“İYİ EĞİTİLEN, KURALLARA UYGUN DAVRANAN HER UZMAN ENDOSKOPİ YAPABİLİR”
Türk Gastroenteroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Serhat Bor, Türkiye’de endoskopi yapan uzmanlar hakkında Sağlık Bakanlığı’na eğitim programı verdiklerini belirterek, “Bu mesajım çok nettir. İyi eğitilen kurallara uygun davranan her uzman endoskopi yapabilir.” dedi.
Türk Gastroenteroloji Derneği (TGD) tarafından düzenlenen 35. Ulusal Gastroentoloji Haftası (Kongresi) Antalya’da gerçekleştirildi.
Kongre Başkanı Prof. Dr. Birol Özer, İlk yıllarında oldukça kısıtlı sayıda katılımcı ile gerçekleştirilen bu bilimsel aktivitenin bu yıl 1000’in üzerinde rekor bir katılımcı sayısı ile gerçekleştiğini belirtti. Özer, “Bilimsel araştırma motivasyonunun çok azaldığı, ekonomik şartların zorlaştığı günümüzde bu yüksek katılımcı sayısı bizi gelecek için daha fazla çalışmaya teşvik eden en önemli unsurdur. Oturumlarda Türkiye ve dünyadan konularında söz sahibi 15 uluslararası, 240 ulusal konuşmacı görev almıştır. Bu yıl gönderilen 421 bildiri, 11 konu başlığı altında toplanmış ve her bir konu başlığı 3 bağımsız hakem tarafından değerlendirilmiştir. Bildirilerden en yüksek puanı alan 102 bildiri sözlü, 305 bildiri poster sunum olarak kabul edilmiştir. Bu kongredeki ilklerimiz ‘Ben Böyle Yapıyorum’ ve ‘Tandem’ oturumlarıydı. Ben böyle yapıyorum oturumlarında, konusunda duayen bilim insanlarının kendi yaklaşımlarını genç uzmanlar ile paylaşması amaçlanmıştır. Tandem oturumlarında ise tartışmalı konuların zıt görüşlü hocalarımız tarafından irdelenmesi hedeflenmiştir. Kongremizin teması olarak ‘Anadolu Medeniyetleri’ seçilmiş ve salonlara Anadolu’da yaşamış olan medeniyetlerin başkentlerinin adları verilmiştir.” dedi.
Kongre kapsamında yapılan basın toplantısında, endoskopi işlemleri ile ilgili sorunların devam ettiğini ifade eden Türk Gastroenteroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Serhat Bor, Türkiye’de eğitim almadan endoskopi yapan çok sayıda uzman olduğunu kaydetti. Sertifika almak için 5 bin cerrahın başvurduğu bildiren Bor, “Biz 900 kişiyle tüm topluma yetişemeyiz. Biz iyi eğitilmiş, Tıpta Uzmanlık Kurulu(TUK) kurallarına uyan herkesin endoskopi işlemi yapmasını isteriz. Başka branşlar da yapsın, ama TUK kuralları yürürlüğe girsin. Biz Sağlık Bakanlığı’na eğitim programı da verdik. Bu mesajım çok nettir. İyi eğitilen kurallara uygun her uzman endoskopi yapabilir.” dedi.
“SGK’DAN TALEBİMİZ NETTİR”
Kabızlıkla ilgili açıklamalarda da bulunan Prof. Dr. Serhat Bor, kişinin ileri yaşlarda yanlış dışkılama öğrendiğini söyledi. Birçok ilacın kabızlık ve ishal yaptığını ve bunun bilinmediğini dile getiren Bor şöyle konuştu:
“Doktora gittiklerinde kullandıkları ilaçların listesiyle gitsinler. Bir grup çok şişiyor. Düzenli su içmelerini istiyoruz. Normal su içmeleri bize yetiyor. Kahvaltıdan sonra büyük bir bardak su içerek lavaboda 10 dakika boyunca egzersiz yapmaları gerekiyor. Kabızlık ilaçların bir kısmı Türkiye’ye bile giremedi. Geri ödenenler de var. SGK’dan talebimiz nettir, bu kabızlık ilaçları geri ödemeye girmelidir. Büyük abdestte pozitif bulunan hastalar kolonoskopi yapılmak üzere sevk ediliyor. Bunların bir kısmında kanser çıkıyor ama ciddi bir kısmında polip çıkıyor. Biz bunları alıyoruz. Ama SGK uygulamaları kolonoskopi kısmında bir polipin alınmasını ödüyor, diğerlerini ödemiyor. Bu çok sayıda gastroenteroloji uzmanının SGK’yla yaşadığı sorunlardan bir tanesi. Bu nedenle bu tür uygulamaların meslek örgütleriyle görüşülerek düzeltilmesi gerekiyor. Ülkemizde tarafımızdan yapılan bir çalışmada kabızlık oranı her 11 erişkinden birisinde sorun olduğu saptanmıştır. Bu oran, kadınlarda %12,1 erkeklerde %5,3’tür. Kabızlık şikayeti olan insanlarda yaşam kalitesinde belirgin bir azalma olmaktadır. Her yaş ve cinsiyetteki bireyi etkileyebilen, beraberinde getirdiği fiziksel, sosyal ve ekonomik sıkıntılara rağmen, halkımız genellikle kabızlığı bir hastalık olarak görmemekte, önemsememekte ve bu nedenle de herhangi bir sağlık kuruluşuna başvurmamaktadır. Kabızlığı önleme ve bu sorunu çözmede sosyal tedbirler ve yaşam tarzında değişiklikler; sıvı alımının arttırılması, diyete lifli posalı kepekli gıdaların eklenmesi, yürüyüş, doğru tuvalet alışkanlıklarının kazanılması gibi bazen yeterli olmaktadır.”
“TÜRKİYE’DE İLK KEZ GASTROİNTESTİNAL HASTALIKLAR İÇİN TARAMA ÇALIŞMASI YAPILDI”
‘Türkiye’de mide bağırsak hastalıklarının toplumda sıklığı nedir? Nasıl projeler üretilebilir?’ diyerek çalışmalar yaptıklarının altını çizen Türk Gastroenteroloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Sezgin, toplumda mide bağırsak hastalığının sık olduğunu fakat bilimsel verilerin olmadığını söyledi.
“ŞİKAYETİ OLANLARIN YÜZDE 75’İ KADIN”
Konuyla ilgili, aynı zamanda sosyal sorumluluk projesi olarak da nitelendirilebilecek bir tarama çalışması yaptıklarını belirten Sezgin, “Nevşehir’de bulunan 2 ilçede 2017-2018 yılları arasında, Erişkinlerde Gastrointestinal Sistem Hastalıklarının ve Ultrasonografik Bulguların Sıklığını saptamak amacıyla Nevşehir’in Gülşehir ve Avanos ilçelerinde sistematik bir toplum taraması yaptık. Bu iki ilçemiz nüfus dağılımı olarak Türkiye’yi birebir yansıtan ve göç hızı yüzde 5’in altında olan ideal merkezler olarak seçildi. Her iki ilçeden toplam 3 bin 69 gönüllü kişinin şikayetleri sorgulandı ve karın ultrasonografisi yapıldı. Yüzde 36’sında yani 3’te birinde mide bağırsak hastalığı olduğunu bilimsel olarak rahatça verebiliyoruz. Ve çok ilginç ki, bulgularda yüzde 75’inin kadın olduğunu çıktı. Kadınlarda ezici bir sıklıkla sık görülüyor.” dedi.
Yapılan çalışmanın bir diğer bulgusunun ise aşırı kilo ve obezite olduğunu kaydeden Sezgin, çalışmaya katılan yerel halkın yüzde 35’inin kilolu, yüzde 45’inin ise obez olduğunu belirtti.
Obezitenin yanı sıra toplumun yüzde 60’ının karaciğerinin yağlı olduğuna dikkat çeken Sezgin, karaciğer yağlanmasının karaciğer büyüklüğünden kaynaklandığını vurguladı.
Yerel halkın yüzde 7’sinde safra kesesi taşı olduğunun tespit edildiğine dikkat çeken Sezgin, sonuçların değerlendirildiğinde ciddi bir mide bağırsak hastalığı olduğunun görüldüğünü söyledi.
“AZ KİŞİYİZ, YETİŞMEMİZ ÇOK ZOR”
Prof. Dr. Serhat Bor ise konuyla ilgili düşüncelerini şu şekilde aktardı:
“Bu çalışmanın bir alanı var. Bunları da eklediğimiz takdirde yüzde 36 rakamı, yüzde 45’lere kadar çıkacaktır. Yüzde 36 saptayabildiğimiz bir oran. Biz Türkiye’de 903 kişi olarak bu hastalara yetişmeye çalışıyoruz.“
“KOLON KANSERİNDE ERKEN EVREDE TEDAVİ MÜMKÜN”
Kolon kanserinin azalma trendinde olduğunu kaydeden Prof. Dr. Birol Özer, “Kolon kanseri öldürücü bir hastalıktır. ABD’de her yıl 140.000 yeni vaka tanı almaktadır, bunların 97.000’i kalın bağırsak 43.000’i rektum dediğimiz kalın bağırsağın son 20 cm’lik kısmından gelişmektedir. Yine ABD’de her yıl yaklaşık 50.600 kişi kolon kanseri nedeniyle ölmektedir. Kolon kanserine bağlı ölümler 1990’lardan itibaren azalmaya başlamış olmakla birlikte hala kadınlarda 3., erkeklerde 2. en sık ölüm nedenidir. Bu azalmaya karşın 50 yaş altındaki bireylerde kolon kanseri sıklığı 1992’den 2012’ye kadar tedrici bir artış göstermektedir. Maalesef 50 yaşından önce kolon kanser tanısı olan insanların ölümü fazla olmaktadır. Erken yaşta tanı alanlarda genelde kilo kaybı ya da dışkıda kan görme gibi yakınmalar mevcut ve daha ileri evrede ve daha kötü seyirli olmaktadır. Kolon kanseri tanısı semptomlar ortaya çıktıktan sonra ya kolonoskopi ya da dışkıda gizli kan testi ile tarama sırasında saptanmaktadır. Tarama sırasında saptanan hastalarda erken evrede tanı ile sağkalım artırılmaktadır. Hastaların %70-90’ı yakınmalar ortaya çıktıktan sonra tanı almaktadır. Kolon kanseri, önlenebilir kanserlerin başında geliyor. Erken evrede yakalandığında kurtulmak mümkündür. Sağlık Bakanlığı erken tarama programı başlattı. Sağlık ocaklarında test yapılabiliyor. Ancak maalesef bu tarama programlarında başarı oranlarımız yüzde 40 ve 60’larda. Kolon kanseri olan hastaların yüzde 70’nin şikayeti var.” ifadelerini kullandı.
“HER HASTAYA PROBİYOTİK VERELİM’ DİYE BİR ŞEY YOK”
İltihabi Bağırsak Sendromu (İBS) için faydası olduğu öne sürülen probiyotiklerle ilgili açıklama yapan Prof. Dr. Murat Törüner, “Piyasada bir çok probiyotik var. Bir iki tanesi soru işareti ama yüzde 90’ı bilimsel çalışmalarda negatif. Olumlu yönleri var ama ‘her hastaya probiyotik verelim’ diye bir şey yok” diye konuştu.
Probiyotiğin medyatikleştiğini vurgulayan Törüner, konuyla ilgili gerekli bilgilendirmelerde bulundu. Yapılan çalışmaların genetik yapıları ortaya koyduğunu belirten Törüner, şöyle konuştu:
“Benim vücudumdaki faydalı mikrobiyotalarla sizin vücudunuzdaki mikrobiyota arasında belirli farklar var. Bunun dışında; sigara içmek, beslenmemiz ve yaşadığımız şehir bunların hepsi içine giriyor. Bu çok karmaşık bir şey. Bunlar mikrobiyotayı destekliyor. Keşke hayat bu kadar güzel olsa. Bu sadece Türkiye’de değil, dünyada da moda olan bir şey. Yapılan çok fazla çalışma var. Medyada ise baksanız, Probiyotik her şeye iyi geliyor.”
“İNCE BAĞIRSAKSIZ YAŞAM OLMAZ”
İnce bağırsakların hayati bir organ olduğunun altını çizen Törüner, vücudun bağışlık sisteminin temel yapısının ince bağırsak olduğuna dikkat çekti. Törüner, “Bizim tüm besinleri enerjiye çevirdiğimiz, emdiğimiz yer de ince bağırsak. Kalpsiz yaşam oluyor size büyük bir şey bağlanıyor yaşıyorsunuz ama ince bağırsak olmadan yaşamak mümkün değil. Beyinsiz de yaşam oluyor, cihazlara bağlı yaşayabiliyorsunuz. Ama ince bağırsaksız yaşamak mümkün değil” dedi.
“HEPATİT C’Yİ BİTİRECEĞİZ”
Karaciğer hastalıkları hakkında bilgi veren Türk Gastroenteroloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Dilek Oğuz da şu bilgilendirmelerde bulundu:
“Hepatit C’yi, bitireceğiz. Hepatit B ise bu konuyla ilgili bilgiler güncellendi. Türkiye’de taşıyıcılık yüzde 5 iken hepsini aldığımızda yaklaşık yüzde 35’inin Hepatit B karşılaşma konusu. Güzel konular devam ediyor. Geldiğimiz nokta da ilaçları, karaciğer sirozunu önlemek noktasında uzun yıllar boyunca kullanıyoruz. ‘Bu ilaçları nasıl kesebiliriz?’ yenilikleri konuşuldu. Safra kesesi hastalıkları bilinen taş, darlıklar ve tümörlerdi. Safra yolları tümörleri pankreas kanseri gibi ölümcül kanserler ve teşhisi çok güç. Bununla ilgili neler yapılabilir? Bunlarla ilgileniyoruz.”