Karbonhidratlar o kadar da kötü değil.
Diyet yapan insanlar yıllardır, besinlerin nasıl tüketileceği konusunda birbiriyle çelişen birçok tavsiyeyle uğraştı.
Ozan ZALOĞLU
İlk olarak, yağ kötü bir şeydi. Daha sonra ise, şekerden kaçınmanın ve düşük miktarda karbonhidrat tüketmenin ideal olduğu düşünülmüştü.
Son zamanlarda ise, ketojenik diyet modasını deneyen insanlar, eğer karbonhidratlar ile yağları yer değiştirirlerse, vücutlarını kandırıp onu doğal bir açlık durumuna sokabileceklerini ve et ile kaymak yerken kilo verebileceklerini keşfettiler.
Fakat Perşembe günü The Lancet bülteninde yayınlanan yeni ve uzun vadeli bir çalışmada, her gün bir miktar karbonhidrat yemenin faydalı olabileceği öne sürülüyor. Çalışmada, eski ve bilindik bir tavsiye verilerek, her şeyden ölçülü miktarda yenilmesi öneriliyor.
Brigham & Kadın Hastanesi’nde kardiyolog ve besin araştırmacısı olan baş araştırmacı Sara Seidelmann, Business Insider’a konuşarak, elde edilen sonuçların, “sebzeler, tam tahıllar, bakliyatlar ve kabuklu yemişler gibi, sağlıklı yaşlanmayla ilişkili olan, bitkiye dayalı ve işlenmemiş gıdalar bakımından zengin bir beslenme düzenini önerdiğini” söylüyor.
Bu genellikle, gün içerisinde aldığınız kalorilerin yaklaşık yarısının karbonhidrat kaynaklı olması gerektiği anlamına geliyor.
Karbonhidratlar için altın kural
Seidelmann bu çalışmada, ABD’de 15.400’den fazla yetişkinin beslenme düzenini ve dünya çapında da 20’den fazla ülkedeki 432.000’den fazla yetişkinin beslenme düzenini incelemiş. Kendisi ve araştırmacıların oluşturduğu takımı, bu bilgiyi, çalışmadaki katılımcıların ne kadar uzun yaşadığıyla ilişkili olarak değerlendirmiş.
Ölçülü miktarda (günlük kalorilerinin yaklaşık yarısı kadar) karbonhidrat yiyen insanların, en uzun süre yaşama eğilimi gösterdiğini bulmuşlar.
Aksine, güçlerinin yüzde 70’den fazlasını karbonhidratlardan alan veya günlük kalorilerinin yüzde 40’dan azını karbonhidratlardan alan insanlar, bu oranlar arasında bir şeyler yiyen insanlara göre daha yüksek ölme eğilimi göstermiş.
Bu durum, bir nevi altın kural bulgusu: Çok fazla kalori tüketmemeliyiz, çok az da tüketmemeliyiz; doğru miktarda tüketmeliyiz.
Tayfın bir ucunda yer alanlar, genelde insanların tabaklarında fazla bir şey olmadan yaşamlarını sürdürmek amacıyla beyaz pirince bel bağladığı düşük gelirli bazı ülkelerde olduğu gibi, çok fazla karbonhidrat yemenin oluşturduğu sonuçlardan muzdaripler.
Diğer uçta ise, yeterli karbonhidrat tüketmeyen insanlar yer alıyor. Şaşırtıcı şekilde, ABD’de yapılan çalışmada en yüksek ölüm tehlikesi altında olan grup, karbonhidrat yemeyen insanlardı. Çünkü bu insanlar, karbonhidrat bakımından yüksek içerikli besinleri, hayvanlar yağlar ve proteinler ile değiştirme eğilimi gösteriyorlardı: yani Seidelmann’ın deyişiyle, “sığır, domuz, kuzu, tavuk ve peynir” yiyorlardı.
“Açıkça görüldüğü üzere tabağınızı o şeylerle doldurmak, ölüm oranını artırıyordu” diyor.
Aslında araştırmacılar, yüzde 50-55 karbonhidrat aralığında beslenen 50 yaşındaki birinin, 33.1 yıl daha yaşamayı bekleyebileceği; fakat aynı yaşta olup da, kalorilerinin sadece yüzde 30’unu karbonhidratlardan alan birisinin, kabaca 29.1 yıl daha yaşamasının beklendiği sonucuna varmışlar.
Önemli olan nokta, tabağınıza mümkün olduğu kadar işlenmemiş (tam, bütün), sağlıklı gıdalar koymak
Düşük karbonhidratlı bir beslenme düzenini uygulayıp iyi şekilde yaşlanmanın bir yolu var: Düşük miktarlarda karbonhidrat tüketen fakat sebze, çekirdek ve kabuklu yemiş gibi daha çok bitkiye dayalı protein tüketen insanların, daha düşük ölüm ihtimali sergilediği ve dünyaya kazık çakacak kadar yaşama eğilimi gösterdiği bulunmuş.
Bu durumun sebebi, büyük miktarlarda hayvan yağı ve proteini yiyip, bitkiye dayalı taze gıdaları az miktarda yemenin, vücuttaki iltihabı artırabilmesi olabilir.
“Tabağınızın bitkilerle dolduğu seçimler yapmaya çalışın” diyor Seidelmann.
Kendisi, düşük karbonhidratlı beslenme düzenleri ile kilo kaybı arasında kısa vadeli bir bağlantı bulunduğunu kabul ediyor, fakat keto ve Atkins diyeti gibi şeylerin, uzun dönem için çok iyi olmayabileceği konusunda uyarıyor.
“Sağlığımız için, her gün yediğimiz şeylerden daha önemli olan hiçbir şey yok” diyor. “Ben gerçekten, bireylerin kendi sağlıkları üzerindeki güçlerinin farkına varmalarını istiyorum.”