Esra Öz & Sağlık Gündem
Ülkemiz sağlık ekonomisinin hızlı büyümesinde yerli ilaç üretiminin katkısı önemli yer tutuyor. Türkiye ilaç sektörü Dünya’nın en büyük 16. pazarı haline geldi. TÜRKONFED ve Londra Borsası işbirliğiyle hazırlanan Türkiye’nin en parlak 100 şirketini kapsayan listede yer alan tek ilaç firması Koçak Farma oldu.
Türkiye’nin ilk onkoloji ve biyoteknoloji üretim tesislerini kuran Koçak Farma Yönetim Kurulu Başkanı Ender Koçak, ilk yerli biyobenzer insülin de ürettiklerini belirtti.
Almanya, Fransa, İtalya, İspanya gibi AB ülkeleri başta olmak üzere Güney Kore, Avusturalya gibi uzak coğrafya ülkelerini de içine alan 40’ dan fazla ülkeye ilaç ihraç ettiklerini dile getiren Koçak, Türkiye’de kullanılan her iki kutu kanser ilacından birini tek başlarına ürettiklerini de söyledi.
Koçak Farma Yönetim Kurulu Başkanı Ender Koçak, yerli ilaç üretimi hakkında konuştuk.
Türkiye’de ilaç üretiminden söz eder misiniz?
Sağlık Bakanlığı’nın Sağlıkta Dönüşüm Programı ile insanların ilaç ve tedaviye erişimi arttı ve Türkiye’nin sağlık verileri olumlu yönde değişti. “Klinik Araştırmalar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile klinik araştırma mevzuatı uluslararası standartlarıyla uyumlu hale getirilmesi küresel entegrasyonu kolaylaştırdı. Hastaların hastalıklar ve yeni tedavi yöntemleri hakkında bilinçleri arttı. Türkiye coğrafi konumu itibariyle ürettiği ürünleri Avrupa, Yakın Doğu, Asya ve Kuzey Afrika ülkelerine ihracat yönünden lojistik avantajlara sahip.
Üretimde ne gibi zorluklar yaşıyorsunuz?
Türkiye’de ilaç üretiminin zorlukları arasında ilaç üretimine yönelik makine üretimi ülkemizde gelişmediğinden, yurtdışında üretilmesi ve ithali uzun zaman alıyor ve yatırım maliyetini yükseltiyor. İlaç firmaları, ilaç fiyatlarının baskılanması sonucu büyük yatırımlar için fon yaratmakta güçlük çekiyor.
Üretimde temel zorluların ilki ilaç etken maddelerinin temininde büyük ölçüde ithalata bağımlı olunmasından kaynaklanan üretimin kesintiye uğraması riski oluyor. Bir diğer sorun da kalifiye teknik eleman teminindeki güçlük oluyor. Ayrıca yeni ilaç ve teknoloji geliştirmek için üniversiteler ile sanayi arasında işbirliği konusunda başarılı olunamıyor.
Yerli ilaç üretiminde ne gibi ilklere imza attınız?
Bu sene 46. kuruluş yılımızı kutluyoruz ve Türkiye’nin en büyük kapalı alana sahip yüksek teknoloji donanımlı ilaç üretim tesisine sahibiz. Türkiye’de Sağlık Bakanlığı tarafından onaylanmış ilk “Biyolojik Ürünler Üretim Alanı”nımızın, yanında tek vardiyada 160 milyon kutu/yıl üretim yapıyoruz.
Birçok ilke imza attık; bunlar arasında biyobenzer ürünler, kanser ürünleri, yumuşak kapsül ürünleri, steril kartuş ürünleri, liyofilize flakon ve ampul ürünleri ve kullanıma hazır steril şırınga formundaki ürünleri söyleyebilirim. 40 yıldır Sağlık Bakanlığı’nın Tüberküloz ilaç ihtiyacını tek başımıza karşılıyoruz.
Yerli üretilen kanser ilaçlarının yüzde 70’i şirketimiz ruhsatlı ürünler yani Türkiye’de kullanılan her iki kutu kanser ilacının bir kutusunu biz üretiyoruz. Ayrıca Türkiye’nin en geniş kapalı üretim alanına sahibiz.
Biyoteknoloji alanına neden girdiniz?
Türkiye’nin ihtiyacı olan biyoteknolojik ilaçların büyük bir kısmı ithalatla karşılanıyor. Biyoteknolojik ilaçların tedavideki kullanımının giderek artması nedeniyle ithalata dayalı biyoteknolojik ilaç tedarik modeli Türkiye için sürdürülebilir değil.
Bu düşüncelerle Çerkezköy’de 1.1 milyar TL yatırım teşviki kapsamında Biyoteknolojik ürün üretim tesislerini kurduk. Amacımız rekombinant DNA teknoloji yöntemiyle analog insülinler, Monoklonal Antikoarlar (mAb), bakteriyel ve viral aşıları yerli üretmek.
Türkiye’nin ilk biyoteknolojik ürünü olan “Enoksaparin Sodyum” etken maddeli ilacının yanında ülkemizde 10 milyon civarında diyabet hastasının ihtiyacı olan ilk yerli insülini de ürettik.
Ülkemizde Türk firmalarla yabancı firmaların işbirliği ve satın almaları çok yaşandı. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
İletişim ve ulaşım araçlarındaki gelişmeler nedeniyle dünya ticareti globalleşti. Çok uluslu ilaç şirketleri dünyada, özellikle patent koruma süresince yani 20-25 yıl dünyada tekel yaratıyor. Hatta ikinci tıbbi kullanım patentleri ile patent koruma süresi ikiye katlıyor. Yerli firmalar satın alındığında uluslararası firmalar tarafından satış ve fiyat anlamında rekabet koşulları bulunmadığı için tekel oluşuyor.
Tarım ve sanayi gelişmesini tamamlamadan globalleşme ile ülkesini yabancı mallara açmak zorunda kalan ülkeler serbest pazar haline geliyor. Satacak malları olmadığından ekonomileri dış ticaret açığı veriyor. Yerli ve milli üretim sürdürülebilir bir ekonominin temelidir. Bu nedenle yerli firmaları satmak yerine Türk ve yabancı firmaların işbirliği tercih edilmeli. Bu düşünceyle yerli üretimde çeşitliliğin artması için Eczacıbaşı-Baxter serum tesislerini satın aldık.