W- Aromaterapist Rvt. Rana Babaç ÇELEBİ (MSc.) ile fitoterapi ve aromaterapi özelinde söyleşi yapacağız.
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
R.B.Ç.- İstanbul’da doğdum, büyüdüm. Robert Kolej’i bitirdikten sonra lisans eğitimimi Sabancı Üniversitesi ve Amsterdam Vrije Universiteit’ta çift anadal yaparak tamamladım. Kraliyet bursu ile gittiğim İsveç’te Master of Science derecesi aldım. 2017 yılında Anadolu Üniversitesi Laborant Veteriner Teknikerlik ön lisans programını bitirdim. 2018 yılında ise National Association of Holistic Aromatherapy’den uluslararası akreditasyona sahip Aromaterapist oldum. Yine 2017’de Türkiye’nin ilk online “tıbbi ve aromatik bitkiler” ve aromaterapi kütüphanesi CerciYusuf.org’u kurdum. Aromaterapi üzerine bir kitap yazdım. 1999’dan beri Asos Tavaklı İskelesi’nde bulunan tıbbi ve aromatik bitkiler bahçemizde, çeşitli bitki özleri üretiyorum. Son dört senedir Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ayten Altıntaş ile birlikte Isparta’ya gidiyor, geleneksel usulde gül suyu üretimi öğreniyor ve yapıyorum. Son olarak geçen sene itibariyle eşimle birlikte Kaz Dağları’nda bulunan 140 dekar arazimizde endüstriyel ölçekte tıbbi ve aromatik bitkiler üretimine başladık. Önümüzdeki sene ise tıp tarihi doktorasına başlamayı düşünüyorum… İş dışında, at binmeyi ve egzotik ülkelerde doğa/macera seyahatlerine çıkmayı çok seviyorum.
W- Kısaca aromaterapiden bahseder misiniz?
R.B.Ç.- Aromaterapi; tıbbi ve aromatik bitkilerden, çeşitli mekanik ve kimyasal yöntemlerle elde edilen özlerin, insan sağlığını korumak, sürdürmek ve hastalıkları iyileştirmek için bilimsel kanıta dayalı standart dozlarda ve uygun yöntemlerle kullanılması anlamına geliyor. Aslında binlerce yıldır – antik çağ öncesinden, en gelişmiş medeniyetlere – bildiğimiz, kullandığımız ve bugün yeniden hatırlamaya başladığımız bir pratik aromaterapi. Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı’nın 2014 yılında yayınladığı “Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği” çerçevesinde Türkiye’nin de resmi olarak tanıdığı tamamlayıcı tıp dallarından “fitoterapi” (bitkilerle tedavi) biliminin de bir parçası.
W- Sizin aromaterapi alanına ilginiz nasıl başladı?
R.B.Ç.- Yağların, macunların, şurupların ve çayların sağlıklı olma ve tedavi amaçlı kullanımı benim için bir aile geleneği. Ben büyürken hatırlıyorum, ailem doktor seçimi yaparken bile; hemen ilaç yazmayan, vücudun kendini iyileştirme becerisini tanıyan, saygı gösteren ve doğal takviyelerle vücudumuzun ilgili sistemlerini desteklemeyi bilen doktorlar seçerdi. Bu yaklaşım benim hem annemin tarafında hem de babamın tarafında, aile kültürünün bir parçasıydı. Öncelikle ben tıp tarihimizde de yeri olan bir Anadolu halk şifacısı, Çerçi Yusuf’un küçük torunuyum. Çerçi Yusuf annemin dedesidir. Birinci dünya savaşı yıllarında – ki antibiyotiklerin keşfinden önceki bir dönemden bahsediyoruz – Adana’da kurduğu küçük aktar dükkanında büyük işler başarmış, tıbbi ve aromatik bitkileri kullanarak iyileştirdiği insanlarla Türk tıp tarihine adını yazdırmış bir isimdir. Bir diğer yandan babam da tatardır ve tatarlar da kültürel olarak bitkileri ve doğal tedavi yöntemlerini yaygın şekilde – üstelik hem insan hem hayvan sağlığında – kullanan insanlardır. Dolayısıyla tıbbi ve aromatik bitkilerle iyi yaşam ve tedavi hep hayatımın bir parçası oldu. Kendim de konuyu sevdiğim için çok sayıda kitap ve bilimsel araştırma okudum, okumaya devam ediyorum. Bu işi hakkıyla yapabilmek için, aromaterapi konusunu metodolojik olarak öğreten, akredite bir kuruma yazılarak pratiğimi resmileştirdim. Hala bu çalışmalarım da yurtdışı eğitimleri ve işbirlikleri devam ediyor. Katıldığım eğitim, kongre ve seminerlerde, insan biriktirmeye başladım. Çok kıymetli kimyager, ziraatçı, eczacı, tıp tarihçisi ve tıp doktoru hocalarla tanıştım. Onlardan da çok şey öğrendim.
Ki bu noktada şunu da söylemem gerekir; bence Türkiye’de en zayıf yanlarımızdan biri temelsiz ve gerçekçi olmayan hırslarımız. Hangi sektör olursa olsun – illa ki belli bir meslek grubu çıkıyor – o dönem hangi popüler konu varsa, bu konuyu tek eline alma mücadelesi veriyor. Bu yanlış hırslar nedeniyle multi-disipliner çalışmayı öğrenemiyoruz, bilmiyoruz ve dolayısıyla batı ilerliyor (araştırmalar çok yönlü oluyor, ürünler çıkartıyorlar, konseptler geliştiriyorlar vs), biz makale okuyoruz. Bu iş yapış şekillerinin gerçekten değişmesi lazım. Hem uzmanlıklar arasında, hem de sanayi ve akademi arasında işbirliklerini arttırmayı, çeşitlendirmeyi ve nihayetinde katma değerli çıktılara dönüştürmeyi acilen öğrenmemiz gerekiyor öyle ki “milli servet” niteliğinde insanlar var ve biz bu insanları köşe kapmaca oynayacağız diye harcıyoruz.
W- Çanakkale bölgesinde bahçeleriniz olduğundan bahsettiniz…
R.B.Ç.- 1999 senesinden beri Assos’ta randevu ile ziyaret edilebilen, içerisinde 50’e yakın türün olduğu Sacred Garden isimli bir tıbbi ve aromatik bitkiler bahçemiz var. Zaten ailem devamlı burada yaşıyor. 2012 senesinden beri ise eşimle beraber Çanakkale’de çeşitli arazi yatırımları yapıyoruz. Bu sene itibariyle 210 dekar yani toplam 30 futbol sahası büyüklüğünde bir plantasyona ulaştık ve tıbbi lavanta’dan (lavandula angustifolia) aynısefaya, sarı kantaron’dan kara mürvere, ölmez çiçekten mercanköşke toplam 15 çeşit tıbbi ve aromatik bitki – ve hatta farklı tür ve varyetelerinin – ekimini yapıyoruz.
W- Oldukça büyük arazilerden bahsediyoruz, bu ölçekte tarım yapmak için tecrübe gerekmiyor mu?
R.B.Ç.- Gerekiyor tabi… Çok fazla masraf kalemi ve değişken var işin içinde. Burada en büyük avantajımız, gerek danışmanlık, gerek ziraat tecrübeleri ve en önemlisi güçlü karakteri ile eşim, Sercan… Kendisi bir dönem İzmir’de endüstriyel tarım ile uğraşmış. Ürettikleri bir çok sebzenin yanında, Türkiye’nin en yaygın salça markasının da en büyük domates üreticisiymiş. Ardından Martin Bauer için tıbbi bitkiler, nane ve melisa üretmiş. Dolayısıyla o işin arazi yatırımı, tarım ve hatta iş planı kısmını çok iyi biliyor. Ben de kimya ve üretim tarafını…
Yakın zamanda burada yaptığımız yatırımlara ilişkin bir de TÜBİTAK projesi yazdık.
Ürettiğimiz tıbbi ve aromatik bitkilerden katma değerli ilaç ve kozmetik hammaddeleri üretmek, bu ürünleri Avrupa pazarına satmak istiyoruz.
Bunu yaparken, ürettiğimiz bitkilerin “etken madde” oranlarını tespit etmek ve bu oranları Avrupa farmakopeleri ile karşılaştırmak, şu aşamada bizim için azami önem taşıyor.
W- Ağırlıklı olarak ziraatten konuştuk, bahsettiğiniz katma değerli ürünler için bir üretim tesisi kurma planınız var mı? Yoksa bir fabrikaya mı üretim yaptırmak istiyorsunuz?
R.B.Ç.- Tabi var. Bütün bu hikaye ciddi bir planlama ve bir süreç yönetimi gerektiriyor. Biz farmakope standartlarına uyan ürünlerimizi tespit ettikten sonra, bu ürünleri daha yaygın ekmeyi planlıyoruz. Üretim kapasitesini arttırdıktan sonra ile hasat zamanı elde ettiğimiz ürünleri hemen işlememiz gerekecek. Bu aşamada bir üretim tesisi kuracağız.
Bu projenin bizim için başka bir özelliği daha var. Sanıyorum sabahları yataktan daha hızlı ve enerjik kalkmamızın da temelinde bu amaç yatıyor. Biz bu plantasyonlarımız ve kuracağımız üretim tesisi ile Çanakkale Bayramiç ilçesinin, işsizlik ve imkansızlık nedeniyle boşalmakta olan dağ köylerine, getirisi yüksek tıbbi ve aromatik bitki tarımını kazandırarak, bölge halkı için fark yaratacak bir kırsal kalkınma hareketi başlatmak da istiyoruz. Bu tam anlamıyla kalbimizde taşıdığımız bir hayat enerjisi de veriyor bize…
W- Peki CerciYusuf.org’u kurma fikri nereden geldi aklınıza?
R.B.Ç.- Annem ve babamın yoğun çalışma temposundan dolayı beni anneannem ve dedem büyüttü. Ben de haliyle hasta geçirdiğim günlerin çoğunu onların hazırladıkları – her hastalığa uygun ayrı ayrı – çorbalar içerek, yemekler yiyerek, çaylar ve yağlarla tedavi görerek geçirdim. Tüm bu tariflerin ve hayat tarzının temelinde hep Çerçi Yusuf’un öğreti ve hikayeleri vardı. Bir diğer yandan kendi çekirdek ailemde de özellikle babam sayesinde küçük yaşlarımdan beri doğa, bitkiler ve hayvanlar konusunda çok şey öğrendim. Her zaman teras veya bahçelerimizde tıbbi bitkiler yetiştirdik; bunlardan çaylar, baharatlar, maseratlar yaptık kullandık. Her öğrendiğim tarif, her çiçek açan bitki beni o kadar heyecanlandırıyordu ki… Ben hem bu bilgiler kaybolmasın, hem de insanlarla – ve çok sayıda insanla – paylaşayım istedim hep. Yani aslında bir fikir hep vardı ama ben bu fikre nasıl hayat vereceğimi bilemiyordum.
Bugüne geldiğimizde; bana hayattaki en büyük değerlerden birinin aile olmak olduğunu öğreten, Çerçi Yusuf’un torunu canımdan çok sevdiğim annemin 2017 senesi doğum günü geldi. Annem için özel bir şey yapmak istiyordum. Ne yapayım diye kafa yorarken, büyük dedemin bıraktığı isme yakışacak şekilde faydalı bir miras sitesi yaratmaya karar verdim.
Bana sorarsanız aslında bu fikrin oluşması, pişmesi ve üretim süreci bir kaç jenerasyon sürdü. Fakat hadi her şeyi bir araya getirelim, kalıcı bir miras yaratalım dediğim noktadan bugüne üç seneden biraz daha fazla zaman geçti diyebilirim. Sadece aile ağacını bir araya getirebilmek için bile bütün bir aile (52 kişi kadar!) seferber olduk.
W- Çok güzel bir doğum günü hediyesi, peki bu siteyi kurmaktaki temel amacınız neydi?
R.B.Ç.- Tıbbi ve aromatik bitkiler konusunda, bilimsel araştırmalar ve akademik kaynaklara dayalı, doğru bilgiyi erişebilir hale getirerek; toplum sağlığını sömürüye karşı korumak öncelikli amacımdı. İşin içine girdikçe bitkisel kaynak ve zenginliklerimizi görünür ve anlaşılır hale getirerek; bu coğrafyada yetişen türlerin korunmasını ve bilinçli üretim/tüketimini teşvik etmenin de gerekliliğini fark ettim ve insanlara bunları anlatmaya başladım. Son olarak tabi ki 1910 sensinde Adana’da büyük bir bilgi birikimi, titizlik, ilgi ve sevgiyle icra etmeye başladığı aktarlık sanatıyla – saygı gören, aranan ve sevilen bir anadolu halk şifacısı olmuş – bu alanda adını ölümsüzleştirmiş; büyük dedemiz Çerçi Yusuf’un kutsal mirasını yaşatmak da önemli amaçlarımdan biri oldu.
W- Dedenizin reçeteleri duruyor mu? Herkesin ihtiyaç duyabileceği özel bir reçeteniz var mı?
R.B.Ç.- Dedemin reçetelerinin bir kısmı duruyor, bir kısmı oğullarından torunlarına, torunlarından da bizlere ulaştı… Yazın ertesi kış. Gribal enfeksiyon ve tahriş öksürüğü rahatsızlıkları için destekleyici bir reçete paylaşabilirim.
Malzemeler: 1 Su bardağı Soğan suyu, 3-4 damla Limon, 1 tatlı kaşığı doğal bal
Hazırlanışı: 2 Adet orta boy soğan iyice kaynatılıp 1 su bardağı suyu çıkartılır. Hazırlanan suya 3-4 damla limon ve 1 tatlı kaşığı bal eklenir.
Öksürük geçene kadar günde 3-4 çorba kaşığı kullanılır.
W- Bir kitap yazdığınızdan bahsettiniz…
R.B.Ç.- Son dönemlerde yaptığı kaliteli işler ve duruşuyla önce çıkan bir doğal kozmetik markası var. Bu marka ile geçtiğimiz sene çok keyifli işbirlikleri yaptık. Beni iki kez Kıbrıs’ta ağırladılar. Hem BEK hem de GEK eczacılarına aromaterapi anlattım. Bu işbirliğinin bir parçası olarak bir de aromaterapi kitabı çıkartmak istediklerinden bahsettiklerinde, çok heyecanlandım. Maalesef Türkiye’de aromaterapi konusunda sistematik yazılmış – akademik olmayan – düzgün bir içerik pek yok. Ben de kendilerine böyle bir kitap yazmakta olduğumu ve bilimsel kısımlarını kendilerine yayınlamak istedikleri eğitim kitabı kapsamında kullanmak üzere verebileceğimi söyledim. Marka da bilimsel bölümleri Türkiye çapında eczanelere dağıtmak üzere bu sene başında yayınladı. Asıl kitap, yani içerisinde hikayemin ve formüllerimin yer aldığı kitap hala yapım aşamasında, çeşitli yayın evleri ile görüşmelerim devam ediyor. Bu arada bu siteyi takip edenlerin ilgisini çekebilecek bir detay, eczanelere dağıtılan kitabımın küçük versiyonunu, bu yaz içerisinde websiteme ekleyeceğim. Bu konu ile ilgilenen herkes kitabı ranababaccelebi.com ve cerciyusuf.org adreslerinden ücretsiz olarak indirip faydalanabilecek.
W- Son dönemde evcil hayvanlar ve özellikle atlarla aromaterapi çalışmalarınızla da gündeme geldiniz. Biraz bu çalışmalardan da bir bahsedebilir misiniz?
R.B.Ç.- Tabi ki. Aromaterapi insan organizmasında olduğu gibi, atlarda da farklı düzeylerde – fiziksel, duygusal ve koşullandırmaya dayalı etkiler gösteriyor… Üstelik aromaterapi uygulamaları yapılan kedi, köpek ve egzotik kuşlar gibi hayvanlardan farklı olarak atlar, doğada av hayvanı olduklarından, evrimsel süreçte kokuya karşı yüksek bir duyarlılık geliştirmişler. Bilimsel çalışmalar da atların bu özelliklerinden dolayı aromaterapi uygulamalarına çok iyi cevap verdiklerini kanıtlıyor. Bir diğer yandan evcil hayvanlar ve özellikle kediler konusunda çok soru alıyorum. Bunun için de özet bir web sayfası hazırladım ( http://www.ranababaccelebi.com/pets ) davet edildikçe kongre ve konferanslara da katılarak bu bilgilerimi paylaşmaya çalışıyorum.
W- Atlar aromaterapiden nasıl faydalanıyor?
R.B.Ç.- Atlar fiziksel düzeyde; özellikle kas-iskelet sistemi, deri ve solunum sistemi hastalıklarında kullanıyorlar. Bugün veteriner hekimler de günlük tedavi pratiklerinde okaliptüs (eucalyptus globulus), biberiye (rosmarinus officinalis), peppermint (mentha piperita), çay ağacı (melaleuca alternololia) ve benzeri uçucu yağları etken madde olarak görmeye ve bunlarla çalışmaya alışkındırlar. Öyle ki bugün at sağlığında yaygın olarak kullanılan bir çok veteriner sağlık ilacı içeriğinde aktif bileşen olarak çeşitli bitki özleri kullanılılıyor. Duygusal / psikolojik düzeyde ise, uçucu yağlar koku alma sinirlerinde kimyasal tepkileri tetikler. Bu tepkiler, beyinde kimyasal mesajlara dönüşerek limbik sistemde hayvanın duygusal uyaranlara karşı davranışsal tepkilerini ortaya koymasını sağlar; rahatlama, harekete geçme, memnuniyet vb. Bugün veterinerlik fakültelerinden mezun herhangi bir veteriner hekim, lavanta uçucu yağı ile huzursuz bir atın ahırına girmenin faydalarını biliyor olsa da, birçok veteriner hekim uçucu yağların davranış bozuklukları ile çalışırken etkili bir araç veya uzun süreli/ağrılı tedavilerde ve/veya kronik hastalıklar sırasında hayvan refahını önemli ölçüde yükseltme potansiyeline sahip doğal bir yardımcı olduğunu bilmeyebilirler.
W- Seminerler atölyeler veriyorsunuz? Nasıl gidiyor? Önümüzdeki dönemde yeni bir atölye olacak mı? Katılmak için izlenecek yol nedir?
R.B.Ç.- Atölyelerime ilgi her zaman çok yoğundu, son bir senedir bu atölyeleri bireysel katılıma açmamla birlikte ilgi ve talebin arttığını da gözlemliyorum. Mayıs – Haziran dönemi hem kongre, hem gül hasadı mevsimi, hem de bizim kendi bahçemizin işlerinin yoğunlaştığı aylar olduğu ve ertesi de yaz olduğu için Eylül ayına kadar bireysel katılımlı olarak yalnızca aromaterapi, İngilizce aromaterapi ve parfüm atölyelerime devam edeceğim ve tabi kapalı gruplara yönelik etkinliklerim olacak. Yaz ertesi yine içerik sayısı artacak. Önümüzdeki dönemde yine “atlar ve aromaterapi” atölyeleri de planlıyorum. Bu atölyeler için İzmir, Ankara ve Adana’daki kulüplerden talepler geldi. Verdiğim tüm eğitimlerin, konuşma yaptığım kongre ve zirvelerin takvimlerini düzenli olarak ranababaccelebi.com ‘a yüklüyor ve instagram (@ranababaccelebi) /linkedin hesabımdan zamanlı olarak paylaşıyorum. Bunun haricinde bir de atlarvearomaterapi.com sayfam var. Burada eğitimlerime sığmayan konuları da yazmaya başladım. Aromaterapi, iyi yaşam ve çiftlik hayatı konusuna ilgi gösteren herkes ranababaccelebi.com adresinden tüm çalışmalarımı takip edebilir.
W- Malum sivrisinek sezonu, röportajımıza son verirken bizimle bir yaz tarifi paylaşmak ister misiniz?
R.B.Ç.- Tabi ki, memnuniyetle. Herkesin rahatlıkla kullanabilmesi için çok basit bir koku lambası formülü paylaşmak istiyorum. Şimdi söyleyeceğim yağlardan hazırlayacağınız karışımı bir koku lambasının üst haznesine sıcak su koyduktan sonra – evde (5 m^2 için 1-2 damla olacak şekilde) veya rüzgarsız bir gecede oturduğunuz masanın yakınlarında (6-8 damla) – kullanırsanız, çok rahat edersiniz. Bu ölçülerde hazırlayacağınız sivrisinek savar karışımının, normal şartlarda bir hafta sizi idare etmesi gerekir.
15 damla sedir uçucu (Cedrus atlantica)
10 damla İngiliz nanesi uçucu yağı (Mentha × piperita)
5 damla paçuli (Pogostemon cablin)
5 damla Okaliptus (Eucalyptus citriodora)
W- Rana Hanım güzel söyleşi için teşekkür eder başarılar dileriz.