Hisseden beyin yerine düşünen beyin harekete geçirilmelidir
Zor kişiliklerin genellikle aile başta olmak üzere hem kişisel hem de toplumsal ilişkilerde güçlük çıkaran, agresif, her şeye itiraz eden kişiler olduğunu ifade eden Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bu kişileri sistem dışına çıkarmadan iletişim kurmak gerektiğini söyledi. Bu kişileri dinlerken suçlayıcı ve yargılayıcı tavırlardan kaçınılması gerektiğini kaydeden Tarhan, kişinin hisseden beyni yerine düşünen beyninin harekete geçirilmesi gerektiğini söyledi.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, zor kişilikler ve bu kişilerle yaşamayı kolaylaştırmak için tavsiyelerde bulundu.
Agresiftirler ve her şeye itiraz ederler
Zor kişiliklerin genellikle aile başta olmak üzere hem kişisel hem de toplumsal ilişkilerde güçlük çıkaran kişiler olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu kişilere zaman zaman her yerde rastlanabilir. Genellikle agresiftirler ve her şeye itiraz ederler. Bu kişilerle bir türlü problemi çözemezsiniz, birlikte yol alamazsınız. Hep insanı geren kişilerdir. Herkes onlardan kaçınır, bu tarz zor kişilikler vardır. Zor kişiliklerden bazıları agresif, bazıları takıntılı, bazıları çok büyüklenmeci olurlar, bazıları çok iyi gözükürler çok pasif olurlar. Fakat hiçbir iş çözmezler. İki yüzlü kişiliklerdir, aşırı mütevazı kişilerdir, onlar da zor kişiliklerdir.” diye konuştu.
Sistemin dışına çıkarmamak gerekiyor
Bu kişiliklerle birlikte yaşamayı öğrenmenin özel bir teknik ve özel bir yöntem gerektirdiğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu tip kişiler evli olabilirler, çocukları olabilir. İş yerinde yetenekli biri olabilir ama aynı zamanda zor kişilikte olabilir. Bu insan yetenekli bir insan, becerikli, bir konuda harika, fakat zor bir kişiliği var. Bu tip kişileri sistemin içerisinde tutmak için o iş yerindeki liderin düşünmesi lazım. Bu kişiyi sistemin dışına atıp uzaklaştırmak yerine uygun yaklaşımın belirlenmesi gerekir. Bu kişiler aynı zamanda yetenekli, keşfedici, aykırı tiplerdir de. Yani iş yerindeki lider, bu kişilikleri sistemin içerisinde tutarsa bu kişilerin yeteneklerinden de yararlanılabilir.” dedi.
Zor kişiliklerle bağlantı kurmanın yolu bulunmalıdır
Özellikle aile içerisinde bu tip kişiliklerin aile dışına itilmesinin mümkün olmadığını ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bazen zor kişilikler olarak çocuklarınız oluyor. “Zor kişilik” dediğimiz kişiliklerin hepsiyle muhakkak bir ilişki kurma biçimi vardır. İnsanı 100 kapısı olan bir saraya, büyük bir binaya benzetebiliriz. 99 kapısı kapalı olsa, 1 tane kapısı açık olsa o saraya girilir. Zor kişilikler de öyle kişilerdir. Çoğu kapıları kapalıdır ama açık kapısını bulup o insanın dünyasına girip onunla bağlantı kurulup iş birliği yapılabilir. Bu da biraz gayret gerektiriyor, biraz alternatif düşünce üretme becerisi gerektiriyor. Zaten hayatta hiçbir şey kolay değil. Çok güzel bir söz vardır: Her iş, kolay olmadan önce zordur.” dedi.
Evde gerçek yüzünü gösterebilir
Zor kişiliklerin kimi zaman aile içerisinde diğer aile fertleriyle anlaşamamasına rağmen dışardaki sosyal ilişkilerinde sorun yaşamayabildiğini ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu tip kişiler örneğin eşleriyle olmadık şeyler yüzünden çeşitli bahanelerle tartışabilir. ‘Domatesi iri doğradın’, ‘Koltuğun yerini değiştirdin’ diye kızıyor fakat dışarıda arkadaşlarıyla ilişkilerinde bir sorun yaşamayabiliyor. Böyle kişilikler, zor kişiliktir. Dışarda iyi rolü oynuyor ama evde gerçek kişiliğini ortaya çıkarıyor. Genellikle de bu kişiler, çift kişilikli davranan, özgüveni düşük olan kişiliklerdir.” diye konuştu.
Kendilerini güçlü gösterip ego tatmini yapmaya çalışırlar
Zor kişiliklerin özelliklerinin aynı zamanda kişilikleri gibi de algılanabildiğini kaydeden Tarhan, Agresif ve incitici bir tipse beraber yaşadığı kişileri incitebilir. Bu tip kişilerin sert, saldırgan tutumları vardır. Sert, saldırgan, agresif gözükmelerinin arka planında ‘Ben güçlüyüm’ duygusunu ve izlenimini uyandırmak vardır. Bu durum da aslında bu kişilerin eksiklik, yetersizlik, değersizlik duygularının olduğunu gösteriyor. Başkalarını ezerek, kendilerini güçlü göstererek ego tatmini yapıyor. Aslında bu kişilere kızmak değil, acımak gerekir.” dedi.
Zor kişilikler zulümden beslenir
Zor kişilik tiplerinin zulümden beslendiğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Atalarımızın söylediği güzel bir söz var: Bir insan ya da bir toplum ya ilimle yönetilir ya zulümle yönetilir.
İlimle yönetilen bir kişi ya da toplumda onu tanırsın, nasıl davranacağı ile ilgili kafa yorarsın emek verirsin, yöntem bulursun, onu öyle yönetirsin. Bu yönetim, kalıcı yönetimdir. Ya da zulümle bağırıp çağırıp, korkutup, sindirip, yönetirsin. Böyle yönetilen kişi ya da toplumlar geçici olarak susarlar ama özgürlüklerini ilk aldıklarında, özellikle mesela çocuklar ergenliklerinden sonra düşman olurlar. Korku kültürlerinde bu çok vardır. Zulümle yönetim, korkutarak yönetim. Güven kültürlerinde ne vardır? Karşılıklı müzakere vardır, karşılıklı iş birliği vardır, serbest tartışma ortamı vardır.” dedi.
Atalarımızın bir başka güzel sözü olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Meşrutiyet döneminde, meşrutiyetin İslam fıkhına uygunluğu tartışması yapılırken yani 100 sene önce söylenmiş bir söz var: ‘Muhalefet muvazene-i adalettir.’ Yani muhalefet adalet terazisini sağlar, adalet dengesini sağlar diyor.” dedi.
Demokrasi insanlığın keşfidir
Demokrasi kültürünün batıda birkaç yüz senede oluştuğunu, bizde de yeni yeni oluşmaya başladığını ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Oturup tartışmadan konuşabilmek, zor insanlarla bir araya gelebilmek, zor insanlarla savaşmadan, şiddet uygulamadan, kavga etmeden sorunu çözebilmek önemli ve gereklidir. Bu ailede olduğu gibi ülkeler arasında da oluyor. Sorun varsa hemen savaşmak yerine, diplomatik yollarla sorunu çözmeye çalışmak, yani bunlar zor durumları yenebilmek için, çözümler üretebilmek, diplomatik çözümler üretebilmek gerekiyor. Onun için demokrasi insanlığın keşfidir. Demokrasisinin içerisinde eleştirebilirlik, özgürlükçülük, katılımcılık vardır.” dedi.
Hak ettiği ve hak ettiği ölçüde iltifat edilmelidir
Zor kişilikle yaşamak durumunda olan bir kimse ile hayır deme becerisi üzerinde çalıştıklarını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu kişilerin en büyük özelliği narsistik özellikleri de olmasıdır. Tahammülsüzdürler, kendilerini özel, önemli ve üstün görürler. Bu kişiler hep övgüyle beslenirler. Bu tarz kişilere nasıl hayır denir, onu çalışıyoruz. Bu kişilerle ilgili hem iltifat etme hem de eleştiride bulunma egzersizlerini çalışıyoruz. Bu kişilere karşı iltifat etmenin ve eleştiride bulunmanın yöntemleri var. Bu kişiler övgüden beslendikleri için hak etmediği şekilde ve ölçüde bir iltifatta bulunmak bu kişilerin egosunun şişmesine neden olur. Hak ettiği konuda da beslenmezse sizi düşman gibi görebilir. Onun için hak ettiği övgüyü yapmak ama hak etmediği özgüyü kesinlikle yapmamak gerekiyor. Bu yapıldığında o kişinin hata yapmasına sebep oluyor.” dedi.
Yaptıkları hatalar herkesi etkiliyor
Zor kişiliklerin eleştirerek, korkutarak, insanları sindirerek yönetmeye çalıştıkları için bir müddet sonra hata yapmaya başladığını vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu kişilerin yaptıkları hatalar bütün aileyi etkiliyor, bütün ilişkiyi etkiliyor, çalıştığı şirketi etkiliyor. Bu nedenle şirketler bunu önlemek için şimdi bağımsız denetçiler ile çalışıyorlar. ‘Bizi eleştirin ki bir hatamız varsa düzeltelim onu’ diye. Şirketlerin kalite çalışmalarında bunlar vardır, denetçiler vardır.” dedi.
Doğru yaklaşım önemli
Bu kişilere karşı tutumların da doğru belirlenmesi gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu kişilere yaklaşımda özellikle yakın kişilerin hayır deme becerilerine sahip olması gereklidir. Bu kişi yanlış bir şey yaptığı ya da istediği zaman ‘Senin bu söylediğin yanlış. Bu davranışını doğru bulmuyorum ama ailemizin geleceği için şu anda buna tepki vermiyorum ama doğru bulmuyorum’ demek gerekir. Hatalı davranış ya da söze sessiz kalıp içine atınca bu kişi ‘Ben haklıymışım’ diye düşünüp hatasını görmüyor.
Düşünen beyin devreye sokulmalı
Bu tip zor kişiliklerin karşısındaki kişi tarafından dinlenmesinin de önemine işaret eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kişinin hisseden beyni yerine düşünen beyninin devreye sokulması gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şunları söyledi:
“Bu tip kişileri sonuna kadar dinlemek lazım. Bu kişileri dinlerken yargılardan kaçınmak gerekir. ‘Ne biçim insansın, niye böyle konuşuyorsun’ gibi suçlayıcı ve yargılayıcı tavırlarda o da savunmaya geçer. İlişki kuramazsınız. Bu kişilerle iletişim kurarken yargılayıcı, suçlayıcı, onda savunma duygusu uyandıran, uyandıracak sözlerden kaçınmak gerekiyor. O kişilere ‘Ben seni anlamak istiyorum, bunu neden istedin?’ diye yaklaşmak gerekir. Bu yapıldığında kişinin hisseden beyni yerine onun düşünen beynini devreye sokmuş oluyorsun. Zor kişiler, bağırıp çağırarak susturup sonuç almaya çalışırlar. Bu kişiler öfkeyle, agresif olarak, hisseden beyinlerini kullanırlar. O kişilere karşı siz de tepki olarak hisseden beyninizi kullanırsanız, o bağırdı diye siz de ona bağırırsanız, o ses tonunu yükseltti diye siz de ona ses tonunu yükseltirseniz onun kadar kötü olamayacağınız için ezilirsiniz. O nedenle bu kişinin hisseden beynini değil, onun düşünen beynini devreye sokmak gerekir.”
Duvar örmek yerine ilişki kurmaya çalışılmalı
Öfkeli ya da yüksek sesle bağıran bu kişilere “Biraz yavaş konuşur musunuz, seni anlamak istiyorum” denildiğinde hisseden beyin yerine düşünen beynin devreye girdiğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kişi o zaman ‘Demek ki beni anlamak istiyor’ diye düşünüp düşünen beynini devreye sokuyor. Sesini alçaltıyor. O nedenle bu kişilerle duvar örmeyeceksiniz, aranızda bir ilişki ve bir köprü olması önemlidir. Kişinin düşünen beynini devreye sokarak onunla sağlıklı bir iletişim kurmak, tepkisel bir iletişim yerine hakikati araştırma eğiliminde ve iyi niyetli olduğunuzu hissettirme eğiliminde davranmak gerekir.” dedi.
İletişimde beden dili de önemlidir
Böyle kişilerle ilişkilerde acele karar vermemek, problemi hemen çözmeye çalışmamak gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Olaylara başka açıdan bakmak istenebilir. İnsan ilişkilerinde beden dili de çok önemlidir. İletişimde sözel aktarımda ilişkinin %80’i duyu aktarımıdır, beden dilidir, eşik altı duygulardır, ses tonudur, seçilen kelimelerdir. İletişim de bu şekilde kurulmalıdır.” dedi.