İyisiyle kötüsüyle bir yıl daha geride kaldı. Ve bizler de her sene olduğu gibi geçtiğimiz yılı; sağlık, ilaç, eczacılık alanında değerlendirmek ve yeni yıla dair perspektifimizi sizlerle paylaşmak istedik.
Pek çok açıdan zorlu bir yıl geride kaldı. Geriye dönüp baktığımızda hayatımızın her alanına şiddetin sirayet ettiğini üzülerek görüyoruz.
Güleda, Ceren, Ayşe Tuba, Emine, Hafize ve daha nicesi… 2019 yılında 474 kadın, erkekler tarafından öldürüldü. Emine Bulut’un “Ölmek istemiyorum!” çığlığı, kızının “Anne, lütfen ölme!” feryadı hâlâ kulaklarımızda.
Mahkeme salonlarında ise en çok takım elbiseli, kravatlı, iyi hâl indirimi almaya çalışanların sesi duyuldu. Şiddet normalleştirilemez arkadaşlar! Kadınların koruma talepleri yerine getirilmiyor, cinsel şiddet vakaları her geçen gün artıyor, kadınlar yaşam tarzlarına yönelik baskılarla karşılaşıyor. Böylesi bir ortamda ayrımcı, şiddeti meşru kılan, cinsiyetçi söylemlere müsemma gösterilmemelidir. Ve İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Koruma Kanunu, bir an evvel etkin şekilde uygulanmalıdır.
Yine Türkiye’de son 7 yılda en az 419 çocuk, çalışırken öldü. Çocuk ve işçi kelimelerinin yan yana gelmesini dahi kabul etmememiz gerekirken; okul sıralarında olması gereken çocuklarımız iş cinayetlerinde can verdi. 2019 yılında 1500’ün üzerinde işçi çalışırken yaşamını yitirdi.
Bildiğiniz üzere bölgemizde, özellikle Ortadoğu coğrafyasında uzun süredir silahlı çatışmalar ve savaşlar devam ediyor. Uzun süreli bu savaş ve çatışma ortamının; insanların zorla yerlerinden edilmelerine, sağlıksızlığa, büyük çaplı bir mülteci krizine yol açtığını artık herkes biliyor. Ancak son yaşanan gelişmeler devletlerin bu bölgedeki emelleri doğrultusunda yürüttüğü saldırgan politikalar yeni ve daha büyük ölçekli çatışmaların habercisi olarak endişelerimizi artırıyor. Savaş; kan demek, yıkım demek, acı demek, gözyaşı demek, ölüm demek, sağlıksızlık demek, ekolojinin tahribatı ve kültürel mirasın yok olması demek.
Hipokrat, “hastalıkları iyileştiren doğadır” der. Doğaya verilen her zarar, aynı zamanda sağlığa verilen zarardır. Ancak 2019 yılında da hayvanlar acımasızca katledildi, doğa sömürülmeye devam edildi.
Bakın, Avustralya’da Eylül ayından bu yana yangınlar sürüyor. Doğayı kaybediyoruz, hayvanları kaybediyoruz, daha da önemlisi insanlığımızı kaybediyoruz. Avustralya alevler içinde, öte yandan Kuzey Kutbu eriyor. İklimi değil, çevreye bakışımızı değiştirmeliyiz! İklim krizi sonuçları bir an evvel tartışmaya açılmalı, iklim değişikliği ile mücadele için küresel eylem planları bir an evvel uygulamaya konulmalı.
İklim aktivisti 16 yaşındaki Greta, Birleşmiş Milletler Zirvesi’nde “Nasıl cüret edersiniz?” diye hesap sorarken biz neler mi yaşadık:
- Kaz Dağları’nda yaşanan kıyımı konuştuk
- Termik santrallerin bacalarına filtre takılmasını tartışmaya açtık
- 12 bin yıllık gölü define aramak için yok ettik
Kayıtsızlığın küresel bir sorun haline geldiği, çatışma kültürünün hâkim olduğu bir çağda yaşıyoruz ne yazık ki. Öldürülen kadınlar, Akdeniz kıyısına vuran mülteciler, oyun oynayamadan çalışmak zorunda kalan çocuklar, yangınlarda kaybettiğimiz ağaçlar ve hayvanlar hepimizin sorumluluğunda. Unutmayalım ki: “Suçlayacak kimse bulunamadığında herkes suçlu demektir.”
Ne yazık ki 2019 yılında da sağlıkta şiddeti konuştuk. Yine eczacılara, hekimlere, sağlık çalışanlarına maruz bırakıldıkları şiddet dolayısıyla, içimiz parçalanarak “geçmiş olsun”, “başın sağ olsun” demek zorunda bırakıldık. Yine yetkilileri göreve çağırdık. Yine sağlıkla şiddetle mücadele için çağrılar yaptık.
İstatistikler, her gün ortalama 40 sağlık çalışanının fiziksel, psikolojik veya sözel şiddete maruz kaldığını gösteriyor. Arkadaşlar, bu çok ciddi ve vahim bir veri. Var olan koşullar, sağlık çalışanlarının güvenli bir ortamda sağlık hizmeti sunmasını engelliyor. Sağlık hizmetlerinin can güvenliği endişesi ile sekteye uğraması kabul edilebilir bir durum değildir.
Sağlıkta şiddete karşı önleyici, caydırıcı ve kapsamlı politikaların bir an evvel hayata geçirilmesi gerektiği konusundaki ısrarımızı sürdürüyor; Sağlıkta Şiddet Yasası’nın kapsamının genişletilmesini talep ediyoruz.
2019 senesi, Türk Eczacıları Birliği için önemli kilometre taşlarına ev sahipliği yaptı. Şu anda içinde bulunduğumuz yeni hizmet binamıza taşındık. Bu emek yoğun bir süreçte emeği geçen arkadaşlarımıza bir kez daha nezdinizde teşekkür etmek isterim.
Öte yandan Birlik olarak çok önemli işlere imza attık. Bilgi işlem ağımızı güçlendirdik. “Eczanem Nerede” mobil uygulamasını, ücretsiz bir şekilde halkımızın kullanımına sunduk. Eczanem Nerede ile Türkiye’nin her yerinde, bulunduğunuz konuma en yakın eczanelere, nöbetçi eczanelere tek tıkla erişmeniz mümkün. Sizleri de henüz yüklemediyseniz uygulamamızı yüklemeye davet ediyorum.
Öte yandan ilaçta yerelleşme çalışmalarımıza hız verdik. Ve iştiraklerimizle yaptığımız çalışmalar sonucunda ürün gamımızı genişletmeye yönelik adımlar attık.
Geçtiğimiz sene Türk Eczacıları Birliği tarihi bir ev sahipliği yaptı. Uluslararası Eczacılık Federasyonu Avrupa Bölgesel Konferansı; 23-25 Ekim tarihlerinde Birliğimizin ev sahipliğinde düzenlendi. Ellinin üzerinde ülkeden katılımcının yer aldığı Konferans’ta, birbirinden kıymetli on iki farklı oturumda eczacılığın ve halk sağlığının geleceği adına önemli adımlar atıldı. Konferans’ın sonunda ise Birinci Basamak Sağlık Hizmetleri Ankara Taahhüdü’nü imzaladık. Ve böylelikle eczacılar için meslek hakkını da içeren bir eylem planı hazırlamak, halk sağlığını daha etkin korumak ve “herkes için sağlık” hedefine bir adım daha yaklaşabilmek adına tüm Avrupa ülkelerinden meslektaşlarımız ile birlikte tarihe not düşmek adına bir irade ortaya koymuş olduk.
2019’un son günlerinde ise Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile bir görüşme gerçekleştirdik. Merkez Heyetimiz ve Denetleme Kurulumuz ile katıldığımız bu görüşmede; eczacı ekonomilerinde yaşanan sorunlar ile ilgili taleplerimizi, kamu ve hastane eczacılarımızın sorunları, eczacılık fakültelerinin durumu, eczacının meslek hakkına kavuşması, yardımcı eczacılığın maliyetinin sürdürülebilir olması, ilaçta yerelleşme gibi pek çok konu başlığını kendilerine ilettik. Sayın Cumhurbaşkanımız bizi dinledi ve gerekli çalışmaların yapılması konusunda da talimat verdi.
Bildiğiniz üzere sağlığa ayrılan bütçe bir önceki yıla göre artırıldı. Bütçeden sağlığa ve ilaca artırılan payın artması olumlu bir gelişme olmakla birlikte, sağlığa ayrılan bütçenin hiçbir zaman yeterli olmayacağını hatırlamakta fayda var.
2019 yılına dair açıklayacağımız veriler de bu savı kanıtlar nitelikte:
- Türkiye, OECD ülkeleri arasında, kişi başı ilaç harcamalarında sonuncu ülke olmayı bu sene de devam ettirdi. (OECD kişi başı ilaç tüketimi 554 dolar, Türkiye’de ise 75 dolar)
- OECD ülkeleri arasında, milli gelire oranla en az sağlık harcaması 4,2’lik oranla Türkiye’de yapıldı.
- Cepten yapılan sağlık harcamaları %19,4 oranında artmıştır.
- Kişi başı hekime müracaat sayısı, geçen yıla oranla 8,9’dan 9,5‘e yükseldi.
- İlaçta7 milyar değerinde yerelleşme gerçekleştirildi.
- İlaç pazarı, bir önceki seneye oranla değer bazında %31 büyüdü.
- 2019’un ilk dokuz ayında 238.000 adet reçete karşılandı.
- En çok satılan kalemler ağrı kesiciler, gastrointestinal kanal ve metabolizma rahatsızlıklarında kullanılan ilaçlar oldu.
- Bebek ölümlerinde OECD ülke ortalaması binde 3,8 iken Türkiye ortalaması 9,2’dir. Öte yandan mevsimlik tarım işçilerine baktığımızda çok daha vahim bir tablo ile karşılaşıyoruz: Temiz su, sağlık, beslenme gibi gereksinimlerden uzak yaşayan mevsimlik tarım işçilerinde anne ölüm riski 10 kat, bebek ölüm riski ise 5 kat
- Antibiyotik kullanım oranı, son yıllarda Sağlık Bakanlığı’nın yürüttüğü kampanyalar ve çalışmalar sonucu düşmüş olsa da OECD ülkelerine kıyasla yeterli seviyede değildir. (Her bin kişiden 35,3’ü antibiyotik kullanmaktadır)
- Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 2017 yılında Türkiye’de toplam kızamık vaka sayısı 69 iken 2019 yılının ilk 6 ayında bu sayı 666’ya ulaşmıştır.
- Ülkemizde aşı reddi son 6 yılda tam 129 kat artış gösterdi.
Sağlık alanında finansal kaynaklı tasarruflar yapılmamalıdır. Ülke gerçeklerine uygun, ilaca erişim koşullarını gözeten, sağlık politikalarında sosyal anlayışı göz önünde bulunduran perspektifte olmalıdır. Bunun yanı sıra koruyucu – önleyici sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve sağlık harcamalarının büyük oranda kamusal nitelik taşıması son derece elzem konulardır.
Türk Eczacıları Birliği olarak mesleğimizi, meslektaşlarımızı, mesleğimizin geleceğini savunmakla yükümlüyüz. Ancak mesleğimiz, geleceğimiz, ülkemiz adına endişeliyiz. Sağlık Bakanlığımız tarafından yapılan sağlık insan gücü tahminlerine göre; 2030 yılında ülkemizin şimdiden 7.000 eczacı fazlası bulunmaktadır.
Ancak buna rağmen 2003 yılında 8 olan eczacılık fakültesi sayısı bugün 51’i bulmuştur.
Eczacı akademisyeni olmayan, öğretim elemanı kadroları eksik, altyapısı yetersiz, fiziki ve sosyal imkânları kısıtlı, bilimsel çalışma yapmaya uygun ortamı olmayan eczacılık fakülteleri bu ülkenin acı gerçeğidir. Tüm bunlara rağmen ihtiyaç olmadığı halde açılmaya devam edilen eczacılık fakülteleri ve artırılan kontenjanlar; bu ülkenin ve bu mesleğin geleceğiyle oynamaktır, bu ülkenin kaynaklarını düşünmeden harcamaktır. Öte yandan sağlık ile ilgili bir mesleğin akademik eğitiminin niteliksizleşmesi, halk sağlığına yapılabilecek en büyük kötülüklerden biridir
Eczacılık fakültelerinin kontenjanlarının acilen düşürülmesi ve Yükseköğretim Kurumları Sınavı’nda, YÖK tarafından 100 bin olarak belirlenen eczacılık başarı sırasının 60 bine çekilmesi taleplerimizin başında yer almaktadır.
Tüm bu veriler ışığında eczacılık mesleğinin istihdam sorunu yaşayacağını söylemek için müneccim olmaya gerek yok. Bu da bizi eczacı istihdamı konusuna götürüyor. Kamuda, ilaç endüstrisinde, hastanelerde eczacı istihdamı artırılmalıdır; yardımcı eczacılık atamaları yalnızca serbest eczaneler bazlı olmamalı, hastane kontenjanları da işin içine katılmalıdır. Görüyoruz ki kamu, fakülte açma konusundaki istikrarını, istihdam yaratma konusunda sürdüremiyor.
Kamu kurumlarında ve hastanelerde çalışan meslektaşlarımızın fiziki çalışma şartları, maaş ve özlük haklarının iyileştirilmesi de vurgulamak istediğimiz konulardan. Tabip ve diş hekimleri için uygulanan ek gösterge oranlarının eczacıları da kapsayacak şekilde düzenlenmesini talep ediyoruz.
Kamu kurumlarında çalışan meslektaşlarımız açısından kurumlar arası maaş farklarının giderilmesi; sözleşmeli olarak çalışan eczacılarımızın bir an evvel kadroya alınması da çözüm bekleyen sorunlarımız arasında yer alıyor.
Her zaman dile getirdiğimiz gibi ilaç gibi stratejik bir üründe ülkemizin dışa bağımlı olmasının doğru olmadığına inanıyoruz. Güçlü ve etkin bir ilaç sanayisine sahip olmak adına tüm paydaşların katılımıyla hayata geçirilecek ulusal ilaç politikaları, şüphesiz halk sağlığına ve ekonomimize olumlu yönde katkı sağlayacaktır.
Türk Eczacıları Birliği olarak yerli ilaç üretiminin önemli bir paydaşı ve sacayağı olduğumuzu bir kez daha hatırlatıyor; konuya ilişkin sağlık otoritesinin alacağı tavrın arkasında olduğumuzu, yapılacak iş birliklerine hazır olduğumuzu vurguluyoruz.
Bu noktada ilaçların geri ödeme kapsamı dışına çıkarılması mevzusuna değinmek istiyoruz. İlaçların geri ödeme kapsamından çıkarıldığında fiyatlarının arttığı bir gerçek. Bu durum da halkın ilaca erişimini bir hayli zorlaştırıyor. Öte yandan liste dışına çıkarılan ilaçlar genellikle yerli ilaçlar oluyor. Bu da esasında ilaçta yerelleşme politikalarına ket vuruyor. Bunu da söylemeden geçemeyeceğim.
Yerelleşmeden bahsetmişken değinmeden geçemeyeceğimiz önemli bir mevzu var. Ki bu mevzu geçtiğimiz yıl Birliğimizin gündeminin ağırlıklı konularından birisiydi. Bildiğiniz üzere kan ürünleri, Sıralı Dağıtım Listesi’ne tabi ilaçlar. Bu sistem; kan ürünü reçetelerinin eczaneler arasında eşit dağılımını sağlayan, adaletsizliği önleyen, Sosyal Güvenlik Kurumu, Türk Eczacıları Birliği ve Eczacı Odaları’nın iş birliği ile işleyen güvenilir bir sistem.
2014 yılında ilaçta yerelleşme hedefiyle dört farklı üründeki kan ürünleri, Sağlık Bakanlığı’nın açtığı ihale ile bir firmaya verilmişti. Aradan geçen yıllar bize gösterdi ki ihalenin hiçbir koşulu yerine getirilmemiş. Yerelleşme hedefi ile çıkılan yolun sonu tekelleşmeye varmış. Onun da ötesinde yerelleşme adına hiçbir adım atılmamış.
Burada bizi endişelendiren pek çok nokta var. Hasta sağlığı açısından doğacak sıkıntılar, geçmişten hiç de yabancı olmadığımız durumlar. Eczanelerin devreden çıkarılma riski de endişelerimizi perçinliyor. Yıllardır sorunsuz işleyen, hastayı, hekimi, eczacıyı mağdur etmeyen bu sistemin yeni formüllerle heba edilmemesini istiyoruz.
Türk Eczacıları Birliği olarak eczane ekonomilerinin iyileştirilmesi ve sürdürülebilir olması ele aldığımız konuların başında geliyor. Ancak üzülerek ifade etmeliyim ki son yıllarda eczacılarımız ciddi anlamda bir ekonomik daralmayla karşı karşıya.
Eczacılarımızın ekonomik sorunların uzağında ilaç ve sağlık hizmeti vermesini önemsiyoruz. Ve bu konudaki taleplerimi bir kez daha tekrarlıyoruz:
- Eczacı kâr oranları yükseltilmelidir.
- İkinci ve yardımcı eczacı çalıştıran eczanelere, nitelikli personel istihdamı noktasında maddi destek sağlanmalıdır.
- Eczane dışına çıkarılan ürünler, eczanelere geri dönmeli ve ilacın uzmanı olan eczacılar tarafından halka sunulmalıdır.
- Avrupa ülkelerindeki pek çok örnekte rastlayabileceğimiz gibi tansiyon, şeker ölçümü, sigara bıraktırma gibi eczane temelli ekstra hizmetler ve bu hizmetler doğrultusunda sunulan danışmanlık hizmetleri için eczacıya sabit bir ücret ödenmelidir.
- Görüyoruz ki ilaç dışı ürünlerin yanı sıra ilaçlar dahi internetten satılıyor. Bununla ilgili var olan yasal boşluğun bir an evvel giderilmesi gerekmektedir. Ve cezai yaptırımların artırılmalıdır ve ilaç dışı ürünler tek temin noktası eczaneler olmalıdır.
Birliğimiz ve Sosyal Güvenlik Kurumu arasında belirli periyotlarla ilaç alım protokolleri ve protokol revizyonları yapılıyor. 2020 de bizim Protokol yılımız.
Sahadaki meslektaşlarımızın daha iyi ilaç ve eczacılık hizmeti verebilmesi adına imzalanacak Protokol ile ekonomik düzenlemelerin hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Protokolden beklentilerimizi sırlamamız gerekirse:
- SUT ile MEDULA’nın bire bir uyumlu hâle getirilmesini talep ediyoruz.
- Majistral ilaç tarifesinde iyileştirme beklentilerimiz arasında.
- Eczacının sorumluluğu dışında olan konularda verilen cezalara bağlı olarak meslektaşlarımızın yaşadığı mağduriyetler devam ediyor. Bu noktada eczacının dahli yoksa sorumluluğunun da olmadığına dair düzenlemeler yapılmalıdır.
- Reçete hizmet bedelinde önemli ve adil bir artış bekliyoruz.
- Iskonto baremleri arasındaki keskin geçişin giderilmesini ve iyileştirilmelerin sağlanmasını istiyoruz.
Herkes için eşit, nitelikli, ulaşılabilir bir sağlık ve sosyal güvenlik sisteminin hayata geçirilmesi Türk Eczacıları Birliği olarak en büyük temennimiz. 2020 yılında sağlık, ilaç, eczacılık alanında yaşanan sorunların aşıldığı bir yıl olmasını diliyoruz.
Türk Eczacıları Birliği olarak yeni yılda gerçekleştirmeyi planladığımız pek çok hedef var. Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi gerek serbest eczacılarımızın gerek kamuda çalışan eczacılarımızın sorunlarının aşılması için gerekli adımları atmaya devam edeceğiz.
Az evvel ifade ettiğim gibi 2020 senesi bizim Sosyal Güvenlik Kurumu ile Protokol senemiz. İlgili Protokol ile Mevzuat’a bağlı karmaşayı ortadan kaldıran ekonomik düzenlemelerin hayata geçirilmesi adına gerekli çalışmaları yapacağız.
Aynı zamanda 2020’nin ilaçta yerelleşme ve yerli aşı hedefine ulaşmak adına somut adımlar atıldığı bir yıl olması en büyük hedeflerimizden. Ve Türk Eczacıları Birliği olarak konunun önemli sacayaklarından birisi olmamız bilinciyle hareket edecek ve kamu otoritesinin yaptığı çalışmalara destek vereceğiz.
Meslek hakkı diye tabir ettiğimiz; tansiyon, şeker ölçümü, sigara bıraktırma gibi eczane temelli hizmetlerde eczacılarımıza sabit bir ücret ödenmesi konusundaki kararlılığımızı devam ettireceğiz.
Bunun yanı sıra hakkaniyetli, hastayı hiçbir şekilde mağdur etmeyen Sıralı Dağıtım Sistemi’ne tabi kan ürünleri ile ilgili mücadelemizi sürdüreceğiz.
Son yıllarda artan, hiçbir şekilde bilimsel dayanağı olmayan aşı karşıtlığı ile mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Çünkü biliyoruz ki bir çocuğun aşılanmaması, tüm çocukların sağlığını tehlikeye atıyor.
Buradan sizler aracılığıyla ailelere çağrıda bulunmak istiyoruz:
Bilim dışı açıklamalara itibar etmeyin, aşı karşıtı propagandaları ciddiye almayın, bilimsel temeli olmayan gerekçelerle çocuğunuzu riske atmayın ve geç olmadan çocuğunuzun aşılarını yaptırın. Aşı yaptırmak; kol ağrısı, hafif ateş gibi hızla geçecek yan etkiler dışında çocuğunuza zarar vermez. Aşıyla önlenebilecek hastalıkların; çocuğunuzun, ailenizin ve toplumun geleceğini karartmasına izin vermeyin
Bir sağlık meslek örgütü olarak yeni yıldan en büyük beklentimiz sağlıklı bir toplum. Halk sağlığını önceleyen anlayışla çalışmalarımızı sürdürecek, daha sağlıklı yarınlar için sorumluluk almaya devam edeceğiz.