13 Şubat 2024 Salı günü öğleden sonra yine bir facia haberiyle sarsıldık. Haziran 2022’de Fırat Nehri’ne sızıntı nedeniyle gündeme gelen Anagold Madenciliğe ait Erzincan İliç Çöpler Altın Madeni yine acı bir olayla gündemde…
Türk Toraks Derneği Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Nilüfer Aykaç, “Madende siyanür ve ağır metallerin bulunduğu toprağın istiflendiği yığında göçük olduğunu, 9 madencinin göçük altında kaldığını üzülerek öğrendik. Maalesef felaket yine geliyorum dedi. Şirketin olması gerekenden daha fazla yığın yapmasının göçük oluşmasına zemin hazırladığı haberler arasında yer alıyor.” dedi.
KAZALAR TÜM EKOSİSTEMİ ETKİLİYOR
Türkiye’nin ikinci büyük madeni olan Çöpler Madeni, Fırat Nehri’ne 350 metre mesafede ve fay hattı üzerinde olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Aykaç, “Uzmanların uyarılarına, açtıkları davalara rağmen maden yıllardır çalışmaya, kapasite artırmaya devam ediyor. Oluşan göçük nedeniyle siyanür ve kurşun, bakır, çinko, civa ve kadmiyum gibi sağlığa zararlı ağır metaller içeren atıkların (liç) nehre ulaşma tehlikesi vardır. Nehre ulaşmasa bile yağmurlarla havaya, toprağa-yeraltı sularına karışabilir ve tüm canlıların sağlığına zarar verebilir.” diye belirtti. Doç. Dr. Nilüfer Aykaç, açıklamasına şöyle devam etti.
“2017’de Çöpler Kompleks Madeni Kapasite Artışı Projesi Nihai ÇED (Çevre Etki Değerlendirme) Raporu ile ilgili olarak, raporda yer alan kimyasallar ve olası sağlık etkileri konusunda derneğimize yapılan başvuruya istinaden hazırlanan görüş raporunda, madende kullanılacak kimyasalların (başta sülfürik asit ve siyanür olmak üzere) hemen hepsinin insan sağlığı ve ekoloji için zararlı olduğu konusunda uyarı yapılmış ve kaza/afet durumunda oluşabilecek olumsuz etkilerin, nehir havzasındaki tüm coğrafyayı ve ekosistemi etkileyebileceği belirtilmiştir. Madencilikte açığa çıkabilecek atıkların kontrolünü sağlamak üzere 15.07.2015 tarihli Resmî Gazete’de “Maden Atıkları Yönetmeliği” yayınlanmış, Madde-5 Genel Hükümler başlığı altında, maden atıklarının tanımı, miktarı, bertaraf yöntemleri ve gerekli bütün hükümler açıkça belirtilmiştir. Kullanılan siyanürün ve işlemler sırasında açığa çıkan ağır metallerin bu işletmelerdeki patlatma, deprem, yağmur ve diğer etkilerle sızma veya taşma yoluyla etrafa dağılması doğal ortam için ciddi bir potansiyel tehdittir. 2000 yılında Romanya’da meydana gelen maden kazası sonucunda nehirlere karışan baraj atıkları su canlılarının ölümüne neden olmuş, Çernobil nükleer kazasından sonraki en yıkıcı endüstriyel kazalardan biri olarak kayıtlara geçmiştir. Ülkemizde de daha önce Kütahya (2011) ve Giresun Şebinkarahisar’da (2021) benzer kazalar yaşanmıştır.”
TÜM CANLILARIN SAĞLIĞI İÇİN TEHDİT OLUŞTURUYOR
Türk Toraks Derneği Çevre Sorunları ve Akciğer Sağlığı Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Sebahat Genç ise, daha önce toprak yapısının geçirgenliği, gerekli kontrollerin eksikliğiyle atık barajları çevresinde çeşitli sızıntılar yaşandığını hatırlatarak, “Ayrıca açık havuzlardaki siyanürün hidrojen siyanür olarak havaya salınımı da belirli derişimlerde ciddi tehdit oluşturarak hem işletmede çalışanlar hem de atık barajlarına yakın yaşayan her canlı için ciddi bir tehdit oluşturmasına rağmen, baraj etrafında ve belirli yerleşim yerlerinde serbest hidrojen siyanürü izleyen herhangi bir ölçüm ve değerlendirme yönteminin olmayışı, bu etkinin göz ardı edildiğini göstermektedir. Atık suyunun evaporatörlerle havaya verilmesi de havadaki hidrojen siyanür miktarını artırarak solunum yoluyla zehirlenmelere yol açabilir.” dedi.
Bölgede akut siyanür zehirlenmesine karşı uyarılarda bulunulması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Genç, “Siyanür, solunum ya da ağız yoluyla vücuda girer ve belli değerlerin üzerinde zehirlenme etkileri ortaya çıkar. Akut zehirlenmede solunum zorluğu, hızlı ve derin solunum, sara nöbetleri, bilinç kaybı, öksürük, burunda tıkanıklık, kanama, deride hassasiyet, ağrı, çarpıntı, bulantı-kusma, koma ve ölüm görülebilirken, uzun süreli maruziyete bağlı tiroid hormon bozuklukları, yorgunluk, baş dönmesi, baş ağrısı, kulak çınlaması, davranış bozuklukları, hafıza kaybı, görme bozuklukları, bayılma, kollarda-bacaklarda uyuşma gibi şikayetler ortaya çıkabilir.” diye belirtti.
“Bölgede hava, su ve toprakta siyanür ölçümlerine ek olarak kurşun, bakır, civa gibi diğer ağır metallerle ilgili gerekli ölçümler de yapılmalı ve halka bilgi verilmelidir.” diyerek uyarıda bulunan Prof. Dr. Sebahat Genç, şöyle devam etti:
“Siyanürün uzun etkileri için bölgeden örnekler alınmalı düzey belirlenmeli tüm canlıların maruziyeti için eylem planı oluşturulmalı ve önlem alınmalıdır. Ayrıca siyanür yarılanma ömrü 1-3 yıla kadar uzayabildiği için uzun dönem ölçümleri ve sağlık kontrolleri de yapılmalıdır. Eski Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un onayladığı ÇED raporunda, proje alanında toprak kayması riski bulunmadığı belirtilmiş olması ve ardından bu felaketin ortaya çıkması dikkat çekicidir. Bu durum ÇED raporlarının bilimsel ve kamu yararına alınmadığının bir göstergesi olduğunu düşündürmektedir. Ülkemizde bilimsel, halkı, ekolojiyi ve çevreyi önceleyen ÇED raporları hayata geçirilmeli, ÇED yanında Sağlık Etki Değerlendirme (SED) mutlaka yürürlüğe konulmalıdır. Türk Toraks Derneği, sürdürebilir gelecek ve yaşamı temel hedefe koymaktadır. Kalkınma öncelikli ve çevreyi, doğayı, ekosistemi öncelemeyen yatırımların karşısındadır. Göçük altında kalan işçilerimizden iyi haberler almak yüreğimizi biraz olsun ferahlatacaktır. İnsan hayatına rağmen bir ekonomik faaliyet yapılamaz.”