Ana Sayfa Manşet Strateji

Strateji

Johns Hopkins Üniversitesi’nin veritabanına göre, 24 Mart sabahı itibarıyla virüsün bulaştığı kişi sayısı 380 bini; can kaybı da 16 bin 500’ü aştı.

Avrupa, şu anda salgının merkez üssü haline gelmiş durumda. Ancak Latin Amerika, ABD ve Orta Doğu gibi coğrafyalarda da virüsün giderek daha çok kişiye bulaştığı görülüyor.

Bununla birlikte bazı ülkelerin virüsün yayılımını ve can kayıplarını kontrol altına almayı başardığı anlaşılıyor.

BBC’ye konuşan Johns Hopkins Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tolbert Nyenswah, “Salgının yayılmasını kontrol altına alan etkili önlemler uygulamayı başaran bazı ülkeler var ve bu ülkelerden ders almamız gerekiyor. Yalnızca demokratik ülkelerin uygulamasının çok da kolay olmadığı aşırı sert önlemlerle artış hızını kontrol altına alan Çin’den bahsetmiyorum. Bu kadar sert olmayan ancak hala etkili önlemler yürürlüğe koymayı başaran ülkeler de oldu” dedi.

Örneğin Çin’in komşusu olan 23,6 milyon kişinin yaşadığı Tayvan’da vaka sayısı 215, can kaybı da iki.

Çin ile kara sınırı olan 7,5 milyon kişinin yaşadığı Hong Kong’da ise tespit edilen vaka sayısı 356 olurken, dört kişi de hayatını kaybetti.

120 milyonluk nüfusu olan Japonya’daki vaka sayısı 1140, can kaybı da 42. Virüsün 9 binden fazla kişide tespit edildiği Güney Kore ise aldığı önlemlerle son haftada hastalığın yayılmasını kontrol altına alan ülkeler arasında yer alıyor.

Nyenswah, bu ülkelerin hızlı harekete geçerek ve yenilikçi politikalar uygulamaya sokarak, virüsün yayılımın kontrol altına almayı başardığına dikkat çekti.

Uygulanan yöntemler arasında en etkili olanlardan bazıları şunlar:

1. Test, test ve biraz daha test

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve BBC’nin görüştüğü uzmanlar, salgının yayılma hızını kontrol altına alma konusunda erken teşhisin en temel unsurlardan biri olduğunu söylüyor.

Nyenswah, “Kaç kişinin etkilendiğini bilmiyorsanız virüsün gerçek etkisini de bilemezsiniz ve uygun önlemleri de alamazsınız” dedi.

ABD’deki Temple Üniversitesi’nden Epidemiyoloji Öğretim Üyesi Prof. Dr. Krys Johnson da bu görüşe katılıyor.

Konuyla ilgili BBC’nin sorularını yanıtlayan Johnson, “Güney Kore’de günde yaklaşık 10 bin kişiye test yapılıyor. Bu da, iki günde ABD’nin bir ayda yaptığından daha fazla insana test yapıldığı anlamına geliyor” dedi.

WHO Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus da semptom gösteren herkesin test edilmesinin salgının “yayılmasının durdurulmasında kilit rol oynadığını” belirtti.

Ghebreyesus, kısa bir süre önce düzenlediği basın toplantısında, “Tüm ülkeler için çok basit bir mesajımız var: test yapın, test yapın, test yapın. Bütün ülkelerin şüpheli vakalara test yapabilecek kapasitesi olmalı. Gözü kapalı bir şekilde bu küresel salgınla mücadele edilemez” dedi.

Ghebreyesus, sadece en yoğun semptom gösterenlere test yapılmaması gerektiğini vurgulayarak, bu şekilde elde edilen verilerin istatistiksel olarak güvenilir olmayacağı ve hastalığı daha hafif geçirenlerin de virüsü yaymaya devam etmesiyle sonuçlanacağı uyarısı yaptı.

2. Virüsü taşıyanların tecrit edilmesi

Prof. Dr. Krys Johnson, “Güney Kore ve Çin, vatandaşlarının takip edilmesi, test edilmesi ve kontrol altına alınması konusunda mükemmel bir iş çıkardı” dedi.

Johnson, test yapılmasının yalnızca hasta olanların tecrit edilerek virüsün yayılmasını engellemekle kalmadığını, aynı zamanda henüz semptom göstermeyen ancak hastalığın erken aşamalarında olan potansiyel vakaların tespit edilmesi için de büyük önem taşıdığını belirtti.

Johnson, Çin hükümeti yeni potansiyel vakaların tespiti konusunda “aşırı bir teyakkuz halinde” olduğunu ve bu durumun da vaka sayısındaki artış hızının düşmesinin arkasındaki nedenlerden biri olabileceğini söyledi.

Johnson, “Yüksek ateşi olan kişiler ‘ateş kliniklerine’ sevk edildi ve buralarda grip ya da Covid-19 için test edildi. Covid-19 testinin pozitif çıkması halinde, aile üyelerine bulaştırmalarının engellenmesi için ‘karantina’ oteli olarak adlandırılan yerlerde tecrit altına alındı” dedi.

Tayvan, Singapur ve Hong Kong ise daha farklı bir yaklaşım benimsedi. Bu ülkeler, şüpheli vakaları kendi evlerinde tecrit altına aldı ve bu karantinanın ihlali durumunda 3 bin doları aşan para cezaları getirdi.

Nyenswah ise hangi yöntem benimsenirse benimsensin, bu stratejinin en önemli bacağını potansiyel vakaların belirlenmesi ve takip edilmesinin oluşturduğuna dikkat çekti.

Nyenswah, Tayvan ve Singapur’da virüsü kapan kişilerle mülakatlar yaparak, güvenlik kamerası kayıtları incelenerek ya da ulaşım ağı kullanımları takip edilerek hastalığı kapan kişilerin temas kurduklarının tespit edildiğini söyledi.

Nyenswah, “12 Mart itibarıyla Hong Kong’da 445 şüpheli vaka vardı. Ancak virüsü taşıdığı düşünülen kişilerin temas kurduğu 14 bin 900 kişiye test yapılmış ve bunların 19’unun virüsü taşıdığı tespit edilmişti” dedi.

3. Hazırlık ve hızlı şekilde harekete geçilmesi

Daha önce Batı Afrika’da Ebola salgını sırasında çalışmalar yürüten Nyenswah, bir virüsün yayılmasının kontrol altına alınmasındaki en temel unsurlardan birisinin salgının nüfusun büyük bir bölümüne ulaşmasından önce hızlı bir şekilde harekete etmek olduğunu söyledi.

Nyenswah, “Tayvan ve Singapur gibi örnekler, yeni vakaların tespiti ve izole edilmesinin yayılımı kontrol altına almakta çok hayati önem taşıdığını gösteriyor” dedi.

Journal of the American Medical Association dergisinde yayımlanan bir makalede, Tayvan’ın başarısının arkasında 2003 yılında salgın kontrol merkezinin kurulması gibi bu tarz bir salgın hastalık olma ihtimalini karşı hazırlıklı senelerdir hazırlık yapıyor olmasının yattığına da dikkat çekildi.

Bünyesinde bazı araştırma kuruluşları ile kamu kurumlarının da yer aldığı bu kontrol merkezi, SARS krizinin ardından kuruldu ve o tarihten bu yana zaman zaman tatbikat ve araştırmalara imza atıyor.

Nyenswah, “Salgının erken aşamalarında harekete geçmeye hazır olmak ve bunu hızlı bir şekilde yapabilmek kritik önem taşıyor. Avrupa ve ABD’nin hazır olmadığını ve harekete geçmekte de ağır kaldığını gördük” dedi.

Ocak ayı ortasında virüsün insandan insana geçmeye başladığının tespit edilmesinden önce bile Tayvan, virüsün ortaya çıktığı Çin’in Vuhan kentinden gelen tüm yolcular üzerinde sağlık taraması yapıyordu.

Hong Kong, 3 Ocak’ta gümrük kapılarına termal kamera yerleştirdi ve hemen ardından da gelen tüm turistlerin 14 gün karantinaya alınması uygulamasına başladı. Aynı zamanda doktorlara Vuhan’a seyahat etmiş olan ve ateş ya da akut solunum yolu enfeksiyonu semptomları gösteren herkesi bildirme zorunluğu getirildi.

Nyenswah, “Bir kez daha zaman unsurunun ne kadar önemli olduğunu gördük” dedi.

4. Sosyal mesafe

Nyenswah, “Hastalık bir kez ülke içine girdi mi, kontrol altına alma önlemleri geçerliliğini yitiriyor” dedi.

Bu aşamadan sonra halkın genelinin korunması için en etkili yöntem Hong Kong ve Tayvan’da olduğu gibi en hızlı şekilde sosyal mesafelendirme uygulamasına geçilmesi oluyor.

Hong Kong, Ocak ayı sonundan halktan evden çalışması çağrısı yaptı, okullar tatil edildi ve tüm sosyal etkinlikler iptal edildi.

Singapur okulları kapatmadı ancak günlük olarak tüm öğrenci ve öğretim kadrosu üzerinde testler yaptı, bu kişiler gözlem altında tutuldu.

5. Hijyen artırıcı önlemler

WHO, ellerin düzenli olarak yıkanması ve hijyen seviyesinin yüksek tutulmasının virüsün bulaşmasının engellenmesinde kritik rol oynadığını söylüyor.

Nyenswah, “Birçok Asya ülkesi, 2003’teki SARS deneyiminden önemli dersler çıkardı. Bu ülkeler, hijyenin insanların hasta olmasını ve diğerlerine bulaştırmasını engelleyeceğini biliyordu” dedi.

Singapur, Hong Kong ve Tayvan gibi ülkelerde, sokaklarda antibakteriyel jellerin bulunduğu istasyonlar bulunuyor ve maske kullanımı oldukça yaygın bir uygulama.

Her ne kadar yüz maskeleri, hastalığın geçmesini engellemede kesin çözüm olmasa da öksürük ya da hapşırık yoluyla havaya bulaşması riskini azaltıyor.

Covid 19 yüzey teması-kalıcılığı ve yüzey temizliği