HMS Beagle, Ateş Toprakları’nın güney burnuna yanaştığında; Charles Darwin, yerel halkın soğukla başa çıkma kapasitesini yorumlamıştı:
Bir gün, yeni doğan bir bebeği emziren bir kadın geminin yanına gelmişti ve sadece merak ettiği için orada durmuştu. Bu sırada karla karışık yağmur, kendisinin çıplak göğsüne ve çıplak bebeğinin cildine düşerek eriyordu.
Ozan ZALOĞLU / Popular Science
Japon inci dalgıçları, dalgıç kıyafetinin sağladığı rahatlık olmaksızın, soğuk suda uzun süreler boyunca dalış yapabiliyorlar. Ancak pek çoğumuz, nispeten sıcak olan Pasifik veya Hint Okyanusları diyafram bölgemize geldiği zaman sızlanıyoruz.
Soğuğa karşı niçin bu kadar farklı tepkiler veriyoruz?
Soğuğun algılanışı; ciltteki sinirlerin, beyne cilt sıcaklığı hakkında sinyaller göndermesiyle başlıyor. Bu sinyaller hem cilt sıcaklığına, hem de cilt sıcaklığındaki değişim oranına tepki veriyorlar.
Bu yüzden, soğuk suya atladığımızda, soğuk suda bir süre kalmaya göre çok daha fazla üşüyoruz; çünkü birincisinde cilt sıcaklığı hızlı bir şekilde düşerken, ikincisinde ise cilt sıcaklığı düşük fakat sabit oluyor.
Cilt sıcaklığının düşmesiyle seri şekilde gönderilen sinir sinyalleri, iç vücut sıcaklığının (iç organ sıcaklıklarının) düşmesine sebep olabilecek bir olayı erkenden haber veriyor. Eğer vücut sıcaklığında gerçekleşen bir düşüş durdurulmazsa, ölümcül hipotermiyle sonuçlanabilir.
Sağlıklı insanlarda, fizyolojik sistemler hipoterminin gerçekleşmesini önlüyor. Ciltten gelen sinyaller, vücudun iç ortamını kontrol etmekten sorumlu bir beyin bölgesi olan hipotalamusa ulaşıyor ve hipotalamus, sinir sistemine talimatlar vererek iç vücut sıcaklığında bir düşüş meydana gelmesini önlüyor.
Kaslara gönderilen sinir sinyalleri, titreme yoluyla fazladan bir metabolik ısı oluşturuyor. Başka durumlarda sıcak olan kanı iç organlardan soğuk cilde taşıyan (ve bu durumda kanın ısı kaybettiği) kan damarları daralıyor ve kan ile kan ısısının çoğunu, iç organlara sınırlıyor.
Düşünmenin meydana geldiği beyin bölgesi olan beyin zarına ulaşan sinyaller, ne kadar üşüdüğümüze yönelik bilgi üretiyorlar. Bunlar, duygusal durumumuzdan sorumlu olan limbik sistemden gelen sinyallerle birleşerek, ne kadar berbat bir şekilde üşüdüğümüze karar veriyorlar. Bu hisler bizi, kıvrılmak veya daha fazla kıyafet giymek ve sızlanmak gibi belirli davranışları gerçekleştirmeye teşvik ediyorlar.
Üşümek, soğumak ile aynı şey değil. Soğuk bir yüzme havuzuna atlamak sizi üşütür fakat sıcak kanın iç kısımda alıkonması sebebiyle, vücudun iç sıcaklığının yükselmesine sebep olabilir. Vücut sıcaklığı, bir saate kadar yükselmiş halde kalabilir.
Pek çoğumuz, vücudun iç sıcaklığının yükselmeye başladığı ateş başlangıcında üşümüşüzdür. Ateş sırasında, vücut sıcaklığını kontrol eden sinir devreleri, daha yüksek bir seviyeye ayarlanır. Bu sayede vücut; kendi sıcaklığı, daha yüksek olan o seviye civarında sabitlenene kadar, sanki soğukmuş gibi tepki verir.
Ateş, ortada bir sorun olduğunu gösterdiğinde; gerçekten soğumaktan ziyade üşümek sorun olur mu?
Bazılarımız, kan akışının, el ve ayak parmaklarını sıcak tutamayacak kadar düşük olduğu bir durum olan Raynaud olgusundan muzdarip olmuşuzdur.
Fetüsün küçük bir ocak gibi davrandığı hamilelik sırasında fazla miktarda üşümek, tiroid hormonu faaliyetinin düşük olduğunun bir göstergesi olabilir ve hormon takviyesi gerektirebilir.
Fakat bazı sağlıklı insanlar, aynı ortamdaki diğer insanlara göre daha çok üşüyebilirler. Kadınlar, aynı ortamdaki erkeklere göre daha fazla üşüdüklerini sık sık söylüyorlar. Bunun sebebi, deri altındaki daha fazla yağın ve östrojen hormonunun sonucunda, daha düşük bir cilt sıcaklıklarının olması olabilir.
Bazılarımız, aşırı miktarda üşümeyi kalıtım ile kazanmış olabiliriz. İkizler üzerinde yapılan bir araştırmada, el ve ayak üşümesi yaygınlığının yüksek oranda kalıtımsal olduğu bulunmuş. Bu durum, abartılı sıcaklık algısı konusunda genetik bir temel olduğunu ifade ediyor.
Bazılarımız da, “soğuk bulaşması” şeklinde adlandırılan bir olgu sebebiyle, yakınımızda duran diğer insanların sadece görünümleri sebebiyle üşüyebiliriz. Yapılan bir çalışmada, sağlıklı gönüllülere video izletilmiş ve videodaki oyuncular üşümüş gibi davrandıkları zaman, denekler de üşüdüklerini hissetmişler. Denekler soğuk bir ortamda olmamalarına rağmen, deneklerin ellerine giden kan damarları büzülmüş ve ellerinin sıcaklığı düşmüş.
Çoğumuz sağlıklı olmamıza rağmen fazlaca üşüdüğümüzü iddia etsek de, kabahat yalnızca kendimizde. Darwin’in Fugianlar’ından farklı olarak bizler, kendimizi rahat bir sıcaklığa alıştırmışız. Dünyanın gelişmiş bölgelerinde, soğuğa nadiren maruz kalıyoruz ve pahalı giysilerin bizi dışarının soğuğundan korumasına, enerji şirketlerinin yaşam ve çalışma alanlarımızı ısıtmasına olanak sağlıyoruz.
Üşüdüğümüz zaman, eskiden metabolizmamızın yaptığı bu işi enerji şirketlerinin yapmasına olanak sağlamak, aslında obezliğe katkıda bulunuyor olabilir. Eğer üşüyerek daha fazla zaman geçirirsek, muhtemelen hepimiz çok daha iyi oluruz.
Duncan Mitchell, Johannesburg, Witwatersrand Üniversitesi’nde Onursal Profesyonel Araştırma Üyesi, Western Australia Üniversitesi’nde Anatomi, Fizyoloji ve İnsan Biyolojisi Yardımcı Profesörü; Andrea Fuller, Witwatersrand Üniversitesi’nde Fizyoloji Fakültesi Profesörü, Beyin İşlevi Araştırma Grubu Müdürü; Shane Maloney, Western Australia Üniversitesi’nde Anatomi Fizyolojisi ve İnsan Biyolojisi Profesörü ve Fakülte Dekanı.