Prof.Dr.Bülent Topuz ile paylaşım:
Pamukkale Ün. Öğretim Üyesi & Pam. KBB ve Baş-Boyun Cer. Der.Bşk
W- Tam Gün de önmüzdeki günlerde meclise bir revizyon gelecek. Basına yansıyan yasa içeriği hakkında meclisten geçmeden önce Prof.Dr.Bülent Topuz’un görüşlerini almak istedik, sevgili hocam kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
B.T.- 1987 Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunuyum, İstanbul Tıp KBB kliniğinden uzmanlığımı aldım. 1994 yılında memleketime, Pamukkale Üniversites’ine yardımcı doçent olarak atandım. 1995 yılında doçent, 2001 yılında profesör oldum. 1997-2007 yılları arasında üniversitenin işletme müdürlüğünü yaptım. Aynı dönem içinde PAÜ Sosyal Bilimler Enstitüsünde İşletme Yüksek Lisansı yanında Değişim Yönetimi ve Psikolojisi, İK Yönetimi alanlarında eğitim alarak pratik ile teoriyi birleştirme imkanı buldum. Görevi bıraktığımda üniversitenin hesabında 3 milyon parası vardı ve günü gelmiş bir lira borcu yoktu. Mali durumu en iyi olan üniversite idik. Profesyonel yönetici olarak özellikle sağlık hizmeti sunan hekim ve sağlık çalışanlarının beklentilerini, hasta memnuniyetini kısaca kaliteli sağlık hizmetini sağlarken, efektif bütçe yönetimini ve sistem konularını yaparak-yaşayarak öğrendim.
Tecrübelerimi bir hastanenin kurulmasına öncülük ederek özel sektöre taşıdım. Çeşitli sivil toplum örgütlerinde yöneticiyim. Yerel bir TV de sağlık programı yapıyorum ve yerel bir gazetede haftalık güncel ve sosyal olaylara dair köşe yazıyorum.
“Hekim Olmaktan Memnunum”
W- Özel hastanelerde görevlendirilecek öğretim üyeleri için sınırın % 5 ten % 50 ye çıkmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
B.T.- Öğretim üyelerinin mesai dışında özel hastanede çalışmasının izne bağlanması doğal. Ancak bunun doğrudan rektöre ve üniversite yönetim kuruluna bağlı olması doğru değil. Anabilim dallarının, bölümlerin ve dekanlıkların bu konuda söz sahibi olması gerekir. Eğitim öğretim faaliyetlerinin en küçük birimi olan anabilim dalları bu uygulamadan doğrudan etkileneceğine göre, izin bu birimden başlamalı ve silsile takip ederek rektörlüğe uzanmalı. YÖK’ün ve üniversitelerin tam gün olgusuna bakışı tamamıyla eğitim öğretim odaklı olmalıdır. Unutulmamalıdır ki Türkiye’yi sağlık alanında bölgenin merkezi yapan bizim hekimlerimizdir, bu başarı tam gün yasasından önceki eğitim öğretim faaliyetlerinin eseridir.
% 50 sınırlaması doğru değil. İlla konulacaksa anabilimdalı bazında konulması gerekir. İzin için bazı kriterler konabilir. Bu durumda kıdem belirleyici bir unsur olabilir. Örneğin doçentlere bu serbestinin verilmesi ne kadar doğru bilemiyorum. Eski uygulamada böylesi bir serbesti yoktu. Doçentlerin de bir gün profesör olarak bu imkandan faydalanacakları düşünülürse, yetiştikleri üniversiteye bir süre kesintisiz hizmet etmeleri mantıklı olabilir. Dışarıda çalışmak isteyen öğretim üyesi sayısının bu orana ulaşacağını da sanmıyorum.
W- Öğretim üyesine ödenen ücretin % 50 sinin kendisinde % 50 sinin üniversiteye kalması konusundaki görüşleriniz.
B.T.- Mesai saatlerinde yani 08 00-17 30 arasında verilen hizmetler için üniversitenin bir bedel talep etmesi doğal. Ancak mesai dışında verilen hizmetleri açısından bunun bir mantığı yok. Taslak mevcut hali ile kabul edilirse 14 00-17 30 arası verilen hizmetler için bedel talep edilebilir. Ayrıca bunun için standart bir bedel tespit edilmesi gerekir. Tıpkı şimdi mesai dışında çalışan öğretim üyeleri için belirlenen bedelde olduğu gibi.
W- Mesai dışı çalışma saati 14 00 a çekiliyor yani hizmeti öğleye kadar vermek konsantrasyonu bozmaz mı?
B.T.- Tam gün yasası tam gün olarak uygulanmalı ve hekimin hak ettiği ücret emekliliğine de yansıyacak şekilde kendilerine verilmelidir. Çalışma saatlerinin 14 00 a çekilmesini doğru bulmuyorum. Uygulamada bu zaman 12 00 ye doğru inecektir. Bu hali ile dışarıda çalışmayı kolaylaştırır nitelikte. Ancak mesai 08 00- 16 00 ve kesintisiz olarak değerlendirilerek, bu saat 16 00 a çekilmelidir. İçeride çalışan hocaların mesai dışı hasta bakma saatleri saat 14 00 e çekilebilir. Kamu, üniversitede çalışmayı cazip hale getirmelidir.
W- Yasa taslağı tıp ve diş hekimliğindeki öğretim üyeleri ile sınırlı ve diğer öğretim üyelerini kapsamıyor. Bu hali ile mahkemelik olur mu?
B.T.- Yasanın sadece tıp ve diş hekimliği fakültesindeki öğretim üyelerini ilgilendirir bir şekilde çıkması anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olur ve bu hali ile meslek odası tarafından mahkemeye götürülür.
W- Sağlık Bakanlığı Hastanelerinde çalışan hekimler taslağa tepkili!
B.T.- Sağlık Bakanlığı hastanelerinde ayrımcılık yapıldığı kısmen doğru. Hekimlere kadro sınırlaması olmaksızın özelde çalışma imkanı verilir ise, Sağlık Bakanlığı Hastaneleri’nde çalışanlara özel çalışma kısıtlaması normal olur. Aksi takdirde hekime kamu dışında çalışma imkanını kısıtlayan bir ortam katmerli mağduriyet oluşturmakta. Ayrıca bir de mecburi hizmet var. Hekime mezuniyetinden itibaren istediği kurumda çalışma imkanı tanınır ise, Sağlık Bakanlığı haklı olarak bende çalışacaksan koşullarım budur diyebilir.
W- Yasada başladığımız noktaya bir geri dönüş mü var?
B.T.- EVET (muayenehaneler dışında öyle gibi). Aslında mesai dışı çalışma sadece özel hastaneler ve vakıf hastaneleri ile sınırlı tutulmamalıdır. Muayenehaneler de serbest olmalıdır. Kısacası mesai dışı çalışma mekana sınırlandırmamalı, hekim çalıştığı yeri ve saatleri bilgilendirmek koşulu ile mali açıdan takip edilmelidir. Muayenehanelerde hekim hasta ilişkisi vardır, hastanın diğer branşları ilgilendiren sorunları içinde yardımcı olma ihtiyacı hissedersiniz. Polikliniklerde ise hekim hastalık ilişkisi vardır; doğru muayene, doğru tanı, doğru reçete konusunda sıkıntı yoktur, ama yine de hasta memnun olmaz, çünkü izahat yoktur. Bu nedenle toplumun bir kısmı muayenehane hekimine gitmekten memnundur. Özellikle bu memnuniyet kadın hastalıkları branşında belirginleşmektedir. Bu talep görmezden gelinemez. İktidar tüm taleplerin karşılanabileceği bir ortam yaratmalıdır. Zaten gerek özel, gerekse kamu hastanelerindeki kalite artışı, geçmişte olduğu gibi muayenehaneden geçme tabirini ortadan kaldırmıştır. Gerek hekimler, gerekse hastalar açısından muayenehaneler eski cazibesini tamamiyle yitirmiştir.
W- Özelde çalışan hekimlerin kamu hastanelerini istismar ederek kullanmalarına engel olmak, böylece halkı mağdur etmemek gibi bir anlayış 2010 dan bu yana kamuoyuna veriliyor gibi fakat bir yandan da hem hizmeti alan hem de hizmeti verenler açısından “piyasalaşma” artması var mıdır? Yorumunuzu alabilir miyiz?
B.T.- Biraz evvel de söylediğim gibi bu konu sağlık hizmetlerinde hükümetin yaptığı iyileştirmelerle kendiliğinden çözüldü. Artık muayenehaneler hastaların % 90’ı için cazip değil. Ancak geri kalan % 10’luk kısmın görmezden gelinmesi de doğru değil. Yasalar ve uygulamalar her kesimin ihtiyacını görmeye yönelik olmalıdır. İstismarın önüne geçmek için muayenehanesi olan hekimin kamuda hasta yatırması durumunda her muayene ve girişimi için BUT’un % 100 ü kadar döner sermaye için ücret talep edilebilir. Bu gelirden yine döner sermaye üzerinden hekime de pay verilir. Hasta hekim buluşmasının hekimi ve hastayı rahatlatan bir ortamda yani muayenehanede olmasının kime ne zararı olabilir.
Eğer sorunuz hiç bedel ödemeden hizmet almak ise bunu dünyada başarabilmiş bir ülke yok. Hep Küba örneği verilir ama bu aşamadan sonra ikinci bir örnek olmak imkansız gibi. Çözümler kendi kültür birikimimiz içinde bulunmalıdır. Hastanın hekim ve kurum seçme hakkının kullanılması bir bedel karşılığı olmak zorunda. Diğer taraftan bir seçim yapmadan devletin sunduğu sağlık hizmetine razı olanların bedel ödememesi gerekir. Şu anda alınan katkı payları, biraz da aynı gün içinde aynı branştan üç hekimi dolaşan hastaları engellemeye yönelik.
W- Son 3 yılda hekimleri ilgilendiren çok fazla değişiklik oldu: Tam Gün, Performans Sistemi, İthal Sağlık Personeli, İş Yeri Hekimliği, Sağlık Bakanlığı Yapısı Değişimi ile TKHB kurulması vb.vb. Ülkemizde sağlık alanındaki bu devinim başka alanlarda yaşanmadı. Bu durum hekimlerde nasıl bir travmaya yol açtı? Bu süreçden mutlu olan hekim grubu var mıdır?
B.T.- Bu sorunuza sonundan başlayayım, net bir şekilde ifade etmek gerekir ki hekimler mutsuz. İnsan belirsizlikten hoşlanmaz ve hayatı öngörülebilir olsun ister. Dikkatinizi çekmek isterim ki hem sağlık bakanlığında hem de özel sektörde ve de üniversitede çalışan hekimlerin hiç biri durumlarının stabil olduğu üzerinden bir gelecek tasarlayacak durumda değildir. Mevcut Performans Sistemi “niteliği” geri plana itmiş, hizmetin “nicelik” üzerinden verilmesine neden olmaktadır. İthal sağlık personeline neden itiraz edildiğini anlamıyorum. Zaten insanımız sağlığını her hekime emanet etmez. Ameliyat sözünü duyan vatandaşımız en az üç hekim dolaşmakta. Avrupa’da her imkana sahip olan insanlarımız sağlık problemlerinin çözümünü birde Türkçe dinlemek için muayenehanelere gelmekte. Kamu Hastaneleri Birliği verimliliği artırmak bakımından iyi bir uygulama olabilir. Ancak sağlık hizmetlerinin kalitesinin artacağı yönünde ek beklenti oluşturmak doğru olmadı. Kanaatimce kalite bundan daha fazla artmaz, kamunun bundan sonra ki görevi, belli noktaya taşıdığı kaliteli sağlık hizmeti sunumunu korumak olmalıdır ki işte zor olan da burasıdır. Hizmet verenin mutsuz olduğu bir sistem ne kadar iyi olursa olsun sürdürülebilir değildir.
W- Sağlık hizmeti alanların memnuniyetinin arttığı ve hizmeti verenlerin mutluluğunun azaldığı tartışılmaz bir gerçek, bu düzeltme yasalar her iki tarafı mutlu edecek çözümler midir? Bu konuda sizin veya derneğinizin çözüm önerileri var mıdır?
B.T.- Sağlık hizmeti genel anlamda şifa arayan insana verilir. Öncelikle hastanın ne istediğine bakmak gerekir. Bir kısım hasta imkanları dahilinde kaliteli sağlık hizmeti talep eder. Kalite nerede ise oraya yönelir. Bunun için maddi imkanları dahilinde para harcamayı göze almıştır. Özel hastaneye başvuran hasta, özel kurumda fark ücreti çıkacağını bilir. Bu bedeli aldığı hizmet karşılığında severek öder.
Sorunumuz imkanı kısıtlı hastalar için olmakta. Aile hekiminden ikinci basamağa, oradan üçüncü basamağa uzanan bir sevk zinciri uygulamasına uyan hastadan katılım payı alınmamalı, buna mukabil sevk zincirine uymayan hastadan kamu hastanelerine başvuruda bile ücret talep edilmelidir. Hatta bu miktar belirli sınırlar içinde serbest bile bırakılabilir.
Öğretim üyelerinin elinden alındığı düşünülen özel muayene imkanı aslında hastaların elinden alınmış bir imkandı. Nitekim görev yaptığım Denizli’de hastalar bu durumdan çok rahatsız oldu. Öğretim üyesi ulaşılabilir olmaktan çıkmıştı. Vatandaş basit bir şekilde şöyle düşünüyor, sağlığım için harcamayacaksam parayı niçin kazanıyorum. Katkı payı ücreti de son derece makul idi. Tekrar geri getirilmesi gayet iyi oldu. Burada oluşan problem ise; mesai saatleri dışına taşınması gerek yardımcı sağlık personeli, gerekse laboratuar tetkikleri açısında büyük sorun oluşturmakta. İdareciler dışında mesai saati kısıtlaması yapılmaması doğru olur. Uygulama eğitimin bir parçasıdır ve özel muayene ve ameliyat olan hasta da eğitimin bir parçasıdır. Öğretim üyesini kamuda çalışmaya özendirmek gerekir.
Sağlık hizmetlerinde en büyük sorunlardan biri de özeli tercih eden hastaların tedavi giderlerinin ucunun açık olmasıdır. Önceleri bu bedel % 30 ile sınırlandırılmış iken, tedrici olarak artırılarak % 200 e çıkarıldı. Ani hastalık ve ani gider olarak ortaya çıkan bu durumdan kurtulmanın yolu tamamlayıcı sağlık sigortası olacaktır. Hekim ve kurum seçme yolunu tercih eden hastaların tamamlayıcı sağlık sigortası yaptırmalarında fayda var.
W- Son olarak eklemek istediğiniz hususlar var mı?
B.T.- Sigorta ve devlet hastanelerinin birleştirilmesi, özel hastanelerin SGK hastalarına açılması, yeni hastanelerin yapılması, hastanelerin donatılması, her hastanın sosyal güvence kapsamına alınması ve nihayet hekime ve sağlık hizmetine ulaşım kolaylaştırılması ile AK Parti iktidarı sağlık alanında çok güzel başarılar elde etti. Bu başarının karşılığını da seçimlerde aldığını düşünüyorum. Ancak “mükemmel iyinin düşmanıdır” diye bir deyim vardır. İktidar şu anda mükemmeli ararken iyi olanı bozmak ile karşı karşıyadır. Hasta talepleri homojen değil, yasalar ya homojen olduğu öngörüsü ile yapılıyor, ya da homojenleştirmeye çalışıyor. Zorlama tarafları yoruyor, bir yerde durulmalı diye düşünüyorum…
W-Paylaşımınız için teşekkür eder, yoğun iş ve sosyal yaşamınızda başarılar dileriz.