Merhaba Sevgili Dostlarım,
Öncelikle geçtiğimiz ay Güneydoğu Anadolu Bölgemizde meydana gelen afet ve felaketlerin, ülkemizde ve dünyada bir daha yaşanmaması dileğiyle, bu yazıya başlamak istiyorum!
Hatırlayacağınız üzere, geçtiğimiz yılın sonlarında gerçekleşen Mısır’daki COP 27’de, aynen 2021 Glasgow’daki COP 26’deki gibi, ciddi anlamda pek suya sabuna dokunmayan sonuçlar açıklandı.
Buna rağmen, BM İklim Değişikliği Genel Sekreteri Simon Stiell’in, “Bu sonuçlar bizi daima ileriye taşıyor. Önümüzde bir dizi dönüm noktası var. Her bir kilometre taşı önemlidir ve sürekli ivme oluşturmaktadır” şeklindeki açıklamaları, en azından uluslararası anlamda konuya verilen önemin, devam ettiğini yansıtıyordu.
İklim değişiklikleri + O (Sıfır) emisyon hedefleri gibi, konunun, teknik detaylarına girmeden, bu önemin bizim ülkemiz için de, güzel bir anlam ifade ettiğini düşünüyorum.
Neden derseniz? 1990 lı yıllardan bu yana, özellikle sivil toplum liderlikleri yanında, 2000 li yılların başında Indianapolis de Küresel İlkeler Sözleşmesi ile tanışan amatör bir kişi olarak;
*) 1995 COP 01 Almanya…
*) 1996 COP 02 İsviçre…
*) 1997 COP 03 Japonya…
*) 1998 COP 04 Arjantin…
*) 1999 COP 05 Almanya…
*) 2000 COP 06 Hollanda (BM Küresel İlkeler Sözleşmesi – UNGC)
*) 2001 COP 06 Almanya + 2001 COP 07 Fas…
*) 2002 COP 08 Hindistan…
*) 2003 COP 09 İtalya…
*) 2004 COP 10 Arjantin…
*) 2005 COP 11 Kanada…
*) 2006 COP 12 Kenya…
*) 2007 COP 13 Endonezya…
*) 2008 COP 14 Polonya…
*) 2009 COP 15 Danimarka…
*) 2010 COP 16 Meksika (UNGC de İlk Sektörel İmza / 33 İlaç Şirketi + Yılbak Ticaret A.Ş.)
*) 2011 COP 17 Güney Afrika…
*) 2012 COP 18 Katar…
*) 2013 COP 19 Polonya…
*) 2014 COP 20 Peru…
*) 2015 COP 21 Fransa…
*) 2016 COP 22 Fas…
*) 2017 COP 23 Almanya…
*) 2018 COP 24 Polonya…
*) 2019 COP 25 İspanya…
*) 2020 COP Covid-19 / Pandemi Nedeniyle Yapılmadı…
*) 2021 COP 26 İskoçya… İle takip ettiğim BM İklim Değişikliği Konferansları sonrasında…
*) 2022 COP 27 Mısır’da geçtiğimiz yıl Kasım ayında gerçekleşen konferans sonrası, konunun çok önemli isimlerinden Sn. Yaprak Özer’in “Sürdürülebilirlik ve Gerçekler” başlıklı yazısında;
“Sürdürülebilirliğin bin bir çeşidi, farklı ismi, cismi, rengi oluştu. Âlem sürdürülebilirlik diyor da başka bir şey demiyor, ama hiçbir şey öne sürmüyor, sürdürmek için çaba sarf edenlerin sayısı da her geçen gün azalıyor…
Sürdürülebilirlik temasında ıskalamak istemediğim diğer gelişme bu hafta son bulan Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi; Mısır COP 27 çıktıları. Tüm dünyanın katıldığı, dağılırken kimsenin göğsünü gere gere ‘bunu da başardık’ diyemediği bir toplantı daha sona ermiş oldu.
Türkiye adına ne oldu diye değerlendirmek istememden daha doğal bir şey yok. Doğal olmayan ise konuyla ilgili iletişim, yerli kaynaklarda neredeyse sıfır. Anlaşılmaz bir umarsızlık hâkim. Toplantıyı, içinde bir tek Türkiye kelimesi dahi geçmeyen özel yabancı kaynaklardan izlemek zorunluluğu tek kelimeyle üzücü. Türkiye’den hangi ekiple temsil edildik, hükümet, muhalefet, yerel yönetimler, akademi, özel kurumlar, vs bu toplantıya ne yoğunlukla katıldı, Türkiye hangi konuların tartışmasına katkı sağladı, kararlarda etkili oldu mu? Bilmiyorum! Yerel yönetimlerin, muhalefet partilerinin, iktidarın iklim eylem planı ve dahi bunun geniş versiyonu sürdürülebilirlik stratejileri ne? Bilmiyorum! Kurumlarınki zaten bir muamma!..
Afrika Zirvesi diye etiketlenen Mısır COP 27, bir önceki yıl Glasgow’da açıklanabilen final deklarasyonun gerisinde kaldı. Toplantının en belirgin hedefi Kayıp ve Hasar temasına kilitlendi, maalesef mütevazı bir gelişme dışında kayda değer bir şey yaşanmadı.
COP 27’de hasar ve kayıplar için bir fon kurulmasına karar verilebildi. Erken uyarı sistemi oluşturulması ile sistematik gözlem yetkinliği de sayılırsa olumlu gelişmeler bunlarla sınırlı kaldı. Gelecek yıl Dubai’de gerçekleşecek COP 28 bu mekanizmaların zeminini oluşturacak.
Diğer yandan Türkiye COP 31 için adaylığını ilan etti. Konferansta ‘sıfır karbon’ telaffuz edilemedi, ‘düşük karbon’ kalıbı cümleleri tamamladı. Daha kötüsü de oldu, fosil kaynaklar kapsamdan çıkarıldı…” Şeklindeki açıklamaları, son derece dikkat çekiciydi!..
2022 sonrasında ise;
*) 2023 COP 28 BAE Dubai…
*) 2024 COP 29 Avusturalya…
*) 2025 COP 30 Brezilya…
*) 2026 COP 31 Türkiye…
Evet, Türkiye 2026 da COP 31’e aday!
“O” emisyon hacimleri için belirlenen ve de hedeflenen, tarihler ise 2050 li yılların başları!..
BM Kalkınma Programı ve İklim Etki Laboratuvarı tarafından kurulan yeni “İnsan ve İklim Ufukları” platformuna göre, eşgüdümlü acil eylem olmazsa, maalesef iklim değişikliği mevcut eşitsizlikleri daha da ağırlaştıracak ve de insani gelişme farklılıklarını büyütecek. Yeni verilere göre, iklim değişikliği dünyanın bazı yerlerinde daha da ölümcül hale gelebilecek!
COP 27 öncesinde BM Kalkınma Programı tarafından yayımlanan yeni rapora göre, önerilen net sıfır emisyonlu yollara geçişler iyi yönetilmezse, ‘Yeşil Devrim’in sunduğu net fırsatlardan yararlanamayan ülkelerde; artan sosyal eşitsizlik, toplumsal karmaşa ve rekabet gücü düşen ekonomi, riskleriyle karşı karşıya kalabilecek!
BM Kalkınma Programı (UNDP) Başkanı Achim Steiner, Mısırdaki COP 27’nin ardından yaptığı açıklamada; müzakerelerin sonunda, gelişmekte olan ülkelerin “iklim değişikliği” nin olumsuz etkileri nedeniyle yaşadıkları kayıp ve hasarları telafi etmek için bir fon oluşturulmasına karar verilmesinin önemli bir adım olduğuna dikkat çekti!
Neticede 1995 den bugüne, pek değişen bir şey yok gibi!
Aslında televizyon reklamlarından izlediğimiz kadarıyla, bazı güzel girişimler de yapılıyor.
Ama iş dünyası olarak bizlerin yapması gereken çok önemli adımlar var! Diye düşünüyorum!..
Özellikle iklim şartları başta olmak üzere, daha büyük doğal felaketlerin yaşanmaması ve savaşlardan + çatışmalardan + kavgalardan uzak durarak, yaşamın adil olarak paylaşılması ile dünyamız sürdürülemez bir geleceğe doğru hızla ilerlerken, hiç değilse genel anlamda ve her konuda israfı önleyerek ve kurumsal ayak izlerimizi de (Karbon + Su + Enerji + Yakıt + Fosiller + Vs.) daha dengeli hale getirerek, tüm dünyaya ‘havanda su dövmek’ yerine çok daha güzel çözüm önerileri sunabilir ve sürdürülebilir katma değerler yaratabiliriz!
Basit bir örnek olarak “Bankaların; başta kömür olmak üzere, fosil yakıtlarla enerji üreten şirketlere, finansman sağlamaması gibi mesela!..
Daha güzel bir örnek ise Marmara Yelken Kulübümüzden… MYK; Sponsorları vasıtasıyla, Caddebostan daki sahil tesislerinin çatısına kurduğu 600 m2 lik güneş panelleri ile elektrik enerjisini % 80 fazlasıyla üretiyor. Ayrıca; deniz suyunu, tatlı suya çeviren arıtma sistemleri ile su ihtiyacını da bedelsiz karşılıyor. Darısı diğer kulüplerimizin başına!
Hedef 2026, hadi hayırlısı! Ama öncelikle daha mutlu bir gelecek için, yağışların mevsim normallerine dönmesi yönünde gerekli adımların atılması, Büyük Şehirlerimiz ve İstanbul’un su probleminin, bir an önce çözüme kavuşması dileğiyle, yolunuz her zaman açık olsun!..
Sevgi ve saygılarımla