Ana Sayfa Manşet Yerelleşmenin yanında Tekelleşmenin karşısındayız

Yerelleşmenin yanında Tekelleşmenin karşısındayız

İnsan kanından üretilen ve hastalarımız için hayati önemde olan kan ürünü ilaçları konusunda, son dönemde hastalarımızın sağlığını tehdit edecek boyutta gelişmeler yaşanmaktadır. Halk sağlığını önceleyen ve aynı zamanda kamu yararını gözeten eczacılar olarak bu konudaki tespitlerimizi ve uyarılarımızı sizler ve kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.

Öncelikle süreci kısaca özetlemek gerekirse;

2014 yılında “ilaçta yerlileşme” hedefleri doğrultusunda Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu arasında, kan ürünü ilaçların yerli üretimine yönelik, “Plazma Ürünlerinin Temin ve Kullanımına İlişkin Protokol” imzalandı. 2015 yılında projeye Türk Kızılay’ı dahil edilerek, Kızılay’dan temin edilen plazmaların hammadde olarak kullanılması ve kan ürünü ilaçların bu plazmalardan yerli olarak üretilmesi hedeflendi. Bu hedef doğrultusunda 2017 yılında, “Plazma Fraksinasyonu Projesi” olarak isimlendirilen projede ihale aşamasına gelindi.

Ayrıntıları açıklanmayan bir ihale yöntemiyle, ilaç endüstrisi alanında hiçbir geçmişi olmayan, Murat Sancak’a ait Maxicells A.Ş. isimli firmanın ihaleyi kazanmasıyla süreç son buldu. Kurulduğu yıl böylesi büyük bir ihaleyi alma başarısı(!) gösteren firmanın projeye göre, en geç 5 yıl içerisinde üretim tesisini faaliyete geçirmesi ve Kızılay’dan temin ettiği plazmalardan kan ürünü ilaçlarını yerli olarak üretmesi gerekiyordu. Bu üretim karşılığında da SGK üretilen kan ürünlerine alım garantisi vermekteydi.

Ancak ihale sonrası geride kalan 2 yılın üretim tesisi kurmaktan ziyade, yabancı kan ürünü firmasının ülkemizdeki yerli mümessillerine ait ilaç ruhsatlarına sahip olmak ve SGK eliyle, ayaktan tedavi de dahil olmak üzere ilgili kan ürünlerine yönelik tüm ihtiyacın tek ithalatçı olarak karşılanması yoluyla kaynak yaratmak için harcandığını üzülerek görmekteyiz. 2018 yılında, söz konusu üretim tesisi için Silivri’de 150 dönüm arazi tahsisi yapıldığı medyada dile getirildiyse de şu ana kadar tek bir çivi çakılmamış olması acı gerçektir.

Tam da bu noktada ettiğimiz eczacılık yemini gereği sormak zorundayız;

AMACINIZ KAN ÜRÜNLERİNİ ÜLKEMİZDE ÜRETMEK Mİ? YOKSA YENİ AMA TANIDIK BİR TEKEL ÜRETMEK Mİ? 

Plazma Fraksinasyonu Projesi’nin ihale sürecine katılan, 1 asrı aşkın süredir ülkemizde hizmet veren, tamamen yerli, kan ürünleri konusunda tecrübeli bir firma bu üretim için yeterli görülmezken, yeni kurulmuş ve hiçbir tecrübesi olmayan bir firmayla çıkılan bu yol, ruhsat devirleriyle, alım garantileriyle, bir geri ödeme kurumu olan SGK’nın, Kamu Hastanelerine gönderdiği “ivedi” başlıklı talep toplama yazılarıyla artık bir çıkmaz yoldur.

Unutulmamalıdır ki;

Bundan tam 19 yıl önce, söz konusu ilaç gruplarında tespit edilen suistimaller nedeniyle, Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde, Türk Eczacıları Birliği’nin de katılımıyla, “Kan Ürünleri Sorunları” ile ilgili bir komisyon oluşturulmuş ve bu komisyonun önerileri doğrultusunda alınan 2000 yılı Yüksek Sağlık Şurası kararlarıyla ilgili ilaçların, TEB aracılığıyla tüm eczaneler arasında kurulan sıralı ve eşit dağıtım sistemi ile temini ve hastalara ulaştırılması uygulaması hayata geçirilmiştir. Henüz 1 yılın sonunda 650.000 kutu olan kan ürünü sarfiyatı 250.000 kutuya düşmüş, büyük bir istismarın önüne geçilmiş ve devletin tasarruf etmesi sağlanmıştır. Tam 19 yıldır, Eczacı Odaları marifeti, TEB gözetimi ve kurulduğu günden bugüne SGK denetimiyle yürütülen bu sistem ile kamu zararı engellenmekte, ilaç suistimalleri en aza indirgenmekte ve hasta sağlığı güvence altına alınmaktadır.

Oluşabilecek kamu zararı açısından dikkat çekmeye çalıştığımız söz konusu pazar, yıllık yaklaşık olarak 5 milyar TL toplam büyüklüğündeki ve yalnızca eczanelerimiz üzerinden eşit ve adaletli dağıtım sistemi ile hastalarımıza ulaştırdığımız kısmıyla bile toplam ilaç pazarının %4’üne tekabül eden hacimdeki bir kamusal kaynağa karşılık gelmektedir. Böylesi bir ekonomik hacmin, tek bir firmaya, 12 yıl süre ile, üstelik de alım garantisi verilerek aktarılıyor olması tek kelimeyle kamunun özel sektöre kaynak aktarmasıdır. Bunun bedelini başta hastalarımız ve biz eczacılar olmak üzere tüm ülkemiz ödemek zorunda kalacaktır.

Ayrıca hasta sağlığı açısından son derece önemli olan ilgili ilaçların, ayaktan tedavi ihtiyaçlarını da karşılayacak şekilde tek elden temini ve dağıtımının güçlüğü, bu temin ve dağıtım sırasında oluşabilecek ilaç güvenlik riskleri, GDP (İyi Dağıtım Uygulamaları) açısından belirsizlikler, ön talep uygulamalı sistemde, tüm ülke geneli düşünüldüğünde, acil hallerde yetersiz ya da geç temini durumunda oluşacak yaşamsal riskler giderilmesi gereken hayati endişelerimizdir.

Tam da bu noktada halk sağlığını gözeten ve önceleyen bir meslek örgütü olarak tüm ilgililere seslenmek varoluş amaçlarımız gereğidir;

HASTALARIMIZIN SAĞLIĞINI RİSKE ATMAYIN. UYARILARIMIZA KULAK VERİN.    

Korkumuz şudur ki;

12 yıllık ihale süreci bittiğinde, bugün “yerli üretim” niyeti arkasına gizlenerek tekelleşmeye çalışanlar, üretmeden kendilerine aktardıkları kamu kaynaklarıyla çoktan unutulmuş olacaklar. Hakkı ve mesleki yetki alanı elinden alınmış biz eczacılar ile hastalarımız ise, yaşanan onca sağlık riski, artan kamu maliyetleri ve sonuçlarıyla baş başa kalacağız.

Bu ülkenin yerli ilaç sanayi atılımı için, gözünü ülke kaynaklarına dikmiş sermaye gruplarına, adrese teslim ihale oyunlarına, ilaç ve sağlık alanına alım garantili rant kapısı olarak bakanlara ihtiyacı da tahammülü de yoktur.

İhtiyacımız olan, ortak aklı önceleyen, kamu kaynaklarını gözeten, halk sağlığını koruyan ve konunun asıl muhatabı, ülkemizin öz kaynağı olan meslek temsilcilerine kulak veren yönetim anlayışıdır.  

Ayaktan tedavi reçetelerinin hastanelerden verilmesi yasalara aykırıdır. İlaç suiistimalini önlemek ve hasta sağlığını korumak için geliştirilen sıralı dağıtım sistemine aykırılık teşkil eden yasal olmayan girişimlerden vazgeçilmelidir.

Ülkemizin her bölgesinde, 26.000 noktada, 1. basamak sağlık hizmet sunucusu olarak kesintisiz sağlık hizmeti sunan biz eczacılar;

Yerli ilaç üretimi konusunda inisiyatif almaya da sağlık alanında atılan bu yanlış adımlara karşı koymaya da hazırız.

Unutulmamalıdır ki;

YERLİLEŞMENİN YANINDA,

TEKELLEŞMENİN KARŞISINDAYIZ.

İstanbul Eczacı Odası
Yönetim Kurulu

“Tekelleşme değil yerelleşme istiyoruz”