta. Meme kanseri, barsak kanseri, renal hücreli (böbrek) kanserler, melanom adı verilen cilt kanserleri başta olmak üzere birçok kanserde hedefe yönelik tedaviler başarılı olarak uygulanmaktadır.
Bağışılığı güçlendirerek vücudumuzdaki hücrelerin kanser hücreleri ile savaşmasını sağlayan immunoonkoloji yöntemleri ise son 10 yılın önemli gelişmelerindendir.
W- İlaç firmalarının tedavideki gelişime katkısı nasıl olmalıdır ve firmaların tedaviyi hatta klavuzları maniple ettiğini düşünüyor musunuz? Hekimler için etik olmanın anlamı-önemi size göre nedir?
Ö.E.-İlaç frmalarının araştırma-geliştirme departmanları günümüzde lokomotif görevi görmektedir. Onkoloji alanında çok sayıda ilacın ve yöntemin geliştirilmesi bu şekilde olmaktadır. Ülkelerin Ulusal İlaç Geliştirme ve Araştırma yapan merkezlerinin olması mutlaka gereklidir. Aksi takdirde yalnızca ilaç firmalarının bu konuda çalışması bazı olumsuzluklara yol açabilir.Onkoloji alanında kılavuzların manipüle edildiğini düşünmüyorum. Multidisipliner olarak tarafsız araştırmacılar çalışma sonuçlarını değerlendirerek tanı ve tedavi kılavuzlarını hazırlamaktadır ve etik olmanın önkoşulu budur.
W- Kanser tedavisinde umut vaat eden yeni etken maddeler var mı?
Ö.E.- Kanser tedavisinde hücre içi mekanizmalara etki ederek kanser hücrelerinin büyümesini durdurmayı hedefleyen çok sayıda molekül geliştirilmekte. Son yıllarda nerdeyse her ay yeni bir ilaç tedavide onay almaktadır. Bu nedenle güncel durumu izlemek ve hastalarımıza en uygun tedaviyi belirlemek için onkologlar olarak sürekli bir eğitim içindeyiz.
W- Türkiye’de kanser psikolojisinin konumu nerede? Psiko-onkolog ile birlikte çalışma verimliliğini nasıl buluyorsunuz?
Ö.E.-Hastalarımız ve onlarla ilgilenen sağlık personelinin psikolojik desteğe gereksinimi çok fazla. Psikolog ve psikiyatristlerle birlikte çalışarak hastalarımıza daha faydalı olabiliyoruz. Benzer tanısı olan hastaları biraraya getirerek yapılan grup seansları da oldukça verimlidir.
Kanser hastaları ile çalışan doktor, hemşire ve diğer sağlık personelinin de tükenmişlik sendromu yaşamaması için düzenli destek alması gereklidir.
W- Hastalar ile kurulan bağ gözönüne alındığında onkolojinin diğer uzmanlık dallarından farkı var mı? Bir onkolog aynı zamanda bir psikolog hatta populer anlamda ifade etmek gerekirse ‘yaşam koçu’ olmalı mıdır?
Ö.E.- Onkologlar hastaları ile uzun süreli ve yoğun bir ilişki kurar. Hatta ‘akraba’ oluyoruz diye ifade ederiz bunu. Bunun sonucunda hem fiziksel hem de ruhsal sorunların çözümünde yol gösterici ve bir orkestra şefi gibi düzenleyici olmak durumundayız.
W- Onkoloji hastaları ve onkologlar ‘yaşamın anlamını en iyi bilen’ insanlardır demek doğru mudur veya ‘zamanın kıymetini en iyi bilen’ ?
Ö.E.-‘En iyi’ ifadesi çok iddialı ama yaşamın ve zamanın önemini kavradığımızı düşünüyorum. Can Yücel’in Tam Zamanında Yaşamak şiirinde söylediği gibi ‘ŞİMDİ YAŞAMAK ZAMANI’.
W- Tıbbi onkolojinin ülkemizdeki sıkıntıları nelerdir? Onkolog sayısı, nüfus ve vaka sayılarına bakarak ne durumdayız ve sizce ideali ne olmalıdır?
Ö.E.- Ülkemizde 450 civarında tıbbi onkolog bulunmaktadır. Hasta sayısına oranla sayımız halen azdır.
Yeni geliştirilen ilaçlara ulaşma konusunda gecikmeler olmakla birlikte genel olarak bu sorun endikasyon dışı başvuru yoluyla çözülmektedir.
Daha çok klinik çalışmalara gereksinim olduğu da vurgulenmsı gereken durumlardan biri.
W- Sevgili hocam değerli paylaşımınız için çok teşekkür ederiz